Türkiye'nin son günlerde hızlandırdığı Güney Kürdistan'da askeri üs kurup operasyon yapıyor. Yapılan operasyonların gerekçesi olmasına rağmen PKK ve yan kuruluşları her zaman yaptıkları gibi yalan, yanlış haberler ile Güney Kürdistan Federe Yönetimi'ni ve Barzani ailesini suçluyorlar.
PKK ile Kürdistan Demokrat Partisi-Irak'ı kıyaslamak için önce iki hareketin neyi savunduklarına bakmak gerekiyor.
Türkiye'nin baskıları sonucu Suriye'yi terk edeceğini Yalçın Küçük ve Perinçek'in Bekaa'ya yaptığı ziyaretlerle iyice anlayan Öcalan daha o günlerden itibaren PKK'nin varlık nedeni ulan görüşlerden U dönüşü yapmaya başladı. Öcalan’ın savunmasında ve İmralı'dan açıkladığı yeni görüşlerine tabandan gelen tepkileri yumuşatmak için yıllarca "Taktik hewal" denilerek geçiştirildi. “Taktik" denilerek savunulan görüşlerin ustalıkla hazırlandığı, tek merkezden ustalıkla uygulanan bir manevra olduğu ortaya çıktı. Günümüzde İmralı, Kandil ve DEM Parti'nin atanmış yöneticileri artık taktik demeden Kürdlerin sadece devlet olmasına değil federasyon ve ulus kimliği ile oluşabilecek özerkliğe bile karşı çıkıyorlar.
Türkiyelileşme programı ile kurucu iradenin oluşturduğu Misak-ı Milli kabul edilerek Kürdlerin ulusal sorunları Türkiye'nin ekonomi ve demokrasi sorununa indirgendi.
Şimdi sırada geçmişte taktik diyerek görüşlerindeki U dönüşlerini yurtsever tabana kabul ettirmek için çalışıyorlar. Bunun içinde ulusal ilkelerini savunmak yerine Türk solu gibi sınıf mücadelesini esas alan ilkeler savunuluyor.
Bilindiği gibi Irak ile artık birlikte yaşamın mümkün olmadığı belli olduğu için Güney Kürdistan Federe Yönetimi 2017 yılında ayrılmak için referandum yaptı. PKK bağımsızlık için yapılan bu referanduma yan örgütleri ile birlikte akla ziyan gerekçelerle karşı çıktı. Güney yönetimine, KDP ve Barzani ailesine bu gün saldırmalarının başlıca nedeni bağımsız devlet istedikleri içindir.
PKK'nin bu gün savunduğu Kürd ve Kürdistan karşıtı görüşlere eski kadroların sadece bir kısmının karşı çıkması, geriye kalan çoğunluğun bildik yöntemlerle susturulması güven ve moral kaybına yol açtı ve yurtsever tabanı pasifleştirdi.
Şimdi yapılan eylemlere katılacak insan bulamayınca halk suçlanıyor. Halkı suçlamak yerine yukarıda kısaca belirttiğim nedenler ile birlikte tabanda oluşan tepkisizlik ve edilgenliğin belli odaklarlar tarafından uygulanan programlar ile nasıl başarıya ulaştığı sosyolog ve psikologlar tarafından araştırılması ulusal mücadele açısından önemli bir konudur.
Güney Kürdistan Federe Yönetimi Birleşmiş Milletler dahil dünyada kabul gören tek yer. Peşmerge Bakanlığı gibi kurumlarındaki çok başlılık ve kötü yönetilen ekonomisi dostça eleştirilmeli. PKK’nin yaptığı gibi bağımsız devlet olma isteğine karşı kullanılarak eleştiri yapılmamalı. Çünkü Güney bağımsız olsaydı eleştirilecek bunlar değil farklı konular olurdu.
Güney Kürdistan'ı yönetenler için ağa, feodal ve aşiret reisleri deniyor. Doğru, hepsi ağa olmasada en sıradan Kürd'ün bile aşiretinin olduğu bu topraklarda insanları aşireti var diye eleştirmek Türk solundan kopya çekilen görüşlerdir. Kapitalizmin en ücra yerleşim yerlerine kadar girdiği Kürdistan'da sadece üst yapıda var olan feodal kültürün tamamına karşı çıkılmaz. Feodal kültürün günümüze kadar ulaşan doğruluk, mertlik ve iyilik gibi güzel yanlarını sahiplenmek gerekiyor.
Ayrıca ağa, feodal ve aşiret reisi demek ile kastedilen Barzani ailesinin kesintisiz 150 yıl ulusal mücadeleye önderlik ettiğini, ulusal mücadelenin simgesi olduğu unutulmamalı. Türkiye’de bazı odakların yaptığı gibi yeni kurulmuş İsrail'in (1948) çıkarı doğrultusunda hareket eden bir aile olarak değerlendirip eleştirmek kötü niyettir.
Güney Kürdistan'ın coğrafi konumunun yaratığı zorluklar, komşularının kim olduğunu göz önüne almadan "Türkiye ile neden ticari ilişki kuruyor?" diye eleştiriliyor. Ak Deniz'e açılan tek kapısı olan Afrin'i hiç uğruna kaybedenlerin Güney'in yaptığı ticaret konusunda söyleyecek tek bir lafları olmamalı.
Güney Kürdistan Federasyonu her devlet gibi globalleşen dünya ile ekonomik ilişki kurmak zorunda. Elinde olan sadece petrol ve tarım ürünleri var. Bunların pazarlanması da Irak Merkezi Yönetimi’nin denetiminde. Sormak lazım Türkiye'nin dışında hangi ülkeyle ticaret yapabilir? İran ile yapsa yine eleştirilir miydi?
Ayrıca Güney Kürdistan'da yapılan seçimlere PKK ve yan kuruluşları kendi adayları ile katılabiliyor. PYD Demokratik Konfederalizmi savunduğu halde KDP-S'nin seçimlere katılmasına, Roj PĞeşmergelerinin Rojava’ ya girmesine izin vermiyor.
Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi Çeçenler için Şeyh Şamil, Libya için Ömer Muhtar neyse, ne yaptılarsa Kürdler için M.Mustafa Barzani'de odur ve Kürd'ler için aynısını yapmıştır. Barzani ailesini kimse sevmek zorunda değil, âmâ kimsenin de hakaret etmek ve aşağılamak gibi bir hakkı da yoktur.
Çünkü Barzani ailesi Osmanlı'dan başlayan, İngilizler ve Irak'ın işgaline karşı kesintisiz Kürdlerin özgürlüğü için değişmeyen çizgisi ile işgalcilere karşı mücadele eden, defalarca ağır bedeller ödeyen, mücadelenin simgesi olmuş bir aile. Bu gün Güney Kürdistan Federasyonu'nu da bağımsızlık amacından sapmadan yönetiyorlar.
Geçmişte Kürd'ler arasında çok acı olaylar (Brakuji) yaşandı. Bu konuda duyarlı olmak herkesin görevi. Yalan, yanlış haberleri deşifre etmek gerekiyor. Bu gün Barzani ailesine karşı olmak kimseye bir şey kazandırmadığı gibi Kürdlerin devlet olmasını istemeyenleri sevindirecektir.
Yukarıda saydığım nedenlerden dolayı KDP ve PKK'nin ortak siyasi noktaları yok. Siyaset yaptıkları kulvarları farklı olan iki hareket. Biri bağımsızlığı savunuyor, federasyon ve Kürd ulusunun adı ile oluşacak bir özerkliğe bile karşı. Rojava onlar için artık Suriye'nin kuzeyi.
A.Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.