Türkiye'nin içeride ve dışarıda karşılaştığı bütün sorunlara neden olan Kürd, yada diğer bir deyiş ile Türk sorunudur. Bu bilinmeden sorunları görünen yanlar ile değerlendirerek sağlıklı çözümler üretilmez. Türk Tipi Başkanlık ve muhalefetin savunduğu eski parlamenter sistemde egemen olan Kürd'lerin inkarı üzerinden Kızıl Elma düşüne kadar uzanan tekçi anlayışın farklı versiyonlarıdır.
Cumhuriyetin kurulması ile birlikte yüzyıldır sürdürülen ötekileştirmek ve asimilasyon politikası ile bir yere varılamadı. Kürd’ler tarihleri, kültürleri, dilleri ve adını verdikleri topraklarda binlerce yıldır hala varlar. Kürd sorununu sadece iç sorun olarak değerlendirmek te eksikliktir. Güney Kürdistan' ve Rojava'daki gelişmelerden sonra Türkiye'nin iç ve dış politikasında yeni sorunlar yarattığı gibi dost ve düşmanlarıda değişebiliyor.
Bu gerçeğe rağmen birilerinin egemenlikleri devam etsin diye hala kirli savaş ve asimilasyon politikası sürdürülmek isteniyor.
Geçen seçimde uygulanan ötekileştirme anlayışı iktidar ve muhalefet partileri tarafından el birliği ile bir kez daha Kürdlere uygulandı ve talepleri yok sayıldı. Seçimde taraf olup bunu göremeyenler hala seçim üzerine gereksiz yorumlar yapıyor.
CHP'ye oy verdikleri için başta emekliler ve halk suçlanıyor. Kürd sorunu devam ettiği müddetçe iktidar değişikliği ile sorunların düzelemeyeceği görülmek istenmiyor.
Muhalefet seçimi kazansaydı Kürd politikası değişmeyeceği için enflasyondan demokrasiye kadar iç ve dış politikada var olan sorunlar yine devam edecekti.
Bunu çok iyi bilen HDP'nin atanmış yöneticileri tabanın taleplerini dillendirmesine fırsat vermeden daha seçimin başında, aday çıkarmayıp "sorumluluk gereği" diyerek Kılıçdaroğlu'na destek verme kararı aldılar. Bu "alicenap" yöneticiler sayesinde önceki seçimlerde olduğu gibi Kürd'ler blok oylarına rağmen ulusal talepleri ile gündeme bile getirilmedi.
Kürdlere karşı uygulanan inkarın mimarı olan partinin Andımızı okutturacağını sürekli tekrar eden Kılıcdaroğlu'na Kürd'ler adına hiç bir talep olmadan destek verilmesine karar verildi. Bu yetmemiş olacak ki oy verilmesi için bir hatır kalmıştı, oda kullanıldı. Çaldıran'da ve Kurtuluş savaşında verilen desteğin hatırını bilmeyenlere "hatır için" oy verilmesi istendi. Böylece Stockholm sendromundan muzdarip olanlar bir kez daha seçimde Kürd'lerin oylarını statükoculara peşkeş çektiler.
Kürd'ler açısından iki ittifaktan birini ilkesiz ve talepsiz desteklemek böl ve yönet politikasına alet olmaktan başka bir şey ifade etmiyor. Ulusal ilkeleri savunmak yerine iktidar ve muhalefet arasında taraf olmayı dayatan HDP yöneticilerinin amacı tabanı ulusal taleplerinden uzaklaştırmak, başka arayışlara ve yeni oluşumlara yönelmesine engel olmaktır. Bunun için de kafa karıştıran konfederalizm, demokratik özerklik gibi söylemler birlikte kullanılıyor. Savunulan bu söylemler sadece Türkiye'de değil. Türkiye'de olduğu gibi İran, Irak ve Suriye'de de demokratik, özerklik ve konfederal yönetimler oluşturmak gibi yaşanan coğrafyanın demografik yapısı ile bağdaşmayan, ayakları havada görüşler savunarak yapılıyor.
Onlar için önemli olan birinci paylaşım savaşı sonrası kurulan dört devlet varlığını sürsün. Ama iradesi dışında yeniden üçe bölünen Kürdistan'ın bir parçasında da olsa asla ve kat'a Kürd'ler bağımsız devlet olmasın. Türkiye'de Türkiyelileşmeden kastedilen Kürd'lerin Türkleşmesi olduğu gibi İran'da İranlılaşmaktan kast edilen Kürd'lerin Farslaşmasıdır. Suriye ve Irak'ta da istenen Kürd'lerin Araplaşmasından başka bir şey değildir.
Yıllarca HDP'nin atanmış yöneticileri ilkesiz siyaset yaptıkları için sürekli eleştirildi. Seçimden sonra tabandan da aynı eleştiriler gelmeye başlayınca daha yeni yeni ilkeli siyaset yapılacağından söz etmeye başladılar. Ancak hala savundukları ilkelerinin ne olduğunu açıklamıyorlar.
Söylemleri hala Türkiyelileşme üzerine kurulu. Bunun dışında Kürd'ün, Kürdistan'ın adını bile artık anmıyorlar. Kürd Kürdistan'ın adı anılmadığı gibi Kürd ve Kürdistan'ın adını ananları da "ilkel milliyetçilik" ile suçluyorlar.
Aslında bu görüşü kendi tarzına ve kafasına göre en güzel ve yalın biçimde yorumlayıp ifade eden Mustafa Karasu oldu. Karasu’ya göre "Kürd'ler devletsiz, karışız, kocasız bir dünya düşünmeli" diyerek bu görüşü özetledi.
Neden hala silahlı mücadele diğer üç parçada verilmeyip sadece Türkiye'de verildiğini boşuna sormayın. Çünkü savaşın bitmesine yada devamına karar veren kendileri olmadığı için bu tür sorulara yanıt vermez, veremezler.
İradesi dışında Dört parçaya bölünmüş bir ülkenin sömürge bile sayılamayan statüsünü hala göremeyen, "Bütün halklar kardeştir" diyerek sınıfsal mücadeleyi ulusal mücadelenin önene koyanlar yada siyasi islamı ve "Ümmet kardeşliğini" ulusal mücadelenin önüne koyarak Kürd'lere dayatanlar "Pirincin içindeki beyaz taş" gibidirler. Onlar için siyasette her yol mubahtır. Görevleri gereği egemen ulusun ürettiği ideoloji veya inanç temelinde ulusal sorunu tali bir sorun haline getirilmektir. Ezilen ulus milliyetçiliği ile ezen ulus milliyetçiliği arasında nitelik farkı vardır. Bu farkı bilerek ezilen ulusun haklarını savunanları ilkel milliyetçi diyerek suçlamak en hafif tanımı ile ezilen ulusa ihanettir. Aslında ilkel olanlar ulusal sorunun tartışmasına, araştırılmasına izin vermeden vahi gibi liderin dayattığı görüşleri savunanlar ve savunulmasını dayatanlardır.
Dünyada en radikal illegal örgüt ve partilerde dahi parti içi demokrasi vardır. Ama ne yazık ki legal siyaset yapmasına rağmen HDP için bunu söylemek mümkün değil. HDP'nin atanmış yöneticilerinin yaptığı yanlışlar eleştirildiğinde "Gel partiye katıl ve düzelt" gibi karşılığı olmayan, kendilerininde inanmadığı artık klasikleşen yanıtlar verirler. Liderin dediğinin dışında en ufak farklı bir görüşü bile barındırmayan, çoğulcu düşünmeyi, tartışarak ortak karar almayı reddeden örgütler kazara iktidar olduklarında da bu özelliklerini korurlar. Uğruna mücadele ediyoruz dedikleri halkın söyleneni yapmalarından başka hiç önemi yoktur. Tıpkı Pol Pot yönetiminin kendi halkına yaptıkları gibi.
İç işleyişinde demokrasi olmayan otoriter örgütler insanların siyasi iradelerinin lidere teslim edilmesini ister. Siyasi iradesini teslim etmeyenlerin ölüm dahil hain ve ajan damgasını yemeyi göze almak zorundadır.
5 nolu cezaevinde hep saygı ve sevgi ile anımsadım koğuş arkadaşım Hikmet Fidan tahliye olduktan sonra parti içinde kendisine verilen bütün yetkilere rağmen iradesini lidere teslim etmediği için tek kurşunla öldürüldü. Cenazesini kaldırmak için HDP'li belediye ambulans vermedi.
Önümüzde yeni bir seçim var. Kürd'leri bu ülkede yok sayarak bir yere varılamayacağı artık görülmeli. Türk’ler ve Kürd'ler birbirini sevseler ne ala, ama sevmek zorunda değiller. Ancak aynı coğrafyada birlikte ya da ayrı yaşamak zorunda olduklarını unutmayalım.
A.Güllüoglu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.