Türkiye solu ve aydınlarının , "Kürtler, Türkiye'de sosyalistlerin gelişmesinde engeldir." derken, Türk milliyetçiliğini, Türk şovenizmine vardırmış olduklarındandır.
Zira, Türk solu ve aydınlarının, sol adına bu cueretkeş değerlendirmeyi yapmalarının bir diğer nedeni ise Kürt sol ve devrimci çevrelerinin, Kürt milliyetçiliğinden uzak duran ve Kürt millet savunmasını, yani Kürt milliyetçiliğini layt tarzda sahiplenerek, çekinerek, ürkekçe ve zayıf davranarak, cesaretle sahiplenmemelerinden kaynaklıdır.
Türkiye'de; demokratik, devrimci solun gelişmesini, Kürt sol çevrelerinin ve hatta Kürt milletinin hep desteklediği bir gerçektir. Hatta bunu "taktik" adına öyle bir duruma vardırdılar ki, en İttihatçı parti olan CHP'nin "SOL" söylemini bile destekler oldular (ki bu asla doğru değildi.). Bu tutum, Türk faşizmine doğru kitlenin kaymasına yol verdiği ve aldığını görüyoruz. Ancak, Türkiye solu, İttihat ve Terakki'nin inşa ettiği Türk şovenizmine neşter çekebilecek durumda olmadığı, kendisine ve emeğe yabancılaşmamış, kitleselleşememiş ve kadük kalmasının sebebi olmuştur.
Türkiye solunun, egemen "Türk Sözleşmesi”nden çıkarak, sosyal şoven etkilerden çıkmaya ihtiyacı vardır. Ancak bu ihtiyacı daha bilince çıkarabilmekten uzaktır. Bu konuda İbrahim Kaypakkaya’nın 1971-1972’de atığı adımlar önemli idi. Ancak kendisinin katledilmesinden sonra, onun girişimleri sahiplenilmedi. İsmail Beşikci, Fikret Başkaya ve sayılı araştırmacının resmi ideolojiyi eleştiren çalışmaları ise bireysel kaldı ve yaygınlaşamadı.
Bugün gelinen yerde, Kürt millet savunması yapılmış, ancak bunun aleni ve dolaysız olarak, yapılan faaliyetin tanımlanmasına ve yapılmasına ihtiyacı vardır. Son yıllarda önemli bir açılımı teorik düzeyde geliştiren bazı Kürt sol aydınları ve devrimcileri olmasına rağmen, bu konuda daha etkili olamadıklarını görürüz.
Türk ve Kürt sol, aydın ve devrimcilerindeki bu eksikliğin bir nedeni de Marks ve Lenin dönemi de dahil edildiği ve tabuu haline getiren, geliştirmeyen, eleştirmeyen yanına yatmasından kaynaklandığını da belirtelim.
Marks'ın Avrupa merkezli bir devrimi esas alması, Lenin'in Sovyet iktidarı merkezi bir devrimi savunurken, Ulusal Kurtuluş sorununda doğru teorik tespitlerini, daha ve siyaset arenasında; Osmanlı, İran, Afganistan hattında uygulama zafiyetinin içine soktuğunu görürüz.
Bunların tartışılmaya ihtiyacı vardır.
Bunu anlamak için 1920 Bakü Doğu Halkları Konferansını kavramak ve sonuçlar çıkarmak önemlidir.
Konuşulan bazı kavramlar üzerine şu hususları açıklarsak tartışmaya daha sağlıklı bir çehre kazandıracağımızı düşünüyorum...
1- Kürt milliyetçiliğini yok etmek, Kürt imhasına vardırır ki, bunu Irak, İran, Türk, Suriye, Rusya ve pek çok uluslar arası gücün desteğiyle devletler yapıyor.
2- Türk solunun Kürt soluna evrimleşmesi onu devrimci ve onurlu kılar, kendi sınıf kurtuluşunu da hızlandırır, enternasyonal kılar. Şovenizmden arındırır. Ne yazık ki "Kürt solu", "Türkiyelileşme" projesiyle, Türk solunun genel çerçevesine kendini oturtmuş, ulusal kurtuluş hattından çıkmış, programıyla Türkiye’nin “demokrasi harcı” olarak kendini tanımlamıştır. Ancak üzerine oturduğu Kürt tabanı milli özlemlerinden vazgeçmemiş ve tabandan Kürt milliyetçi özlemlerini dayatmaktadır. Bu paradoksu bu gün çözecek güçte olmayan milliyetçilerin, bu tabanla teorik bazda buluşması zor olmayacaktır. Ancak kitleler, siyaset arenasında siyasi önderlerden güven bekler ki, Kürt milliyetçi eğilimler taşıyan siyasi kesimler, henüz bu güvene mazhar değildir.
3- “Türk Milliyetçiliği” diye tanımlanan kavram, milliyetçilik değil, ırkçılık, faşizm, sömürgecilik ve şovenizmdir. Bu hususta milliyetçilik üzerine tartışmalar yapan Anderson, Renne, Shmit, Gelner gibi konu ile ilgili entelektüel çalışmalardaki kaynaklara bakmak mümkündür. Ayrıca son dönemde Kürt milliyetçiliği üzerine Ahmedê Xanî, Heci Qadiri Koyi, Hêvî, Kürt Teali Cemiyeti, Azadî, Xoybun ve sonraki Kürt millet ve milliyetçi hareketleri üzerine araştırma yapan çok sayıda entellektüel ve araştırmacının ortaya koyduğu eserler de mevcuttur. Hiç bir milliyetçilik tanımı, bu araştırmacıların eserlerinde, Irkçılık/şovenizm ile bir tutulmamıştır. Irkçılık, şovenizm, faşizm ve sömürgeciliği, milliyetçilikle buluşturanlar, millet ve milliyetçiliği araçsallaştırır ve kirletir.
4- “İlkel Milliyetçilik” diye bir kavram, sosyoloji literatürünün tanımlamalarına terstir. Millet olgusu, modern kavramı ile iç içe var olmuştur. Böyle olduğu içindir ki, “ilkel modernlik” diye bir absürt kavram olmadığı gibi, literatürü de sakat eder. Sadece bu kavram değil, "yeni paradigma" dedikleri ve milli devrimci özlemlerden uzak programları, Kürt milletine dayayarak onun milliyetçi refleksini kırmaya çalışan ve ortaya bu amaçla atılanı kavramların, sistematik bir sakatlığı vardır. Hangi kavramı tartışsan bilimsel, toplumsal ve ulusal mücadeleyi mevcut statülere entegre eden, içerik olarak boş ve tartıştığında elde kalır, boş laflardan ibaret kalır.
5- “Biz Yurtseveriz, ama milliyetçi değiliz” diyerek, milliyetçilikten kaçacaklarını sanırken, milliyetçi kavramın ortasına düştüklerini fark etmezler. Zira Yurtseverlik, milliyetçilik kavramı içinde bir nüvedir. Çünkü Yurt, milletin üzerinde yaşadığı coğrafya parçasıdır. Yurt coğrafyası aynı zamanda milli sınırlardır. Ülke coğrafyasını, yanı yurdu, milli duygu ve milliyetçi bir program ile savunmak ise yurtseverliktir.
Sonuç olarak; Türk solunun, aydınlarının ve hatta devrimcilerinin şovenizmi fazladır. Kürt solu, aydınları da dahil, devrimcilerinin milliyetçiliği eksiktir!
Hep birlikte ve yeniden, daha sesli düşünmek dileği ile!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.