Bu makalenin konusu, yaşanmış ve mizah yüklü gerçek bir hikâyeye dayanıyor. Sizlerle de paylaşmak istedim. Bilgi kirliliği ve dezenformasyonun bilinçli bir şekilde sürdürüldüğü bu ülkede, televizyonlarda çıkartılan ve köşe başlarını tutmuş, kendilerine “yorumcu” “analist” diyen vesayet sözcüleri ağır kavramların havadan uçuştuğu 1990 larda bu ağır sorunların altında ezilen toplum kesimleri bir çıkış umudu içinde çırpınıp duruyordu. Sıkıntıların farklı boyutunu yaşadığımız bu günlerde, bu ağır ve can sıkıntılı konulardan biraz olsun uzaklaşmak ve içinizde kalmışsa tebessüm ve gülümsetmek istedim. Kadim şehrimiz Diyarbekir’deki qırıxlardan (Mahalle kabadayıları) bir anekdot sunmak istedik. Gerçek yaşanmış bir olaydan derlenmiş bu hikâyeyi bir dostumdan dinlemiştim.
1990’ların başında derin devletin bir konsept dahilinde bölgede uygulamaya soktuğu ve adına “faili meçhul” cinayetler dendiği infazlar toplumda sorgulanmaya başlanması, televizyon açık oturumlarında siyasilerin, yazar ve aydınların üzerinde sık konuştukları, ama bir türlü ne olduğu pek açıklanmayan ve adına “derin devlet” dedikleri olağanüstü güçler ile ilgili siyasi-mizahi bir anekdot bu.
Akşamcı qırıxlardan (Türkçe okunuşu “Kırık”) ikisi, sur dibinde çimlerin üzerine bağdaş kurmuş vaziyette açtıkları ucuz şarabın yanında biraz leblebi, küflü peynir ile bu sofranın olmazsa olmazlardan kalınca sarılmış cigarasını ciğerlerine çekerek, kafa bulmaya çalışıyorlar. Kırık dünyasında bu ikilinin lakabı; “Siyasi abê” ve “Kewaşe Mıhê” diye bilinir. Kafası dumanlı Mıhê, dönemin medyasında sürekli ve mütemadiyen dile getirilen, her günün akşamı televizyonlarda koca koca adamların heyecan ve hararetle üzerinde tartıştıkları konuyu kafasına takmış. Tartışmaya katılanların tam olarak neyi anlatmak istediklerini bir türlü anlayamadığı için fırsat bu fırsat diyerek, bilgisine çok güvendiği arkadaşı “Siyasi Abê”ye açmaya karar verir. Mıhê;
-Siyasi Abê, ayıp olmasa sahan bir sori sormağ istiyem
-Buyır sor Mıhê. Bılmamağ ayıp degil brêmın. Sormamağ ayıptır
-Abê, derın dewlet nedır?
Mihê’den böyle bir soruyu beklemeyen siyasi Abê önce biraz afalladıktan sonra, bir Mıhê’nın yüzüne, bir de gürül gürül akan Dicle nehrine bakarak bir süre düşündükten sonra, kalınca sarılmış cigasından derince içine çektiği dumanını Mihê’nın yüzüne doğru üfledikten sonra.
-Mıhê, ma sen derın dewletın ne oldığıni bılmisen brêmın?
-Welle (Vallahi) bilmiyem.abê
-Derin dewlet benim Mıhê”
Bunu duyan Mıhê çok şaşırır. Bilgisine çok güvendiği arkadaşının onunla dalga geçtiğini sanarak içten içe alınır. Kırgın bir ses tonuyla;
-Abê, sen benle dalğa mı geçisen?
-Mıhê neden senınle dalğa geçeyim. Sen sordın, ahan ben de sahan cevap veriyem.
Mıhê şaşkın, Çok güvendiği arkadaşına, bir de içine çektiği kalınca sarılmış esrar sigarasına bakar.
-Anlamadığım nokta şu; sen nasıl derın dewlet olmişsan Abê?
-Şımdi bağ. İkimız de qereyollarında (Karayolları) çalışmıyığ?
-He. Doğridır çalışiyığ
-Şımdi, müdur senden qıcığ kapıp göten bir tekme, taq Fisqeyadan aşaği atamaz mı? (Fis Kaya: Surların doğu yakasındaki semtin adı) yani seni işten atamaz mı Mıhê?
-He welle, isterse beni işten atabılır
-Peki neden?
-Çünki ben muwaqatam (geçici)
-Peki, feriştahi gelse beni işten atabılır mi?
-Yoğ atamaz
-Neden?
-Çünki sen qadrolisen abê
-Hah baban rahmet. Şımdi qafayi çalıştırıp meseleyi anlayabıldın mı Mıhê? Derın dewlet dêmağ, qadroli adam dêmağtır bırêmın. Onın için şu an tam karşında ahan derın dewletın bir adami duri.
Kewaşe Mıhê, ağzı açık, bilgisine çok güvendiği ve saygı duyduğu 30 yıllık arkadaşının yüzüne hüzünle bakar. Şaşkınlığı geçtikten sonra oturduğu yerden usulca kalkar, eliyle kıçını silkeledikten sonra arkadaşına dönerek; “Benım senınle bundan sonra arkadaşlığım ve dostlığım ahan burada bitti siyasi abê. Bir daha ne beni ara ne de bahan selam vêr” Siyasi abê şaşırmış vaziyette; “Mıhê sen manyağ mısın? Yoğsa kafayı mı üşüttün oğlım? Ulan Kewaşe, bız 30 senedır arkadaşığ.” Mıhê; “Bundan sora arkadaş falan degilığ. Açlığtan ölsem, kerxanada qebraxlığ (kavad) dahi yapsam yine de derın dewletın adamına selam vêrmem.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.