Yerel seçimlerle bir çok belediyelerin elde edilmesine uzanan yolda Kürt halkının demokratik talepleriyle toplumsal demokrasinin özgürlükçü alana yönelerek kalıcılığa koşan yol güzergahını olgunlaştırabilirdi. Kürt halkının ulusal demokratik taleplerine geçiş evresi de diyebileceğimiz, böylesi anlamlı kazanımların yeterince farkındalığını anlamak zorundayız; zira yerelden yönetme şansının elde edilmesi, ulusal demokratik talepleriyle var oluşlarını kanıtlamanın da en büyük şansıdır. Dünyamızdaki ileri toplumların sahiplenerek geliştirdikleri demokrasi denilen yönetim şeklinin mayası yerel yönetimlerle mayalandırıp geliştiği unutulmamalıdır.
Bu nedenle artı ve eksilerini bir tarafa atsak bile, idareciliğin yönetme sanatı gibi çok önemli bir deneyimi Kürtlere kazandırdığı ve kazandırması gerekliliği gözden kaçırılmamalıydı. Dolayısıyla, ezilen ve hor görülen halkların özgürleşme mücadelesinde, yerelde idare etme şansının yakalanması çok ama çok önemlidir. Zira tarihsel süreçlerle Kürtlerin tarihsel geçmişine bakıldığında kendi hakkaniyetleriyle kendi kendilerini yönettiği pek görülmemektedir. Bundandır ki elde edilen bu kazanım, sağ duyuya sahip yeteneklerin girişimleriyle bahsi edilen kazanımı daha da derinleştirmeyi gerektiriyordu.
Adem-i merkeziyetçi idare biçimi dediğimiz yerelden yönetme şansının bir üstünün doğuşuna vesile olabilecek adımlar atılmadığı surece, bahsedilen şansın elde edilmesinin bir anlamı olamaz. Tam aksine elde edilen şansla doğabileceklerin önü kapatılır. Bu nedenle ve her ne olursa olsun konuyla ilgili menfi kalıcılıklara odaklanan eğilim sahibi olanlara rol verilmemeliydi. Kaldı ki yerel yönetimlerin yeni yasasıyla, şehirden köye doğru yepyeni bir yönetim genişliğini ortaya çıkartılmıştır. Böylece her ne kadar nüfusun büyük bir kesimi kentlerde yaşıyorsa da, köy ve beldelerin nüfusunun da eklenmesiyle yerel idareciliği siyaset yeteneğinin ne derece ve hangi boyutlarda bir gereksinme olabileceğini de bize gösteriyor.
Dolayısıyla böyle bir gereksinmeye karşın, mevcut sorunlara bire bir barışık politikaları hayata geçirebilecek yeteneklere ihtiyaç duyulduğu çok yalın bir gereksinmedir. Yani açıkçası toplumu toplumsal demokratik önyargılarıyla yarınlara taşıyacak öngörüsüyle geniş yelpazelerde dolaşan dinamiklerin devreye girmesine müsaade edilmeliydi... Takdir edilmelidir ki, köy ve kentlerdeki yaşamı yaşanılabilir kılmanın yegane ölçütü, emek ve bilginin aktarılmasıyla olur. Yoksa entelektüel faaliyetler, partisel reklamlar, kafa kol ilişkileriyle yapılan atamalar, \"şu şehidin kardeşidir\" yada \"değer ailesinin bir ferdidir\" gibi günü kurtaran anlayışlarla bir yere varılması mümkün olmaz ve ne yazık ki olamıyor... Yerel idareciliğin ana teması artı ve eksilerini kapalı kapılar ardındaki girişimlerden ziyade, şeffaf bir şekilde halkın önüne koyabilecek medeni cesaretle siyasal kabiliyete sahip yerel yöneticilerin önceliği olmalıdır.
Zira yeterliliklerin olduğu kadar, yetmezliklerinin de demokratik bir öngörüyle bölge insanın önüne koyup tartıştırılması gerek. Ve buda Toplumda demokratik öngörünün geliştirici teminatı olacağından kuşku yoktur. Yapılanların dışında, yapılamayanı da bölge insanıyla kurulacak görsel iletişimin rolü bu anlamda anlamlaşıyor. Yerel yönetim biçimi idareciliğiyle kazanılan ya da kazanılacak mevzilerin Kürt halkının legal siyasal arenasında çok ama çok değerli bir kazanım olduğu yalın bir gerçektir. Bu kadar yalın ve sade bir kazanımın oldu/olmazlarla çarçur edilmesi demek, Kürt halkının yaşayabilecek demokratik bir yaşamın önüne olmazları çoğaltmaktan ötesine taşınamayacağını bilmek gerekir. velhasılıkelam her zaman dillendirmeye çalıştıklarımızı bir daha dillendirirsek eğer, biz diyoruz ki,Kürt halkı ezilen ve hor görülen bir halk olmasından kaynaklanan temel hakkaniyetin üzerinde şekillenen politik akıl ve sorumluluk harekete geçmelidir.
Geçmelidir ki, Kürtlerin siyasal arenada kafakol ilişkileriyle harekete geçenlerin ayak sesleri kesilebilsin! Dolayısıyla, kısa bir zaman öncesiyle geride bıraktığımız yerel seçimlerin muhasebesi yapılmadan genel seçimlerden mükemmel bir sonuç çıkacağını beklenmemeli. Gerçi Kürdistan coğrafyasında yürütülen kirli savaşın yarattığı tahribatlardan çokça bahsetmişizdir. Yabancı ellerin parmak izleriyle meydana gelen ve özelikle de o parmakların bıraktığı kirliliklerin Kürt halkını kendi öz davasından nasıl da koparıp uzaklaştırdığı az çok biliniyor. Dolayısıyla Ortadoğu koşullarında kalıcılaşan bu kirlilikler paralelinde oluşan menfi çıkarların yarattığı tahribatları bir tarafa bırakırsak bile, Kürt hareketinin siyasal arenasının içine kümelenmiş kirli eğilimler es geçilip yarınlara bırakılma lüksü artık kalmamıştır. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.