Erdoğan, ilk seçim hamlesini çıraklık, kalfalık, göz yaşı ve şiir okuyarak başlatmıştı. Ustalığını yıllarca biriktirdiği kin ve intikamla sürdürdü. Girmediği kılık kalmadı. Erdoğan rejimi, yirmi yıllık istikrarsızlık, kriz ve savaş sebebidir. "Çözüm" süreci adı altında katliamlara devam etti. Her diktatör gibi milyarder oldu. Bireysel bekası için bütün yol arkadaşlarını etkisiz hale getirdi. “Gerekirse toplumun yarısıyla diğer bir yarısını etkisiz hale getireceğini’ defalarca belirti. Artık Erdoğan, şiir okuma, göz yaşı dökme ihtiyacını duymuyor, inandırıcı bulunmuyor. Çünkü gerici yiyici “milli” tosuncuklarının dışında herkes için kurtulunması gereken bir felaket haline gelmiş.
Zindanları muhaliflerle, diasporayı sürgünlerle dolduran Türkiye rejimi, ırkçı, siyasal İslam uygulamalarıyla yıkımını kaçınılmaz hale getirmiş. Mazlumların haklarını savunan bütün muhalefet kurumlarını, hukukçuları, akademisyenleri, öğrenci örgütlenmeleri, sendikaları, sivil toplum örgütlerini türlü dalaverelerle etkisiz hale getirdi. Kürdlere potansiyel bir ulusal imha politikası dayattı. Son yüz yılda Kürd isyanlarındaki jenosid ve yıkımları saymazsak, Kürd kentlerini ve onlarca yerleşimi harabeye çeviren on binlerce insan katleden namlı bir diktatör oldu. Türkiye’de MHP gibi kafa tasçı ırkçı bütün faşistleri etrafında topladı. Halkın, ülkenin varını yoğunu bireysel bekası için kullandı.
Ankara rejimi, Kürdlere karşı insanlık suçları işledi. Savaşı iktidarını sürdürmenin aracı haline getirdi. Toplumun yarısından fazlasını gözden çıkardı. Erdoğan’ı bu suça teşvik eden, gaz veren, yol verenler; Erdoğan’ı aynı suçlardan yargılamak için fırsat kolluyorlar. Erdoğan ve avenesi en ağır darbeyi düşmanlaştırdığı, kin ve nefretle saldırdığı Kürdlerden çok, Ergenekon, Kemalist ve cemaatlerden alacak. Erdoğan, özellikle son on yılda bir tarafta böl parçala yönet politikasıyla cahşlar işbirlikçiler için alan açarken, diğer tarafta Kürdler nerde bir statü elde ettiyse amansız saldırdı. Kaleyi içten feth etmenin cüreti ile Kürd siyasetin siyasi seviyesini, psikolojisini test etti.
Elindeki kozları pervasızca kullandı. Karşıtlarına devlet terörü uyguladı. Türk ırkçılığını din ile birlikte iktidarını uzatma sigortası yaptı. Türk devleti kendisine kafa tutan, krize sokan PKK üzerinden Kürd imhasında karar kıldı. Sri lanka-Tamil modeline öykündü. Kürdlere duyduğu kini kitlesel şiddetle boşaltı. Gelinen aşamada toplumun ezici çoğunluğun ortak hedefi oldu. Erdoğan, rahat kullanabileceği ve gerektiğinde bir çaput gibi atacağı maşalarla işe koyuldu. PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinden Kürdleri rehin almak istedi. Kürd milli davasına karşı manipüle etme rahatlığıyla örgütün siyasi çapını test etti. Liderini yıllarca istediği gibi kullandığı 'Balıkçı' (İlhami Işık) isimli bir sefil ile idare etti.
Lider, gerçekten liderliğinin sorumluluğunu taşısaydı, canını kurtarma derdine düşmeseydi ‘Balıkçı’ gibi ayarı düşük MİT’in ayak takımıyla muhatap edilmezdi. Açıktır ki, sömürgeci ile sömürge sorunun çözümü, karşılıklı bir temsiliyet formatı ile konuşulur. İşgalci ile işgal altında olanın ilişkisi bir düşmanlık hukuku ise her iki tarafın temsili devletin tek taraflı emrivaki isteğiyle belirlenemez. Aksi halde işgal altında olanın imhasını amaçlar. Nitekim yaşanan bu oldu. Artık bu siyaset Kürdler cephesinde bir karşılık bulmuyor. Şimdi yeniden Selahattin Demirtaş ile A.Öcalan üzerinde bir şeyler hazırlandığı için yaşananlara dikkat çekiyorum.
Eğer Türklerle Kürdler arasında bir barış, sözleşmesi yaşanacaksa Birleşmiş Milletler, (BM) nezdinde uluslararası bir kuvvet şart koşulmalıdır. Çünkü Kürdler, birbirini aratmayan Kemalist ve siyasal İslamcıların dalavereleriyle baş edemeyeceği herkesin malumu olmuş. Batı kamuoyu, Türk yöneticilerin şantajlarını dolu dolu yaşadılar. O nedenle Kürdlerin nasıl ırkçı, sömürgeci bir sisteme maruz kaldıklarını biliyorlar. Bütün mesele Kürd tarafın etnik temsiliyetini siyasi ve sosyolojik olarak savunmasıdır. Şimdi ağır bir siyasi, ekonomik bunalım, Suriye işgal çıkmazı, Batı devletlerince gözden çıkarılmışlık ve uluslararası cihatçı terör çeteleriyle baş başa kalan Erdoğan, o kirli ellerini yeniden Kürdlere uzatma planı yapıyor.
Bilindiği gibi Erdoğan, bir süre önce Sosyolog Kemal Özcan ile Edirne İmralı polemiğini başlatmıştı. O günden bu güne savaşın devamı, işgalin yayılması, Kürd düşmanlığın zirve yapması ve cihatçılarla müttefikliğin açıktan savunulmasının dışında pozitif bir gelişme yaşanmadı. “Çözüm” sürecin 'Balıkçı'sı ile "akil adamların kullanılması Suriye işgali, cihatçılarla işbirliği, tek adam diktatörlüğü ve ağır Kürd katliamları pekiştirildi. Garip ve düşündürücü olan sürü yerine sayılan toplumun halen ayni politikaların devamı ile farklı sonucun çıkacağı beklentisine sokulması. Türkler, Kürdlerin statü kazanacağı ve milli demokratik haklarına kavuşacağı korkusuyla kendisi için de demokrasi istemeyen bir sürü haline getirildi.
Bu politika Türk egemenleri için sorgusuz ve pervasızca yönetme imtiyazı oldu. Erdoğan rejimi gider ayak, Öcalan üzerinden Demirtaş ve HDP’de dahil Kürd direniş dinamiklerine son darbeyi vurmak istiyor. İkinci lokma tehlike sırasına göre diğer karşıtları olacak gibi görünüyor. O nedenle AKP rejimine karşı ortak kitlesel ayaklanmalar geliştirilmezse, Yargı, Yasama ve Yürütmeyi istediği gibi kullanan Erdoğan diktatörü bu “seçimi”de alacak. Erdoğan’ın, son bir yılda kazmayı vurduğu her yerde gaz ve petrol çıkartması, Süper sonik uçaklar ve F 35’lerden daha üstün teknikler geliştirdiğini belirtmesi, karşıtlarına iktidarı unutun hamleleri olarak okunmalıdır.
Dikkat edilirse Ankara rejimi Doğu Akdenizde nasıl yasaklı hale geldiğini konuşmuyor. Mısır, Yunanistan, İsrail, İngiltere, ABD, Libya ve Suriye’ politikasında başa sarmışlığını Kürdlere operasyonlarla maskeliyor. Siyasal İslam’ı ve Türk milliyetçiliğini Kürdlere saldırarak diri tutmaya çalışıyor. Erdoğan, artık Suriye, Rojava batağından da ağır çıkmazını Putin’e sarılarak çıkma arayışına girmiş. O nedenle Kürd siyasetçileri, örülen tuzağa Düşmemesi için kılı kırk yarma sorumluluğu ile hareket etmelidir. Son yirmi yılda öldürülen Kürd yurtseverlerin, mahsum insanların hadi hesabı bilinmiyor. Yedi milyon Kürdün oyu Kürdlere kurşun olarak nasıl geri geldiği sorgulanmadan Kürdler Türk işgali altında kurtulamaz.
Bu halkın temsilcilerini yaka paça hapsetmek ve halkı kum torbası gibi dövdürmenin tek suçlusu Erdoğan rejimi ise, Kürd siyaseti bundan azade tutulamaz. Görüldüğü gibi Türkiye partisi olma politikası HDP’yi kapatmaktan kurtaramıyor. Çünkü işgalci ile işgal altında olanın kimyası uyuşmazdır. O nedenle Sömürgeci ile sömürge çelişkisi etnik temsil hukukuna uygun savunulmak zorundadır. Aksi halde ulusal değerleriyle var olan ve devletleşenlerin liderlerine kendinizi anlatamazsınız Değişim ve ulusal siyaset milli bir sözleşme ile yürütülür. Değişim; zaptu rapt altına alınmış etnisitelerin, mağdurların gasp edilmiş milli, kültürel, tarihsel hak, hukukun teslimi ile yaşanır.
Türk devleti Kürd halkına direnişçilerine fütursuzca saldırmakla başaramadı. Temel amacından, inancından saptırmak, birbirine düşürmek ve bölerek başarmaya çalışıyor. Kuzey Kürd siyaseti, milli stratejiden uzaklaştıkça işgalcinin elini güçlendirdi. Devletin PKK basıncını kullanarak Kürdleri minderine çekme tuzağına dikkat edilmelidir. Kürd siyaseti, bütün ulusal kurtuluş hareketleri gibi bağımsızlık devlet hakkını öncelemeli, talep etmeli ve cesurca savunmalıdır. Bütün kurulu devletler bu yolu izledi, sebat etti ve başardı. Kürdler neden başarmasın?
[email protected]
Mehmet Kobal
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.