Bölgenin eskimiş iki kolonyalist islamcı cumhuriyeti Türkiye ve İran, rejimleri, (Şah'tan Humeyni'ye, Mustafa Kemal'den Erdoğan'a) gecikmelide olsa ''laik'' diktatörlükten, dinci gericiliğe, yani teokratik rejimde örtüşmeyi başardılar. Söz konusu örtüşmede her iki islamcı kolonyalist rejimin temel malzemesi artı değer gaspından pay sahibi yozlaştırılmış kitle tabanın ırkçılık reflekslerinin tetikte tutulması, din tüccarlığı ve manipülasyonuyla donatılması oldu. Şimdi 21.yüzyılın ilk çeyreğinde halen sözüm ona ''laik'' ve anti laik ırkçı kardeşler, baskı işsizlik ve açlıkla aşağılanmış toplumu ve yara bere içinde bıraktıkları Kürdleri, "iç ve dış düşman" paranoyasıyla şiddetle idare ediyor olması.
Asıl ironi bir asırdır birbirinden farklı yönetemeyen bu çürümüş, miadını doldurmuş gerici, diktatör rejimlerin alternatifmiş gibi 'laik', anti laik kalemşörler üzerinde halka pazarlanması. İran örneğinden de görüldüğü gibi bastırılmış toplumlar ve onlara önderlik iddiasında olanlar sosyal patlamaları cesaretle bayraklaştırma riskini göze almadıkça ciddi bir değişim yaşanmaz. İran'da 22 yaşındaki genç Kürd kızı Jîna Emînî'nin, öldürülmesi sonrası gelişen gösteriler, susturulmuş topluma bir kıvılcım fırsatına dönüştürüldü. Nefesiz bırakılmış toplumsal birikimin patlama fişeği oldu. Türkiye halkları, her ne kadar İran’ı halkların gerisinde ve Kürd düşmanlığı manipülasyonu ile binekler topluluğu yapılmışsa da yaşadığı siyasi, ekonomik kriz ve hırsız, mafyatik cihatçı yöneticilerine patlaması kaçınılmaz olacak.
Çünkü yirmi yıllık Erdoğan Türkiye’si katliam ve işgallerle sosyal bir felaket haline gelmiş. Son Bartın’de göçük altında can veren 42 emekçi, Erdoğan’ın dediği gibi "Allah’ın bir emri olarak açıklamak en hafif deyimle münafıklıktır. Keza her türlü can güvenliğinden yoksun ölüme terk edilen ve defalarca yaşatılan, yaşatılacak olan bir Türkiye trajedisidir. Türklerle Kürdleri birbirine kırdırmak için Kürdlerin olduğu her yere saldırmak, toplumu baskı, şiddet ve savaş manipülasyonu ile yönetmek, ülkenin para kaynaklarıyla islamcı çeteler beslemek, iktidar "bekası" için savaştırmak, hırsızlıkla malı götürmek, varlık içinde yüzmek, halkı işsiz, aç yoksullukla terbiye etmek ve bütün bu yaşatılan insanlık dışı muameleyi "Allah’ın emri" ise o ‘Allah, mazlumların değil Erdoğan gibi zalimlerin Allah’ıdır.
Erdoğan, siyasal islamla Abdulhamid'i, 'muhaliflerinin'de' Müstafa Kemal’i referans almaları yani eski ile yeniyi idare etme politikaları yaşanacak felaketlerin habercisi oluyor. Özcesi sorunların kaynağı haline gelmiş bu çağ dışı islamcı rejimlerin topluma 'alternatif' olarak sunulması bir faciadır. 13 Eylül 2022’de İran Doğu Kürdistan, ( Rojhılat) 22 yaşındaki Kürt kızı Jîna Emînî, İran’ın başkenti Tahran’da, rejimin ''ahlak'' polisi” olarak isimlendirilen özel birimleri tarafından göz altına alındı. Jîna Emînî koma halinde hastaneye kaldırıldı. Görgü tanıkları ve arkadaşlarının belirtiğine göre başında aldığı ağır darbeler sonucu kafa tası çatlamış ve 16 Eylül'de hayatını kaybetmişti.
Doğu Kürdistan (Rojhılat) halkı, İran rejimin bu sınır tanımayan vahşetine karşı ''diktatöre ölüm'' sloganıyla sokağa çıktı. Aralıksız ve fütursuzca öldürülen Kürdlerin çaktığı isyan ateşi, ilk defa İran kentlerinde, Kadın öncülü gösterilerle karşılık buldu. Gerici islam rejimin baskısında tecavüzü hak sayan ve şeriat yasasında nedamet getirmiş Kadınların Jîna Emînî'yi, bayraklaştırma isyanı, çok etnisiteli İran'ın bütün kentlerinde, ''diktatöre ölüm'' sloganı ile dalga dalga yayıldı. Öldürülme pahasına sokaklardan çekilmeyen halk, ''Kadınlara, Kürdlere özgürlük'' sloganları İran islam rejimini tutuşturmuş. Diktatör Baas ve Türk sömürgecileri gibi çareyi öldürmek ve kitlesel şiddetten arayan İran faşist rejimi, zaten 43 yıldır insanları çağ dışı yöntemlerle öldürüyor.
İç, dış düşmanlığı, etnik ayrılıkları, ve din fenomeni ile kriminal bir suç örgütünü aratmayan İran rejimi, 43 yıldır toplumu bu fay hatları özerinde yönetiyor. Başta Kürdler, Beluciler olmak üzere insanların kanı üzerinde sölf yapan suçlu Molla rejimi, yasak, hapis, idam ve sınırlar ötesi vekalet savaşıyla mezarını kazıdı. Elbette değişime direnecekler ancak patlayan kitlesel öfkeye yenik düşecekler. İran kolonyalist rejimi, anti demokratik ve insanlık dışı baskılarından sorun aramıyor. İlhak ettiği, her gün seçerek öldürdüğü, idam ettiği, korku zulüm politikasıyla idare ettiği Kürd ve özgürlük isteyen kadınlardan, halktan sorun arıyor.
Halen Güney Kürdistan'ı bombalıyor ve işgal etmekle tehdit ediyor. Molla rejimin, işgal tehditleri güçlülüğünü değil, çaresizliğini ve iniş aşağı gidişin acizliğini gösteriyor. Çünkü İran kentlerinde gelişen protesto, çatışma ve halk isyanı, Mollaların psikolojisini, sınır sistemini dumura uğratmış.
Tahran rejimi, Ankara rejimi gibi din fenomeni, etnik ayrışmayı ve dış düşman paranoyasını kullanarak toplumsal ayaklanmanın hedefini değiştirmek istiyor. Ölümünü bekleyen Hamaney ve İbrahim Reisi, toplumla iletişim kurma aklından çok teokratik rejimi sürdürme çabasına girmişler. Humeyni gibi toplumun direniş dinamiklerini etkisiz hale getirmek için her yolu deniyorlar. Fakat ok yaydan çıkmış görünüyor. Köklü değişimler, Kadın ve etnisitelerin gasp edilmiş hakları, özgürlükleri teslim edilmezse yaşanan toplumsal fırtına dinmeyecek.
43 yıl baskı ile yöneten İslam rejimi, alternatifini nefessiz bıraktı. Şah Rıza Pehlevi rejimini, Şah’dan daha beter Humeyni ile alternatif zanneden kitleler sürekli bir alternatif arayışında oldu. Paris’te ayağın tozuyla İran İslam cumhuriyetin başına geçirilen Humeyni ve müritleri, yarım asırdır çağ dışı bir politika ile toplumu idare ediyorlar. Humeyni'nin 1989'da ölümünden sonra Şii grupları arasında şaibeli iktidar hakimiyeti ve birbirine güvensiz ve nasıl patlak vereceği belirsiz bir endişe hep hakim oldu. O nedenle bir çok analistinde öngördüğü gibi doksan yaşını aşmış Ali Hamaney, iktidar güç dalaşını daha çok alevlendirecek gibi görünüyor. Yarım asra yakın çağ dışı yöntemlerle idare edilen Kadınlar, Kürdler ve diğer etnik gruplar keza onbeş, yirmibeş yaş arası gençlerin, kızların 80 90 yaşı aşmış erkeklerin emriyle öldürülmesi bastırılmış birikimin patlaması oldu. Geçmiş geleceği öldüremez isyanına evirildi.
Beşşar Esad'ın Suriye Dera olaylarının başında uygulattığı şiddet suçunu İran teokratik rejimi retorik etti. Diktatörlükte sınır tanımayan Erdoğan Türkiyesi NATO üyeliğinde aldığı cesaretle Suriye ve Rojava Kürdistanın yarısını, IŞİD, Elnusra, Öso gibi cihatçı işbirlikçileriyle işgal etmiş. Saddam Hüseyin, Kuveyt işgali ile başladı, Halepçe'yi kimyasal bombalarla vurarak kendi idam fermanını hazırladı. Şimdi İran Molla rejimi'de benzerlerinin izdüşümüne girmiş. Uyguladığı baskı, kitlesel şiddet politikasından geri adım atmak, suçlu, baskıcı rejimini dönüşüme evirmek, göstericileri anlama, özür dilemek yerine, pervasızca saldırıyor. Kudüs Gücü Komutanı Tümgeneral İsmail Kaani'nin doğrudan emriyle 'Besic milisleri sokak ortasında protestocuları infaz ediyor.' Yüksek binalarda dürbünlü silahlarla göstericiler vuruluyor.
İslam rejimi, yaşanan protestoları şiddetle bastırma yolunu seçmiş. Tutuklanan binlerce protestocu stadyumlardan tutuk evlerine toplu işkence edilerek götürülüyor. Verilen haberlere göre kadın, bebek, yaşlı olmak üzere basına yansıyanların iki katı protestocu öldürülmüş. Binlerce yaralının yanında, göz altına alınıp haber alınamayan onlarca göstericinin olduğu söyleniyor.
Doğu Kürdistan bölgesinde evlere baskın yapılarak gözaltına alınan yüzlerce insandan haber alınamıyor. Hapishanelerdeki tutuklu ve göz altına alınan protestocular, gözleri bağlı, elleri kelepçeli bir şekilde spor kompleksleri ve stadyumlardan zindanlara götürülüyorlar. Ağır işkencelerden dolayı açlık grevindeler. Ayrıca binaların çatılarından açılan ateşle göstericilerin öldürüldüğü ve yaralandığı yerel kaynaklar ve insan hakları kuruluşlarınca belirtiliyor.
Uluslararası Af Örgütü, Reuters, Norveç, ABD ve Hengaw gibi bir çok insan hakları kuruluşları, Jîna Emînî'nin öldürülmesi sonrası ilk üç haftada 26 çocuk ile birlikte Kadın, erkek toplam 233 kişinin öldürüldüğünü (15/10/2022) açıkladı. Keza öldürülenlerin sayısının her geçen gün ağırlaştığı ve sayılarının giderek artığı belirtiliyor. İran ordusu Devrim Muhafızları Başkomutanı Hüseyin Selami, İran Devrim Muhafızları Karargah Komutanı Ali Fedavi, Hava Kuvvetleri Komutanı Emir Ali Hacızade, Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani ve belli başlı Haşdi Şabi grupların yöneticileri Hameney ve Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, yaptıkları katliamlarla insanlık suçu işliyorlar. Bu durum tarihe katillerle mağdurların bir hesaplaşması olarak geçecek. Kürdler ve milli demokratik hakları gasp edilmiş diğer ulusların, kadınların, inançların özgürlükleri teslim edilmedikçe, Etnisiteler, kadınlar, muhalifler hapishanesi İran, yeni isyanlarla sarsılmaya devam edecek.
Jîna Emînî’nin ismini kimlikte Farsça (Mahsa) olarak değiştiren İran idam cumhuriyeti, Jîna’ya tahammül edemedi. Jîna Emînî, Kürd olduğu için öldürüldü. Emînî'nin, öldürülmesi bir isyan fişeği oldu. Kadınlar öncülüğünde start alan protestolar bastırılan kitlelerin öfke patlaması Molla teokratik rejimini hedef haline getirdi. Jîna Emînî’nin öldürülmesi sonrası Silahsız protestocuların çoğu ateşli silahlarla öldürüldü. Sınırsız şiddet, karşı şiddeti, meşru savunma pozisyonunu tetikledi. O nedenle Jîna Emînî’nin “katilleri Ali Hamaney, İbrahim Reisi'dir.” sloganları eşliğinde rejimin dini lideri Ali Hamaney ve diğer hükümet yöneticilerin hedeflenmesi bir rejim değişimini yaşatacaktır.
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.