Pratik yaşamda gerçekliği kanıtlanmış bir deyim vardır: “Gömleğinizin ilk düğmesini yanlış iliklerseniz, ondan sonrası hep yanlış gider." PKK de ilk kurulurken gömleğin ilk düğmesini yanlış ilikledi ve o yanlışlık o günden bugüne devam ediyor. Kürt halkında da onarılması imkansıza yakın, (tarihi Moğol istilasının sebep olduğu yıkımdan da beter) bir yıkıma sebep oldu.
PKK’nin 40 yıllık mücadelesinde, Kürt halkına zerre kadar katkısı olmadı. Fakat, Kürt halkına maddi ve manevi yönde büyük bir bedel ödetti. Bunların hepsi de fantastik ve asla gerçekleştirilemez sözde “devrimleri” uğruna oldu.
PKK, Kürt halkı nezdinde kutlu bir amaç olarak bilinen, birleşik, bağımsız, büyük Kürdistan şiarı ile ortaya çıktı. Esasen Kürt Halkı, uzun zamandan beri bu amacı gerçekleştirecek böyle bir kurtarıcı beklentisi içerisindeydi ve bu sebeple de PKK’nin bu çıkışını, bu iddiasını büyük bir coşkuyla ve heyecanla karşıladı. Kürt halkı milli bir duyguyla kendini ulusal kurtuluş mücadelesine konsantre etti. Bu uğurda her türlü bedeli de en ağır şekilde ödeyip 40 yıl süren mücadele neticesinde hiçbir kazanım elde etmeden;
"Yüz bini aşkın can kaybı, on binlerce faali meçhul cinayet, binlerce (4200) yıkılmış köy ile virane bir Kürdistan, Kürt sermaye ve aydın potansiyelin %80'nin Anadolu'ya göç etmesi, milyonlarca (12 milyon) Kürt evladını Anadolu şehirlerinin varoşlarında sefil, aç ve biçare olarak asimilasyona mahkum ettikten sonra;”
Kürtler içerisinde bulunan Kemalist lejyonerlerin müdahalesiyle, Apo ve onu takip eden Apocuların, bu Ulusalcı Kemalistlere karşı besledikleri aşağılık kompleks neticesinde, bunların, yani Kürtlerin varlığına kast eden ve soykırımından sorumlu olan Kemalist sistemin varislerinin dümen suyuna girip, onlara teslim olması neticesinde, gelinen nokta şu oldu;
Şerefli ve onurlu “Kürt halkını, kökenleri itibariyle de Kürt olmayan Figen Yüksekdağ, Ertuğrul Kürkçü ve sokak serserisi ve komedyeni, Sırrı Süreyya Önder gibilerin emrine amade ettirip, tarih boyunca Kürtlerin can, millet ve ırz düşmanı olarak bilinen, Kemalistlerin kuyruğuna taktıktan” sonra, utanmadan ve Kürtlerin yüz yıllardır verdiği bedellere bile saygı duymadan ve Kürtleri bir nevi aptal yerine koyarcasına; "bağımsız Kürt devletine karşıyız, Kürtler için bağımsız devlet istemek ihanettir, zaten (çabamız neticesinde) bağımsız Kürt devlet fikrini çöp kutusuna attık" söylemiyle gururlanıp, bağımsızlık sembolü olan ala rengini (sözde özgürleştirdikleri) Rojava'da ayaklar altına aldırtmak...
Kürtlerin çoğu bilmemesine rağmen, gerçek olan şudur: “PKK ilk kurulduğunda Kürt halkının dinine, toplumsal yapısına, âdetine, geleneğine, sosyolojisine ve hatta psikolojisine taban tabana zıt olan,” fizik kurallarına aykırı olduğunu bilindiği halde, adeta “suyu aşağıdan yukarıya akıtmayı zorlamayı” da göze alarak Kürt milletine meydan okurcasına, “materyalist bir düşünceye odaklanmış Komünist-Sosyalist devrimi gerçekleştirmek amacı” ile kuruldu.
PKK’nin ideolojik ve sosyal amacının Kürt milletinin genel toplumsal yapısının yüz seksen derece zıddı olduğunu söyledik ya… Bu, “ Müslüman mahallesinde değil salyangoz satmak,” adeta, “Müslüman Kürt halkına domuz eti satmakla” eş değerdedir.
Örneğin:
PKK’nin tepe kadrolarından Mustafa Karasu, 19 Nisan 2017 Çarşamba tarihinde, PKK’nin yayın organı Özgür politika Gazetesinde; “Kapitalist moderniteye doğru meydan okumak” başlıklı yazdığı makalesinde (adeta Kürtlere meydan okurcasına); “Kürtlerin yüz yıllık bağımsızlık hedeflerini “gericilik” diye tanımlayarak, Kürtleri devletsiz, karısız, kocasız bir dünya için mücadele etmeye” çağırabiliyor. (https://www.nerinaazad.org/tr/news/opinions/articles/kck-ve-paydaslarinin-ortak-hedeflerini-mustafa-karasu-yazdi http://www.kurdistan24.net/tr/news/b8001e43-b08c-47c0-affe-ddabb1a71214)
Adeta, burada Kürtleri aptal yerine koyarcasına, bu pervasızca cesarete bakar mısınız!
Kürt milleti tarafında kabul edilmesi mümkün olmayan PKK’nin bu yanlış ideoloji çerçevesinde kurulduğundan bugüne kadar, pratikleri de hep yanlış oldu ve örgütün yürütme kurulu üyeleri, Kürt halkına karşı iyi niyetli ve samimi olmadıkları içinde, bu yanlışlık bugüne kadar hep devam etti. Maalesef, Kürt milletini, modası geçmiş ve dünyanın hiçbir yerinde kullanma imkanı bulunmadığı ve bir ütopyaya dönüşen "Komünist Devrim" safsatası ve fantezilerine kurban edip bin yıllık hayallerini yerle bir ettiler.
PKK’nin, bu Apo’culuk zihniyetinin hiçbir zaman Kürt milletine getirisinin olmayacağını, bunun bir çıkmaz sokak olduğunu erkenden bildiğimiz için, bu cenahtan defalarca ve tüm ısrarlara rağmen, kendilerinden yana olmam yönünde tekliflerini hep geri çevirdim. Bakın bu konuda 23 Şubat 1998 tarihli Bursa merkezli Olay gazetesine verdiğim röportajda ne demişim:
(…)
…”Kürtler PKK’yi intikamlarını alan bir güç olarak gördüler. PKK’nin can kırımlarından ötürü belki birilerinin yüreği soğuyor ama - bana göre – PKK’nin yaptıkları Kürt halkına yarar sağlamıyor. Örgüt sadece bana zarar verene zarar veriyor çünkü. Benim kaybettiklerimi bana geri vermiyor ki.
Belki PKK, devlet korkusunu ortadan kaldırdı ama onun yerine kendi korkusunu koydu. Oysa Kürtlerin en fazla korkusuzca yaşamaya ve özgürce karar vermeye ihtiyaçları vardır…” (Bu nedenle bu zihniyetle PKK’nin başarı elde etmesi imkansızdır…)
Bakıyoruz PKK bu iki kutsal ve yaşamsal özellikleri Kürtlere çok görmüş olacak ki, Kürtlerin ezici çoğunluğu PKK korkusundan, bırakın PKK’i eleştirmeyi, PKK hakkında samimi görüşünü bile dile getirmekten çekiniyor.
Özgür iradesiyle karar vermeye gelince;
PKK’nin açtıkları imza kampanyalarıyla, “Abdullah Öcalan irademdir” dedirtip, halkı bu söylemi imzalamaya zorlamasıyla çoktandır “iradeleri” ellerinden alınıp Ertuğrul Kürkçü'lerin Kemalist zihniyetine teslim edilmiştir.
Yüzlerce yıllık Kürt milli kimliği nedeniyle, olabildiğince ezilmiş, horlanmış ve doğuştan hak sahibi olduğu ve olması gereken tüm milli, dini ve insani haklarından mahrum bırakılmış, yıkılmış, yakılmış, sürülmüş, tahkir edilmiş ve çeşitli şekillerde katliam ve soykırımdan geçirilmiş ve üstelik nüfus oranıyla yüzde doksan beşin üstünde katı bir şekilde dindar ve muhafazakar olan Kürt halkına ezilmişliğini bahane ederek ve kullanarak ulusal kurtuluşu değil de, “Komünist-Sosyalist devrimi” dayatmaya kalkarsan, tabii ki sadece yanlış yapmakla kalmaz, bunun çok ötesinde de asil Kürt milletine ihanet etmiş de olursun.
İlk önce PKK’nin kuruluş hikayesini birinci ağızdan dinleyip, bir durum değerlendirmesi yapalım, sonra ABD'nin PKK başına ödül koymasının anlamını ve amacını açıklamaya çalışalım.
PKK’nin kuruluş hikayesi:
2005 yılının Mayıs ayında, Erbil’de bir otelin restoranında Osman Öcalan'la karşılaştım. Yanında beş altı kişi daha vardı. Samimi bir ortamda sohbet etme imkanı buldum. Sohbet ilerleyip, samimiyet oluşunca kendisine şu soruyu sordum:
"Bu samimi ortam içinde bana PKK'nin gerçek mahiyetini anlatabilir misiniz?" Olur dedi ve özetle şunu söyledi:
"Biz PKK'yi kurarken Kürt davası için değil de, Türkiye'de sol Komünist-sosyalist devrimi yapmak için kurduk. PKK’nin ilk ismi de sanıldığı gibi “Partîya Karkerê Kurdistanê” değil de, “Partiya Komunîsta Kurdistanê” dir. Amblemimiz de (ki bu amblem 1990'ların ortasına kadar devam etti ) çekiç orak idi. Baktık ki bu isimle Kürt halkına gidersek beklediğimiz ilgi ve desteği bulamayacağız, bunun için partinin adını kendi niyet, amaç, amblem ve hatta kısaltılmış ismini bile değiştirmeden bu kısaltılmış isme uyumlu olan yine “PKK” olarak “Partîya Karkerê Kurdistanê” şeklinde değiştirdik.
Yine Kürtlüğü amaçlamadan, fakat çalışmalarımıza “katık” olsun diye “Kürtlüğü’’ kullandık.” Fakat Kürt milleti o kadar Kürtlüğe susamış olacak ki biz “leb” demeden onlar durumu “leblebi” olarak algıladı ve bizi tüm gücüyle Kürtlük sahasına çekti, etrafımızı kuşattı. Fakat PKK'yi yöneten kadrolar (ki büyük çoğunluğu Kemalistlerin payandası olan ve özelliklerini halen de devam ettiren) Alevi ve komünistlerdir. Kürt halkının bunca fedakarlığına rağmen PKK ilk kuruluş amaç ve ideolojileri olan Komünistliğinden asla vazgeçmedi. Kürtlüğü de ve Kürleri de bu amaçları için kullanmaya devam ettiler ve hala da ediyorlar." ( https://www.nerinaazad.org/tr/columnists/yahya-munis/hdpye-kemalistler-tarafindan-kayyum-atanirken )
Yukarıdaki anlatımda da görüldüğü gibi (kendi itiraflarıyla) PKK Kürt halkının davası için kurulmadı. Fakat Kürt halkının Kemalist düzenin baskıcı ve imhacı yönetimine karşı besledikleri kini çok iyi kullandı ve kullanmaya da devam ediyorlar. PKK bu vesile ile Kürtlerin saf milli duygularını acımasızca kullanarak kendi süfli amacı uğruna milleti kendine bağlamayı büyük bir maharetle başardı. ..
PKK’nin Kürtleri acımasızca kullandığının somut ve son derece ilgi çekici başka bir örneği:
Abdullah Öcalan Ekim 2013 ortalarında İmralı görüşme heyetinde bulunan İdris Baluken’e yaptığı açıklamada (ki bu açıklama 18/10/2013 tarihli Radikal gazetesinde yayınlandı.)
Öcalan: “Ben Mahir Çayan’ın çizgisiyle, onun sempatizanlığıyla başladım bu mücadeleye. 40 yıldır Mahir’in çizgisinin kavgasını yürütüyorum. Mahir’in bana verdiği bir emanettir ve ben 40 yıllık süre içerisinde bu emaneti kavga boyutu ile en iyi şekilde yerine getirmek için uğraştım. Şu anda da bu emaneti (Mahir Çayan'ın varisi Ertuğrul Özkök'e) teslim ediyorum.” Nitekim etti de.( http://www.radikal.com.tr/turkiye/ocalandan-mahir-cayan-mesaji-1156126/ )
Hani Öcalan ve PKK, Kürt davasının mücadelesini yürütmüyor muydu?
Yüz binlerce Kürt çocukları “Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi” çağrısıyla dağa çıkartıp, ondan sonra Kemalist Türk ulusalcı Mahir Çayan’ın, “Kemalist Türk Ulusalcılığı” uğruna ölüme göndermek hangi ahlaka, vicdana ve insafa sığar?
Tek kelimeyle, bu “sağ gösterip, sol vurmak” değil midir?
Yine tek kelimeyle; bu ahlaksızca ve haince bir plan değil midir?
Peki Mahir Çayan'ın kim olduğunu biliyor musunuz? Mahir Çayan, Kürt milletinin imhacısı Kemalist düşüncesinin katıksız "müridi" ve şaşmaz taraftarıdır. Nitekim Mahir Çayan, kendi anlatımıyla bunu büyük bir meziyet olarak itiraf ediyor.
Mahir Çayan 1970’lerin başında bir konuşmasında şöyle diyor:
"Hayatın cilvesine bakın ki, açtığı yolda milli kurtuluş bayrağını 1971 Türkiye'sinde dalgalandıran bizler, O'nun adına, O'nunla uzaktan yakından ilişkisi olmayanlar tarafından O'na ihanetle suçlanıyoruz."(...)
"Kemalizm, emperyalist boyunduruğu altında bulunan yarı sömürge ülkelerin devrimci milliyetçilerin bir kurtuluş bayrağıdır. Kemalizme ruh veren, onu yaşatan, milli kurtuluşçuluğun (yani antiemperyalist ve anti feodal) tavır alışıdır."Kemalizm soldur, Kemalizm milli kurtuluşçuluktur, emperyalizme karşı isyandır. Milli kurtuluşçu bir tutum yansıtması açısından bizler sapına kadar Atatürkçüyüz. O'nun milli kurtuluşçuluk bayrağını, hayatımız da dahil, her şeyimizi ortaya koyarak biz dalgalandırıyoruz." vs. ( https://www.youtube.com/watch?v=OZxWWVR86Ec )
Dikkat edin Mahir Çayan, bu kısa demecinde bile defalarca; "milliyetçi" "milli kurtuluş mücadelesi" vs. den söz ederken Öcalan ona “ilkel milliyetçi” yaftası yapıştırmıyor. Fakat iş zavallı Kürt halkına geldiğinde onu hem, "ilkel milliyetçilikle" itham ediyor, hem de “bağımsız devlet kurmak Kürde haramdır” fetvası yapıştırıveriyorlar.
ABD ve Avrupa işin başından beri, PKK'nin bu durumunu çok açık ve net olarak biliyor. Fakat ABD, 1990'ların ortasına kadar Türkiye'deki Kürt meselesini "kendi Kürt sorununuzu kendiniz çözün" deyip bu işi Türk yöneticilerine bırakmıştı. Ne zaman ki "Türklerin bu sorunu çözecek" kabiliyet ve niyetleri olmadığını gördüler, devreye girme kararını aldılar. Ve ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde, bununla ilgili bir daire kurarak kolları sıvadılar. Mersin’de GÖÇDER başkanı iken defalarca ziyaretime gelen ABD diplomatlarından bunu duymuşumdur.
Mersin’de GÖÇDER kurucu başkanıyken ve Abdullah Öcalan da daha Suriye'de iken, ABD'nin Türkiye'deki Kürt politikasının mimarı (çok yakın dostum olan ve şuanda da ABD'de Dışişleri Bakanlığında Kürt meselesiyle ilgili üst düzeyde görevli olan) bir ABD diplomatı, sık sık ziyaretime gelirdi. 1997 yılındaki bir tarihte beni aradı. "Kürt sosyal sınıfının her kesiminden birer kişiyi bir araya getirebilirsen, gelip onlarla görüşmek isterim" dedi. "Olur" dedim. Toplandık. Zaten diğer batılı diplomatlar gibi sık sık ziyaretime gelirdi. Her gelişlerinde olduğu gibi, bu seferde uzun uzun Kürt meselesini konuşurken, mealen özet olarak aynen şöyle dedi: " Ben size bu konuda ABD'nin devlet politikasını net olarak aktarmak istiyorum. Kürt sorununuzun çözümü için siz Kürtler, kendinizi sadece PKK ile sınırlandırmamanız lazım. Alternatif bir yapılanma içerisinde çalışma yapmanız gerekiyor. Çünkü, şunu bilmeniz gerekir ki, ilerideki ABD'nin Kürt politikasındaki planlamasında, Öcalan çizgisinin (yani Apo'culuğun) yeri yok" dedi. Biz nedenini sorduğumuzda; " Biz Öcalan'ın psikolojisini çok iyi biliyoruz. Öcalan dürüst, tutarlı, oturaklı ve güvenilir bir şahsiyet değildir. Son derece menfaatçi, egoist ve oportünist bir yapıya sahiptir. Bunun için ona yatırım yapılmaz" dedi.
Her gelişlerinde olduğu gibi, bu seferde kendilerine ısrarla; " şunu bilmeniz gerekir ki, PKK'ye bağlanmış Kürt halkı iki kısma ayrılıyor: Bir kısmı Kürtlük sevdasıyla PKK'ye bağlanmışlar. Bunlar zannediyor ki, PKK onları bu esaretten, bu Kemalist düzenden kurtarıp onlara bir Kürt devleti kuracak. Bu kesimin, saf ve iyi niyetleriyle, kendinden geçercesine PKK'ye bağlanmalarının tek nedeni budur. Bunlar oran olarak, PKK'ye bağlananların içerisinde %98'i oluşturuyorlar. Diğer %2 ise, Kürtlüğü kullanarak kendi egemenliğini kurmak ve ideolojileri çerçevesinde amacına ulaşmak için bu mücadelede yer alıp Kürtlük siyasetini yürütüyorlar. Bunlara Apo’cular da diyebiliriz. Fakat maalesef PKK içerisinde egemenlik bu %2'nin elindedir. Eğer Kürtlere bir iyilik yapmak istiyorsanız, sizin yapmanız gereken o %98'lik Kürt kesimini, bu %2'nin elinden kurtarmak olmalıdır. Yoksa işi Kürt halkına bırakırsanız, Kürt halkının kendini bunların elinden kurtarmasının imkanı da yok, zaten buna mecalleri de yok" dedim. Kendileri de bu gerçeği gördüklerinden olsa gerek, ileride ayaklarına dolanmasın diye, Abdullah Öcalan'ı Türkiye'ye teslim ettiler ve yeniden Kürt meselesini Irak Kürt yönetimiyle beraber çözmeleri için Türkiye’yi beklediler. Ne zaman baktılar ki bu konuda Türkiye'nin ne cesareti var, ne de niyeti var, tekrardan Rojava üzerinden bu işe el attılar.
ABD, PKK'nin "Apo'cu” yöneticilerinin başına ödül koyarak (PKK’yi dönüştürüp yeniden dizayn etmek için) PKK hareketinin Apo'cu kanadını tasfiyeye karar vermiş gibi görünüyor. 40 yıllık zaman zarfında, zerre kadar Kürt halkına kazanım sağlamayan, bilakis büyük bir yıkama sebep olan Apo'culuk hareketini tasfiye edip Kürt siyasi hareketini yeni bir formatla, uluslararası meşruiyetini de sağlayarak ve özellikle kazanıma yönelik yeniden dizayn edecek. Böylece Kürt halkının önünü açmak ve rahatlatmak için, Kürt siyasi hareketinin önündeki tıkanıklığı giderecek.
Şimdilik konuyla ilgili değerlendirmem budur.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.