Sorunun adı doğru konmadan doğru çözüm üretilemez. Seçim sürecine giren Türkiye'de bütün partiler yapacakları icraatları ekonomi üzerinden seçmene pazarlıyor. Oysa Dış politikada ki siyasi tıkanma ve çaresizlik, iç politikadaki insan hakları, demokrasi, doların yükselişi, enflasyon, günlük zamlar, geçim derdi gibi var olan sorunların hepsinin nedeni ülkenin kuruluşundan beri egemen olan 100 yıllık anlayışın sonucudur. İktidar ve muhalefet partilerinin tükenen kaynaklara rağmen bol keseden yaptıkları ekonomik vaatler lafta kalacak ve sorunlara geçicidir olsa artık çözüm getirmeyecektir. Çünkü bu ülkede kötü gidişatın sebebi ekonomi değildir. Kötü giden ekonomi sadece uygulanan siyasetin sadece sonuçlarından sadece biridir.
Ülkeyi bu duruma getiren sorunların nedenler doğru koymadığı müddetçe de başta ekonomi alanında olmak üzere doğru çözümleri üretmek mümkün değildir.
Bu güne kadar ülke ekonomisinde olduğu gibi var olan bir çok sorunun gerçek nedeni ırkçılığa varan tekçi anlayışın iktidarlar tarafından zorla, bir yüzyıl daha hayata uygulama isteğidir. Yapılan yanlışlardan dönülmediği için ükenin kendine fazlasıyla yeten kaynaklarına rağmen dışa bağımlılığa ve buna bağlı olarakta ekonomik çöküşüne engel olunamıyor.
İktidarın ve muhalefetin çözümden uzak ekonomik söylem ve önerileri sadece dışa bağımlılığı arttıracak ve buna bağlı olarak ekenomik krizi daha da derinleşecektir.
Mevcut sorunların kaynağının sadece ekonomi olduğu seçmene gösterilmek isteniyor. Bundaki amaç olumsuzlukların başlıca nedeni olan mevcut statükonun yarattığı sorunları gizlemek ve bir sonraki seçime kadar aralarında fark varmış gibi seçmeni iki ittifak arasında tercih yapmak zorunda bırakmaktır.
Urfa'da hoş ama boş konuşanlara "Çocukken dil otu yedirilmiş" derler. Siyasilerde samanın, patatesin, mercimeği, kağıdın ve daha bir çok tüketim maddelerini dışardan getirmek zorunda kalan ülkeyi, bu duruma getiren bilinen nedenlere çözüm getirmek yerine peş peşe vaatler sıralayarak hoş ama boş konuşuyorlar.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.