Geçmişte İngiltere, Fransa, Almanya ve Iskandinavya'daki kadın mücadelesinde görüyoruz.
Son yıllarda, Kosova'da, Arjantin'de, Sırbistan'da, İran, Suriye, Sirilanka, Hindistan'dan tüm Asya'da ve geri ülkelerde de patriyark'â, dinî gericiliğe karşı kadın önemli bir güç olarak, az da olsa eşlerinden, çocuklarından ve aydın erkeklerin de destegiyle, kasta karşı koymaya çalışıyorlar.
Ancak, Îslam ülkelerinde, bu mücadele dinî sayikler ile "sokağa düşen kadın", "edep bilmez kadın", "aile terbiyesini bozmuş kadın", "kendini kaybeden kadın", "zıvanadan çıkmiş kadın" vs. denilerek, devlet ve erkek egemen ideoloji ortaklaşarak, kadını itibarsız kılmaya çalışan büyük bir kast siyasetini aktüel ve ayakta tutarak, sindirmeye çalışıyorlar.
Din ve devlet başta olmak üzere, erkeklerin yaygın kabalığı ile ortaklaşan kast, kadını takatsız, zayıf bırakıyor. Ekonomik yük ve anti- sosyal olan devlet ve toplum, kadının omuzlarına çöküyor.
Tüm bunların karşısında ciddi bir feminen hareket de olmayınca, onurlu ve kalıcı barışı sağlamada da kendi fonksiyonunu oynaması ağırlaşıyor.
Feminist olarak ortaya çıkan bir kesim kadınlar ya da toplumsal bazı çevrelerde, kadın sorununu "cinsel özgürlük" sorunu olarak algılamaları ve işlemeleri, kadın sorununu minimalize etmektedirler. Zira, kadın sorunu, özünde iktidar, eşitlik, demokrasi ve sosyal toplum mücadelesidir.
Bunlar sağlanmadan, kadın yaşamın her alanında hırpalanmış, ezilmiş, savaşın acısını, ailenin yükünün altında iradesiz, ifadesiz ve sıradan bir makineye dönüştürülmüş oluyor..
Bu anlayışla kadın;
Erkek egemen ideolojiye karşı, kadın hak ve hukukunun;
Savaşa karşı barışın,
Faşizme karşı demokrasinin,
Irkçılığa karşı, kimlik özgürlüğünün,
Eşitsizliğe karşı, eşitliğin,
Dil kırımına karşı, dil özgürlüğü ve eğitimde fırsat esitliginin,
Adaletsizliğe karşı, adaletin,
Ulusal, sınıfsal ve cins sömürüsüne karşı, halk ve hak eşitliğini iktidarda inşaa eder yerde olursa, gerçek feminen düşünceyi icra edebilir.
Bu geniş güç birikiminin ittifaki ile ancak bu kastın üstesinden gelebilecek bir feminen hareket, kendini meşru kılabilir.
Feminen hareket, kendini dışındaki toplum kesimlerinin sorunlarından soyutlayarak mesafe alamaz.
Elbette bütün sorunlara kadın bakışını etkili kılması, kendi kadın aidiyet kişiliğini ve özgürlüğünü öne alması, sorunlarını işleyerek üretmesi gerekir. Bu kendi sorununun yanında, geleceğini sağlama alacak, kalıcı çözümler üretmesi ile iktidarda da ana güç durumuna taşır...
Kadın hak ve özgürlüğünü meşru görmeyen bir iktidar, topluma yabancı olur, annesi kadından içtiği süt ile hayata tutulduğunu unutarak, iktidar zehirlenmesi ile toplumu da zehirler hale sokar...
Kadın sorunu; özgür ve eşit birey, özgür ve bağımsız ulusal eşitlik, çocuk ve hasta hakları, tabiat ve doğal yaşam alanlarının korunması vs. her konuda duyarlı ve korumacı bir girişim olduğu oranda toplum desteği güçlenir.
Kadın, iktidar ve yönetimde, temiz ve şefaf toplum iddialini hayatta geçtiği oranda meşrulaşır.
Kadın ezilmediği, ezdirtmediği, edilgen olmadığı ve toplum sorunlarıyla girişken, aktif fonksiyonlar yerine getirdiği, sağladığı oranda güçlüdür.
Kadın sorunların çözümünde de anadır ve ana güç haline gelmeden, iktidar ve erkekler nezakete ve vefaya gelmez!
Tüm demokrat ve emekçi kadınların 8 Mart ve diğer günlerdeki mucadelelerinde, Klara Zetkin, Roza Lüksemburg, Sarya, Nejla, Zekiye, Margaret, Leyla Kasım vs. tarihte büyük başarılara imza koymuş kadınları anarak, mücadele edenlere başarılar diliyorum.
Mücadelelerinin önünde saygı ile eğiliyorum!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.