\"Kürdistan’ın bir vatan olduğunu unutturmak ve Kürdleri Türkiye vatandaşlığı üzerinden tanımlamak üzere, Mustafa Kemal’in paslı kavramı olan “Ortak vatan” söylemini yeniden Kürd Milletinin önüne sürüyorlar. Bu kampanyayı Türk parlamentosunda ve şimdi de Türk Cumhurbaşkanlığı seçimi ile pekiştiriyorlar. Ancak Kürdistan’ın Türkiye egemenlik alanları ile sınırlı olmaması, bu tezleri ile ancak Kürdleri bu kritik süreçte oyalaya biliyorlar. Devletin bu büyülü ancak hileli siyasetinin de bir gün açığa çıkacağı muhakkaktır.\"
Osmanlı Devleti; 1800’leden beri merkezileşme sürecine girdi. Bu yönelim aynı zamanda, Osmanlılarda oluşan tüm ademi merkeziyetçi, etnik ve dini kurumları tasfiye etme sürecidir. 1900’lerde devlet- ulus-vatan oluşturma şekline evirilen bu siyaset, ancak bu emelini soykırımlarla icra edebileceğini gördü. Yakın Doğu’da tek devlet olarak ve homojen bir Türk imparatorluğu kurmayı hedefleyen İttihat ve Terakki Cemiyeti, Ermeni, Asurî, Rum, Pontus, Kürd, Alevi, Êzidi, Hıristiyan vs. halkları soykırıma tabi tutmaya girişti. Türkiye Cumhuriyeti, İttihat ve Terakki’nin bu ideolojisi üzerinde şekillendi. Halkların inkârı ve soykırımı üzerinde şekillenen TC. yöneticileri de İttihat ve Terakki kadrolarından müteşekkil oldu. Bugüne kadar aynı ideolojik argümanlar üzerinden oluşturulan resmi ideoloji ile süreci sürdürmektedirler. Burada soykırımcıyı işaret etme yerine “soykırımları yapan kapitalist modernitedir” denilerek, soykırımı yapanı gizleme ya da karartmayı seçmek - çalışılmak nadürüstlüktür.
Ulus; tarihsel olarak üretim, dil, kültür, sanat, ekonomi, ruhi şekillenişi, hatta insan tipolojisi ile iklim ve yaşadıkları yere, yani vatana benzeşen insanın ortak değerleri ile oluşan vatanın üzerindeki etnisitenin, kendi ortaklıklarını kapitalizmin yurtta yaşayanları ortak pazar içine çekerek buluşturması, ortak değerlerini yoğurup yaygınlaştırması ile uyanan ortak özellikleri yönetim özleminde birleştirecek düzeyde siyasallaştırması neticesinde oluşan sosyolojik bir kavramdır. Her ulusun bir Vatanı vardır. Ancak savaşların, göç ve ekonomik hareketlilikler neticesinde bir vatanda bir ulusun yanında farklı etnik gruptan insanlara rastlamak da mümkündür.
Bu açıdan bir vatan, iki ayrı ulusun “ortak vatan”ı olmaz, olamaz. Ancak bir vatanda bir ulusun yanı sıra başka başka aidiyetten etnisiteler olabilir.
Demokrasi, halkın kendini ifade ve yönetme tahammülüdür. Halk; sosyolojik, düşünsel, etnik, dini hatta dilsel bakımdan ağız, lehçe, şive vs. farklılıklar göstere bilir. Demokrasi, tüm farklılıkların kendilerini yönetme ve ifade etme sisteminin siyasal olarak kurumsallaştırılmasıdır.
Ulus; tarihselliğe tekabül eden bir kavramdır. Demokrasi ise siyasal mücadeleye tekabül eden bir kavramdır. Bir ulus demokrasi ile yönetilmediği zaman da ulus olabilir.
Bu açıdan düşünüldüğünde “Demokratik Ulus” kavramını yan yana kullanarak kavramlaştırmak doğru değildir. Bu kavram olsa olsa ‘Kürd Ulusu’ kavramını ve ‘Kürdistan Ülkesi’ni öteleyerek kullanmaktan vazgeçme eğilimini gösterdiği için de ayrıca açıklanmasında fayda vardır. Hedeflenen ise “Kürdistan Türkiye’nin bir bölgesidir, Kürdler ise Millet değil, Vatanları da Kürdistan değil, Kürdler Türkiye’nin asil etnik unsurudur. Tamamının Vatanı ortaktır ve Vatanın ismi ise Türkiye’dir.”
Zira bu kavramı, Mehmet Metiner ile Abdullah Öcalan eş zamanda kullanmaya başladılar. Kavram “Türk Ulusu kavramı sadece Türkleri kapsar, Türkiye Ulusu ise Türkiye’de yaşayan herkesi kapsar! Bu açıdan herkes kendisini ‘Türkiye Vatandaşı’ olarak tanımlarsa sorun da çözülür. Ayrıca, Kürd sorunu’ da Türkiye’de yaşayan Kürdlerin sorunudur. Bu da demokrasi ile çözülecek bir sorundur. Kürdlerin Türkiye’nin demokrasi mücadelesinde büyük emeği vardır. Kürdler zaten bu ülkenin asil unsurudur. Türkiye Kürdlerle daha muazzam büyür. Türklerin bundan korkmaması gerekir, tam tersine Kürdlerin de Türkiye vatandaşı olduğunu kabul etmeleri gerekir. Türkler ve Kürdler kendilerini Türkiye vatandaşı kabul ederse Misak-i Milli’de, Orta Doğu’da, Türkiye kazançlı çıkar!” politik projenin üzerine oturtularak “Demokratik Ulus” ve “Ortak vatan” kavramları açıklanmaya çalışıldı.
Bu açıdan “Demokratik ulus” kavramı, literatür olarak yanlış olduğu halde, oturtulmak istenen yeri itibarı ile de tarihsel inkara kapı aralayan bir yerdedir. Zira “Türkiye” kavramının kendisi işgalci bir devletin oluşumuna tekabül etmekte ve böylesine bir vatan da tarihsel olarak yoktur.
“Türk ulus” kavramının geliştiricisi Ziya Gökalp idi.. “Demokratik Türkiye Ulusu” kavramının geliştiricisi ise Abdullah Öcalan’dır. Bu iki tez ise Kürdlerin Ulus ve ülke gerçekliğini inkâr eden ve Kürdler tarafından oluşturulan talihsiz ve tezatlı tezlerdir. Zira Ziya Gökalp’de ilk başta Kürdi bir siyasa ile tarih sahnesine girmiş, sonrasında ise Türklüğün esaslarını yazmıştır. 1960’lı yılların darbecilerinden ve Genel Kurmay Başkanı Cemal Gürsel (kendisi de Kürd) Diyarbakır Meydanı’nda, Kürd halkına hitap ederken “Size Kürd diyenin yüzüne tükürün!” diyen zat, eskiden Kürdçü olan Mehmet Şerif Fırat’ın “Doğu İlleri Varto Tarihi” kitabında “Kürdler ve Aleviler Türk’tür” içeriğindeki kitabına “önsöz “ yazıp, devlet hata ordu kanalıyla okullara dağıtması da unutulmamalıdır.
Türkiye; bunca olandan sonra, eski tanımlamaları ile inkârı sürdüremeyeceğini görebilecek durumdadır. Kürd mücadelesi devletlerin resmi ideolojisinde açtığı gedikler çoğalmıştır. Yakın Doğu’da ve dünyada anti-Kürd nizam çatlamıştır. Devlet resmi ideolojisini yeniden restore etmek durumuna sokulmuştur. Burada inandırıcı olması için önemli insan malzemesine ihtiyaç vardır. Kabulün sınırı ise gelip Kürdleri millet, Kürdistan’ı ise ülke olarak kabul etmemeye dayanmaktadır. Öncelikle Kuzey Kürdistan’ı Kürdlerin algısına “Türkiye” olarak yerleştirmek, eğer koşullar el verirse, Misak-i Milli sınırlarını da Türkiye’ye yeniden katacak hamlelere hazırlanmak üzerine oluşturulan bir Türkiyeci politika geliştirilmek istenmektedir. “Türkiyelileşmek”, “Misak-i Milli”, “Kuvva-i Milliye Ruhu”, “Bölücü değiliz!”, “Sel olup bölücüleri ezeceğiz!” kavramlarının Abdullah Öcalan üzerinden Kürd hareketine taşınır kılınmak istenmesinin arzusu, bu politik duruş üzerinedir.
Bu politikayı oluştururken, Kürd siyaset sınıfını da bir malzeme olarak kullanmayı ihmal etmemektedir.
Kaldı ki, Abdullah Öcalan, 1999’da yakalandığında bu politikadaki uygulamada önemli “Tarihsel” uyarılarda (- 1071 Alpaslan, 1514 Yavuz Sultan Selim, 1919-1920 Kemalistlerle Türk- Kürd ittifakının Türklere getirisi) bulunduktan sonra “Fırsat tanınırsa hizmetçi” olduğunu peşinen söylemişti. O tarihten sonra PKK eksenindeki “Kürd Özgürlük Hareketi”nin tüm değerler dizisi Türkiyelileşme ve Türkiyecilik eksenine döndü.
Vatan ve ulus kavramları bu minval üzere Türkiye’nin resmi ideolojisindeki yeni restorasyonuna uyarlanmaya, dizayn edilmeye çalışıldı.
“Kürdler devlet istemiyor!”dan, “Bağımsız Kürdistan’ı çöp sepetine atık!”a getirdiler. Ancak bu duruş, tez sahiplerine itibar kazandırmaz, ancak sömürgecilerin egemenliğini azda olsa uzatabilir.
Kürd ulusu kavramı literatürden çıkarıldı, önce “Türkiye Ulusu” dendi, olmadı, “Demokratik Türkiye Ulusu” dendi o da Kürdlerin algısına yerleştirilemeyince, “Demokratik Ulus” olarak günlük siyasete yerleştirilmeye çalışılıyor. Bu kavramın iyice yer etmesi için de “Demokratik Ulus “ adında gazete çıkarıldı. Bunun da tutamayacağını belirtmeye gerek bile yok. Zira Kürdler bir millettir ve kendilerini tarihsel oluşum zemininde tutacak yaratıcılıktadırlar.
Kürdistan’ın bir vatan olduğunu unutturmak ve Kürdleri Türkiye vatandaşlığı üzerinden tanımlamak üzere, Mustafa Kemal’in paslı kavramı olan “Ortak vatan” söylemini yeniden Kürd Milletinin önüne sürüyorlar. Bu kampanyayı Türk parlamentosunda ve şimdi de Türk Cumhurbaşkanlığı seçimi ile pekiştiriyorlar. Ancak Kürdistan’ın Türkiye egemenlik alanları ile sınırlı olmaması, bu tezleri ile ancak Kürdleri bu kritik süreçte oyalaya biliyorlar. Devletin bu büyülü ancak hileli siyasetinin de bir gün açığa çıkacağı muhakkaktır.
“Kürd Özgürlük Hareketi” kavramı, Kürdlerin özgürleşip bağımsız devlet kurma hareketi olursa anlamlıdır. Aksi halde bu hareket “özgürlük hareketi” olmaktan çıkar, Kürdleri Türkiye’ye Entegre eden hareket olur. Bu entegrasyon için bu kadar eforla hareket etmek, savaş ve sertlik siyasetinde Kürdleri kırmak ve “ben mücadele ettim sen nerdeydin!?” siteminin de anlamı kaybolur.
Her şeyi “aştım” diyip TC. ve Kemalizm’in icraatlarına bu yeniden yenileme döneminde kavramsal düzeyde dahil olmak, Kürd milletine ve Kürdistan ülkesine yapılmış önemli çirkinliklerdendir.
Kürd aydınlarının, Kürd siyaset ve bilim insanlığının bu kavramları doğru tutma gibi bir görev, hassasiyetle hasıl olmuştur.
Dikkat! Kavramlar çarpıtılarak, Kürdü çarpıyorlar.
Ahmet Önal
23 Temmuz 2014
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.