Uluslararası siyasal konjonktürün tüm göstergelerinde, Kürt halkının özgür olabilme işaretleriyle doludur. Yeter ki göstergelerde görünen işaretleri çözebilecek düşünsellikler, reel gerçeklere odaklanabilsin. Zira binbir değişimlerle yenilenen dünyamızın karşılıklı çıkarlara dayalı realiteler vardır. Dolayısıyla Kürtlere düşen, kendi çıkarlarıyla uluslararası denklemlerin çıkarlarını barıştırmaktır. Barıştırdıkça da özgürleşmeye göz kırpan gelişmeler kapıdan içeri girecektir. Dolayısıyla Kürt siyasal öncüleri konjonktürel sürecin tüm boyutlarını iyi okumalı. Zira özlemlerle döşenmiş gerçeğin- reel gerçeklerle döşenen yol ayrımı kendi özgünlükleriyle ayrışıyor.
Bunca acı ve felaketlerle yüzyılları aşındırmış Kürt halkının önüne çıkan yepyeni fırsatlar var. Yeter ki bahsi edilen fırsatlar ideolojik argümanlara ve partisel çıkarlara kurban edilmekten kaçınılsın. Genel anlamıyla günümüzün dünyasında, özel anlamıyla da Ortadoğu’da yaşanmakta olan ciddi bir süreç var. Ve bu süreç Kürt halkının siyasal aklına çok ciddi çağrışımlar bıraktırıyor.
Bahsi edilen çağrışımlara kulak kabartmanın önceliği ise Kürtler arası oluşacak birliğin tamda kendisidir. Gerek dünyamızı evirip çevirenlerin çıkarları gerekse de özgürleşmek isteyen Kürtlerin özgürlük çıkarları. Kürtler arası birlik ve beraberliği acil bir ihtiyaç olarak dayatıyor. Bahsi edilen birliğin karşılığı ise. Uluslararası diplomaside güven verici bir unsur olarak Kürtlerin lehine kendini gösterecektir.
Suriye’de baş gösteren gelişmeler, nerelerde konaklanacağını hesaplamak gerçekten zordur. Musul operasyonuyla başlayacak süreç ise kimlerin hesapsal çıkarlarına daha çok hizmet edeceği meçhul. Kabul etmeliyiz ki gerek Suriye’de gerekse de Irak’ta, Kürtlerin kendi ulusal demokratik iradesi başlı başına yetmediğidir. Dolayısıyla kendi menfaat ve çıkarlarını koruyacak Kürtlerin iradesinden daha çok dünyamızı evirip çeviren aktörlerin iradesi daha çok belirleyici olacak gerçeğidir.
Zaten bir kısım Kürtleri en çok zorlayan bu realitenin kendisidir. Bundandır ki, Suriye’deki Kürt ulusal varlığı nasıl bir statüye doğru yöneleceğini zorlaştırıyor. Gerçi görünen odur ki, şöyle ya da böyle bir statünün elde edilebileceği gerçeğidir. Statünün adı ve sanı ne olursa olsun, egemen güçlerin çıkarlarıyla uyumlu olmasından başka şansı yok. Düşününüz ki bir halk birden fazla “düşman” diye tabir ettiği düşmanın boyunduruğu altında yaşıyor.
Ama buna rağmen, o halk bir araya gelip birlik oluşturamıyor. Bırakalım birlik ve beraberliğe katkılarını ulusal demokratik hakkaniyetler etrafında birleşmeleri dahi kıyamet sebebi görülüyor. Oysa Kürt halkının kendi ulusal demokratik hakkaniyetler bağlamında özgür olmanın şartı kendi aralarında birleşmenin sağlanmasıdır. Aslına bakarsanız Kürtler arası birliğin sağlanmamasının günahını sadece siyasal çevreye yüklemek olmaz. Belki de siyasal arenanın aktörlerinden daha çok, “ben Kürt aydınıyım” diyen Kürt aydının günahı var.
Peki halk olarak halkın günahı yok mu? Kendi adına kendisinin değerleriyle oynayandan hesap sormaması bile başlı başına günahlardan biridir. Yaşanmış yüzyılların tüm yaşanmışlıklarına bakıldığında Özgür olma bağlamında yaşanmayı yaşanmaz hale getiren Kürtlerin dağınıklığı görülüyor. Özgürleşmek adına bile birlikten öcü gibi kaçmanın elbette ki değişik boyutlarla değişik nedenleri vardır. Ben sen kavgasını, ulusal demokratik hakkaniyetleri partisel çıkarlara kurban eden anlayışları kendi çıkarlarına göre ayar eden çevre aktörlerinin bu konudaki başarılarını unutmamak lazım.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.