AKP'den MHP'ye, Doğu Perinçek’ten Kılıçdaroğlu’na kadar hemen herkes Türkiye’nin Irak ve İran’la süratle bir araya gelmeli çığlıkları atıyor! Bir araya gelmeliler çığlığın mayasında ise hiç kuşkusuz Kürt halkına karşı bölgesel ölçekli inkarın mayası vardır. Geçmiş tarihin yüzyıllık geçmişin akıntısına bakıldığında inkâr ve ret mayasıyla mayalanmış şovenizmin Kürt halkını ne tür badirelerle baş başa bıraktığı bilinen gerçeklerle doludur.
Güney Kürt halkının kendi gelecekleri üzerinde söz sahibi olma isteğiyle hayata geçirilen referandum hem Kürt halkı hem de bölgesel inkarcılığın başını çeken güçler için bulunmaz bir şanstır. Şanstır diyoruz zira ilk defa Güney Kürt halkı kendi iradesiyle kendi varoluşuna karşı şansını test eden şansı yakaladı. Güney Kürt halkı tarihin kendilerine sunduğu şansını evrensel değerlerle pekiştirip kulandılar. Aslına bakarsan Güney Kürt halkı sadece kendileri için kendi şanslarını kullanmadılar. -Tarihsel değişim ve gelişmelerle Güney Kürt halkının önüne fırlatılan şansı kullanmakla- Bölgesel inkarcılıkla övünenlere de mükemmel bir şans sundular, kan ve gözyaşına giden yolda mı, yoksa kardeşliğin gerçek çıkarlarıyla özdeşecek yeni bir doğuşa yönelmeli mi, şansını sundular.
Yani sözün kısası, esip gürlemek yerine Güney Kürt halkıyla iyi ilişkiler herkesten önce Türkiye’nin genel çıkarına göz kırpıyor. Dolayısıyla Türk devletinin bu anlamıyla ortaya koyacağı yol haritası Türkiye’de yaşayan biz Kürtler için daha da önem kazanıyor. Zira Türkiye Devletini bir kaşık suda boğmak isteyenlerin başını çeken İran’la mı- Yoksa gelecek yüzyılın en mükemmel çıkarı vadeden Kürtlere mi kucak açacak? Açık ve net söylemek gerekirse Türkiye’nin tarihsel geçmişiyle Kürtlere karşı yürüttüğü inkarın yarası kanarken. Arap ve Farslarla birlik olup Güney Kürt halkına karşı cephe oluşturmak, Kuzey Kürt halkının yarasını bin kat daha derinleştirir!
Umarız ve dileriz ki Türkiye devletinin birinci seçeneği Güney Kürt halkına karşı kucağının açılması olsun. Türkiye’nin Güney Kürdistan’a karşı cephe oluşturanlarla birlik olması herkesten önce Türkiye’nin çıkarına değildir. Çıkarına değildir derken sorunu maddi anlamıyla sınırlı tutulmamak gerekir, zira işin manevi tarafı da var. Türkiye'nin sınır ötesi Kürtlerle kavgaya tutuşması, Türkiye vatandaşlık kimliğini taşıyan Kürtlerin kafasında binbir soru işaretine işaret eder.
Dolayısıyla binbir badirenin yarasını beresini içinde barındıran ama hâlâ da mevcut olan maneviyattan kalmış kırıntılar sağa sola savurmamalı. Suriye dediğimiz bir başka ülkenin sınırları içinde yaşayan Kürtlere savaş açmak ya da Güney Irak Kürtlerin var olma iradesini savaş sebebi saymakla ortaya çıkaracağı tek bir sonuc çıkar. Kürtler her nerde yaşıyorsa, her nerde nefes alacaksa, yaşam hakkı olmamalı mantığına işaret etmekle, maneviyatın makasını daha da açacağını unutulmamalı.
Dolayısıyla Türkiye’de yaşayan Kürtlerin haklı beklentisi Türkiye’nin daha aklıselim bir politika yürütmesidir. Velhasılıkelam Güney Kürt halkıyla iyi ilişkiler Türkiye’nin de çıkarınadır, Kürtlerin de. Zira aklı başında olan herkes biliyor ki Güney Kürtlere karşı savaş çığırtkanlığı yapan Malikilerle aynı cephede yer almanın sonuçları Türkiye’nin üzün vadeli çıkarlarına işaret etmediğini hemen herkes hem fikirdir. Aksi bir davranış yada girişimle Türkiye sadece Güney Kürtleri kaybetmekle kalmaz aynı zamanda topyekûn Kürtlerle olan maneviyatın bağlarını da kopartma ihtimali doğuracaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.