Günümüzde ulusal talebi olanların olmazsa olmazı birlik sorunudur. Geçtiğimiz kritik süreçte birlik hayati önem taşıyor. Bu nedenle samimi olsun olmasın herkes birlikten yana görünmek zorunda. Ancak birlik lafla, bir iki güzel söylem ile olmuyor.
Yeterli olmasada gücünü geçmişinden alan köklü iki siyasi hareket (PAK ve TEVGER) önemli ve birlik konusunda ileriye umut veren bir adım atarak ulusal mücadelede birlik olup PWK (Partiya Welatparezén Kürdistané) adını aldılar.
Kürdlerin devlet olma hakkına karşı çıkan, buna engel olmak için asparagas haber dahil her yolu deneyenler ilkesiz birlikler kurarlar. Ulusal birliğin kurulabilmesi için önce ortak ilkelere gerek vardır. Ortak ilkelerin başında da ulusların kendi kaderini tayin hakkının (UKKTH) tanınması gerekir. "Kürdistan'ı altın tepside verseler istemem" diyerek kendilerini ulusun iradesinin yerine koyan ve benzeri söylemleri tekrar eden bir avuç yönetici birlik konusunda samimi değiller. Onların dayattığı birlik anlayışı ulusal mücadeleden yana olan Kürdleri de kendileri gibi ilkesiz düzen partilerinin peşinden gitmesini sağlamak, ulusal mücadele yerine Kürd yurtseverlerini sınıfsal mücadeleye dahil etmektir. Ancak egemen ulus solcularının yıllardır halkı etkilemek için kullandığı "Bütün halklar kardeştir” söyleminin koca bir yalan ve aldatmaca olduğu, Kürd sorununa bakışlarındaki şovenizm geçte olsa artık anlaşıldı.
Yapılan her yanlışın bedeli insan hayatı ile ödendiği için ulusal haklar için mücadeleden yana olanlar 4 parça Kürdistan'da iç ve dış dengelerin hesabını ile kim dost, düşman kim doğru tespit etmek zorundadır. Şartların sınırlı olduğunu bilerek, ucuz ve "mangalda kül bırakmayan" söylemler yerine somut şartlardan hareket ederek halkın güvenliğini ve kazanımlarını kollayan tavır oluşturmak gerekiyor.
Bilindiği gibi İran ve Irak arasında 19 Mart'ta sınır güvenlik anlaşması imzalandı. Bu anlaşmanın uygulanması için tanınan sürenin sonuna gelindiği için Soran bölgesindeki Sideken kasabası ile Zin Boğazı'nda bulunan İran Kürdistan Demokrat Partisi kamp yerlerini Irak Sınır Bölgesi Muhafızları'na devretti. Sorumlu davranan İ-KDP yöneticileri geri çekilme kararı ile İran rejiminin Güney Kürdistan'a saldırı ve müdahale etmek için öne süreceği bahaneleri de ortadan kaldırmış oldu. Böylece İran'ın bölgeyi işgal etme planlarına "alet" olmadılar. Mücadele alanları Doğu Kürdistan (Rojhılat) olduğunu için kendilerine yer verip kucak açan Güney Kürdistan'ın (Başur) kazanımlarına saygı gösterdiler.
Güney Kürdistan'daki kazanımlar söylendiği gibi sadece belli bir ailenin olmayıp orada yaşayan bütün halkların ortak kazanımıdır.
Yine 2017 yılında yapılan bağımsızlık referandum sonucuna karşı yüzde 92.3 Evet ile) merkezi hükümete bağlı güçler ile Kerkük'te yaşanan ihanet sonucu Peşmerge güçleri iç çatışmaya meydan vermemek için geri çekilmek zorunda kalmıştı. İlerleyen süreçte yapılan görüşmeler sonucunda Başbakan Sudani'nin de onayı ile Peşmerge güçlerinin Kerkük'teki karargahlarına yeniden geri dönme kararı alındı. Peşmerge’nin Kerkük'e dönme kararına karşı kendine vazife çıkaranlar Ağustos ayından bu yana giderek artan provakatif eylemler ile karşı çıkılıyor.
Bağımsız devlet olma isteğine karşı çıkmak için Güney Kürdistan yöneticilerinin "feodal ve gerici" olduğu söyleniyor. Bağımsız devlet olmayı şiar edinenler neye ve kime göre gerici? Libya'nın bağımsızlığı İtalyanlara karşı mücadele eden Ömer Muhtar'da gerici miydi? Onlara gerici diyenler ulusal mücadele yerine Demokratik Konfederalizm mücadelesi verdikleri için mi ilerici?
Irkçı Saddam yönetimini aratmayan İran mollalarının ve etkisi altındaki Irak yönetiminin Güney Kürdistan'a ve kazanımlarına saldırmak için fırsat kolladığının birileri için hiç önemi yok.
Onlar için önemli olan Güney Kürdistan'ın bağımsız devlet olma isteğine ne pahasına olursa olsun karşı çıkmak ve engel olmak. Bunun için kullandıkları her yol mubah. Olmayan saldırı ve çatışma haberleri ile I-KDP, yöneticileri ve Peşmerge her zamanki gibi hedefe konuluyor.
Güney Kürdistan Ortadoğu'da en demokratik seçimlerin yapıldığı ve en laik ülke olduğunu söylersek abartmış olmayız. Seçim ile başa gelen yöneticiler söylendiği gibi feodal olabilir. Feodal ve aynı zamanda yurtsever olan bu insanlara karşı sınıf mücadelesi verilmek isteniyorsa bunun yeri Güney Kürdistan'dır. Mücadele etmesi gerekende orada yaşayan halktır. İki asra yakın mücadele geçmişi olan, sadece Enfal Katliamında kendi ailesinden binlerce şehit verdiği bilinen yurtsever bir aileyi Kürd'ler devlet olmasın diye sürekli hedefe koyarak hakaret etmek yerine Güneyin kazanımlarına sahip çıkarak, varsa eksiklerini söyleyip alınması gereken önlemleri dostça eleştirerek önermek daha doğru bir tavır değil mi?
Çatışma çıkması için yapılan asparagas haberler ve provakatif eylemler yetmediği gibi Güney Kürdistan Federe Yönetimi'ni protesto etmek için topladıkları bir avuç insanla Türkiye'de protesto eylemleri yapılıyor.
Diaspora’da, Türkiye'de, İran'da, Suriye ve Irak'ta her şey güllük gülistanlık ve uğraşılması gereken sorun kalmamış gibi Güney Kürdistan Federe Yönetimi protestolarla hedefe konuluyor. Eylemler neden Türkiye'de yapılıyor? Bundaki amaç seçimde yapılan yanlışların üstünü yapılan eylemler ile üstünü örtmek mi ve Güney Kürdistan Federe Yönetimi'ni zayıf düşürmeyi istemekten başka ne olabilir?
Birliği savunanlar önce kendi ezberlerinden ve "ben merkezci" tavırdan vazgeçmeleri gerekiyor. Birlik konusunda söylem ile pratikte yapılan eylemler uyuşmuyorsa amaç kafaları karıştırmak ve ulusal mücadeleden kitleleri soğutup uzaklaştırmak olduğu bilinmelidir. Bu gün yapılan eylemlerin amacı ve gelinen nokta budur.
Yaşadığımız kritik süreçte ulusal mücadelenin ve birliğin taşıdığı önem kadar gelinen yol ayırımında doğrudan yana tavır almak görev almakta bir o kadar önemlidir. Görüpte susmak, tavır almamak, bilerek yapılan yanlışlara ortak olmak anlamındadır.
A.Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.