Kim ne derse desin İsrail Ortadoğu'da kendi vatandaşına karşı yasalara, insan haklarına ve demokrasiye saygılı davranan örnek bir ülke.
Güçler ayrılığına müdahale etmek isteyen Netanyahu iktidarına karşı İsrail halkı demokrasiye sahip çıkmak için başta Tel Aviv olmak üzere ülkenin hemen her yerinde, günün her saatinde sokaklara dökülüp aylardır toplu gösteri yaparak bu hakkını kullanabiliyor.
Yine İsrail halkı bu hakkını kullanarak devam eden çatışma ortamına rağmen kitle eylemleri ile, yazar ve aydınları Filistin halkından yana yazılar yazarak tavır alabiliyor, kendu iktidarlarını eleştirebiliyor. Ülkeyi yönetenler "Bölücülük yapıyorsunuz" diye kimseye dava açmadı.
Günlerdir iktidara yapılan protestolarda birkaç münferit olay dışında kayda değer olay yaşanmadı. Yönetimi kitle eylemleri ile gösteri yapıp protesto etmek İsrail halkı için kazanılmış demokratik bir haktır. İsrail halkı bölge ülkelerinin tanımadığı bu hakkı dilediğinde kullanabiliyor.
Şovenizmi ve inancı siyasette kullanan ülkeler radikal bir biçimde Filistin halkını savunur görünmelerine rağmen bugüne kadar sorunlarına çözüm odaklı yanaşmadılar. Hatırladığım kadarıyla Türkiye Erbakan döneminde, Erbakan'a rağmen İsrail ile en kapsamlı savunma anlaşmalarından birini yapmıştı. Çünkü dış politikada önemli olan duygular değil, halkın duygularını kullanan ve devlete egemen olan kesimin çıkarıdır.
Özellikle Kürdler ile sorunlu olan ülkelerde, Filistin halkının sorunlarını iç sorun haline getirilerek kullanılır. Filistin halkı iç politika malzemesi yapılır ve suç olmasına rağmen antisemitik propagandaya dönüştürülür. Yahudilere karşı ayırımcılık, önyargı ve düşmanlık olarak kullanılan verimli bir malzeme haline getirilir. Böylece Kürd halkını ve haklarını savunanlar rahatlıkla İsrail yanlısı, hatta İsrail ajanı olmak ile suçlamak kolaylaşır. Defalarca şahit olduğumuz Kürd ulusal taleplerinin arkasında sürekli Fırat ve Dicle arasında hak iddia eden yayılmacı politikası nedeniyle İsrail'in parmağının olduğunun gösterilme çabasının esas nedeni budur.
Berzan bölgesinden İsrail'e göç ettikten sonra soy isimleri Barzani olan Yahudilerin olduğu biliniyor. Bu bilindiği halde yine kökenleri Berzan Bölgesi olduğu için aile lakabı Barzani olan M. Mustafa Barzani ve ailesinin de Yahudi olduğu iddia edildi.
Kullanılmanın dışında İsrail ve Filistin halkının yaşadığı sorunların bu ülkeler için çok ta önemli değildir. Çünkü Ortadoğu’da Filistin halkının sorunlarının bağımsızlık yada federasyon talebi sadece İsrail için sorun olmasına rağmen Kürd halkının bağımsızlık yada federasyon talebi dört devlet için sorundur. Bu açıdan bakıldığında bu coğrafya için Kürd sorunu çok daha önemli olmakla birlikte aynı zamanda Lozan Antlaşması sonrası uluslararası boyuttadır. Kürd sorunu çözülürse Filistin sorununun da çözümüne de katkısı olur ve yol açar...
Bunu bilen bölgenin egemen güçleri kendi çıkarları için, başta Kürd sorunu olmak üzere bölgede var olan etnik ve inanç sorunlarını çözmek istemezler. Çözmek yerine sorunları bölge barışına karşı hep koz olarak kullandılar, kullanıyorlar.
Yaşanan olayları etnik ve inanca, hatta mezhebe göre değerlendirenler sürekli düşman yaratma politikası üreterek çıkarlarını korur ve bundan beslenirler.
"Bütün halklar kardeştir" yada "Hepimiz aynı ümmetiz" demelerine rağmen UKKTH'na ve farklı inançlara beyinlerine isleyen şöven duygularla karşı çıkarlar. Halkların ve inançların eşitliğini savunmaları her zaman lafta kalır.
İnancı ve etnik ayırımcılığı iktidar olduğu dönemde baskı aracı olarak kullanan Saddam Hüseyin Enfal Katliamı'nı yaparken FKÖ lideri Yaser Arafat'ın da onay vermesiyle Filistin halkının evlatlarını mazlum Kürd halkına karşı işlediği cinayetlere alet ederek kullanmakta en ufak bir sakınca görmemişti.
İsrail'de yargının yürütmeye karşı yetkilerini kısıtlamak isteye Netenyahu karşı "Bu demokrasiye vurulan darbedir" diyen halkın gece gündüz demeden yaptığı eylemler ile engel olunmak istendiği bir dönemde, üç veya beş değil tam 5000 roket atarak Hamas toplu saldırı başlattı.
Hemde bu saldırıyı bahane edecek olan Netenyahu yönetiminin başta kadın ve çocuklar olmak üzere Filistin halkına misliyle karşılığını verileceği bilinmesine rağmen. Hamas'ın boyunu aşan bu eylem ile saldırıya geçmesi hamaset ile ele alınıp değerlendirilecek bir konu değildir.
Dünyadaki en güçlü istihbarat örgütlerinden biri olan Mosad'ın böyle bir saldırıdan haberi olmaması da iddia edilemez.
Bir örgütün yapacağı eylem ile ilgili karar alanların önce düşünmesi gereken adına eylem yaptığı halkın zarar görmemesi, ya da zararın en aza indirgenmesidir. Bugüne kadar Hamas yaptığı hiçbir eylemde Filistin halkının uğrayacağı zararı, kayıpları gözetmemiştir. Bağımlı bazı örgütler gibi Hamas için de önemli olan her zaman örgütün çıkarları oldu.
Yapılan saldırının Filistin halkına kazanımı olmadığı gibi İsrail'de demokrasi mücadelesi veren muhalefete karşı Netanyahu iktidarının, dolayısıyla aşırı sağın elini güçlendirmek oldu..
Saldırı kararını değerlendirirken İsrail'in yok edilmesini isteyen İran'ın etkisinin olduğu da ayrıca dikkate alınmalıdır.
İran gibi Siyasi İslam'ı savunanlar İsrail devletinin Filistin halkına karşı uyguladığı politikayı eleştirmek bahanesi ile Yahudi düşmanlığı yapıyorlar... Bunun da bedelini ödeyen yine her zaman olduğu gibi mazlum Filistin halkı olacağı unutulmamalı.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.