12 Eylül sonrası 83 yılında yapılan seçimlerde 80 öncesi MC dönemlerinden de dersini alan ANAP Genel Başkanı Turgut Özal darbeci yönetimin baskılarına rağmen halkın (sağ ve sol kesimde oluşan) tepkileri partisinin çatısı altında ustaca birleştirerek iktidara geldi. Amacı Türkiye'de milli mutabakatı yeniden oluşturmaktı. Ancak bunun sadece sağ ve solu birleştirmek (Milli mutabakat) ile olmayacağını da çok iyi biliyordu. Seçimlerin yapılıp sivil siyasete geçiş ile birlikte 84 yılında silahlı çatışma kimsenin beklenmediği bir anda başladı. Çatışmaların başlaması ile birlikte Özal Kürd sorununun artık "Astarının yüzünden pahalıya geldiğini" gördü ve çözümün şart olduğunu anladı. Sorunu gündemine aldı ve aracılar vasıtası ile çatışma ortamını yumuşatmak istedi. O dönem YNK lideri Celal Talabani aracılığı ile Şam’da bulunan Öcalan'a televizyona çıktığında daha düzgün görünsün diye takım elbise giymesini öğütlemiş ve takması için kravat dahi göndermişti. Benzeri girişimlerde sonra Özal, Eşref Bitlis ve Adnan Kahveci gibi arkalarında soru işaretleri bırakarak hayatlarını kaybettiler.
Özal sonrası defalarca sağ ve solda yer alan partiler Kürdleri yeniden yok saydılar. Ecevit, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli ile Erbakan, Tansu Çiller ile milli mutabakat adına ittifak kurdular. Kulağa hoş gelse de Kürdleri yok sayarak yapılan bu ittifakların hiçbiri ülke sorunlarını çözmeye yetmedi. Kürd sorununu çözerim diyerek iktidar olanlarda statükonun baskılarına dayanamayıp verdikleri sözlerden dönmek zorunda kaldılar.
Statükoyu koruma pahasına her yol denediği için başta ekonomi olmak üzere dış politikada da sürekli gerileme kaçınılmaz oldu. Türkiye giderek dış politikada giderek yalnızlaşıyor ve liradan altı sıfır atmak bile ekonomik çöküşe çare olmadı. Halkın yoksullaşması da artık had safhada. Hala ülkedeki esas sorunun adı ve çözüm önerileri hala doğru konmuyor.
Sürekli övünmek yerine unutulmaması gereken Alparslan, Yavuz Sultan Selim ve Mustafa Kemal Kürdler ile eşit olarak ittifak kurdukları için başarılı olmuş ve sonuç alınabildiler. Böyle olmasına rağmen 1924 anayasası ile birlikte yeni bir ulus yaratma uğruna tekçi anlayış ile katı kurallar uygulanarak herkes Türk sayıldı. "Kurulacak devlet Kürdlerin ve Türklerin olacak" vaatleri de o günden bu yana rafa kaldırıldı. Tekçi kuralları kabul etmeyenler cezalandırıldı. Öldürülen yada asılarak bedelini ödeyenlerin bu gün mezar yerleri bile belli değil. Çok partili sisteme geçiş ile birlikte bedel ödeyen ailelerin bireylerini genelde sağ partiler millet vekili hatta bakan dahi yaptılar. Böylece saygın aileler aracılığı ile bölge halkının statükocu sisteme desteği sağlanması istendi. Diğer bir amaç ta dış kamuoyuna karşı "Türkiye'de Kürd sorunu diye bir soru yok" diye mesaj vermekti.
Bütün bunlara rağmen sorun yok demekle yok olmadı ve hala bölgedeki gelişmeler ile birlikte artarak devam ediyor.
Geçmişte milli mutabakat ile kurulan ittifaklar gibi bugünde seçim için kurulmuş iki milli ve yerli ittifak var. İkiside ülkedeki sorunları ve nedenlerini bırakmış en yerli ve en milli benim diyor. Seçim kazanmak için oylarına ihtiyaçları olmasına rağmen Kürd'ler ile kurdukları mesafe üzerinden birbirlerini eleştiriyorlar. İki ittifakta da Kürdlerin esamesi okunmuyor. Kürd partisi olmadığını sürekli tekrar etmesine rağmen sadece HDP'te değil, ulusal haklarını talep eden ve Kürdistani partilere de kapılarını kapatmışlar. Onlara göre talebi olan her Kürd terörist. İki ittifakta da aday olabilmek için Kürd'ler ulusal, aleviler de inançlarından dolayı haklarını inkar etmek zorundalar.
Kürd oylarının gücünü en son Devlet Bahçeli'de kabul etti. AKP heyetinin anayasa değişikliği için HDP'ye yaptığı ziyareti, geçmişte ettiği lafları yutup itiraz dahi edemedi. En ciddi itirazda bu ziyareti "utanmazlık" ile suçlayan 90'lı yılların İç İşleri Bakanı Akşener ve benzeri gerekçeler ile CHP'liler tarafından yapıldı.
Hala gerçekleri görmeyip umudunu CHP'ye, Dersim'li ve Alevi Genel Başkanına bağlayarak oy verilmesini isteyenlere ittifak ortağı Akşener’i ve 90'lı yılları sormak gerekiyor. Sözü evirip çevirmeye de gerek yok. Kürdlerin de binlerce yıl öncesine dayanan bir tarihi var ve göç edip başka yerlerden gelmediler gibi yaşadıkları bu topraklara da kendi adlarını verdiler. Kimilerinin hoşuna gitmese de değişmeyecek bu gerçek ile herkesin yüzleşmesi gerekiyor. Çünkü gerçekler ile yüzleşmek defalarca değişik oyuncularla yıllardır oynanan sonucu belli senaryonun figüranı olmaktan daha iyidir. Oy namustur dedikten sonra kimse kendini ve halkını kandırmaya çalışmasın. Bunun bedeli ağır olur. Bugün görev asgari müşterekler ile önce birliği oluşturmaktır. Alternatif oluşturmak yerine yurtsever tabanı sudan gerekçelerle, amalarla fakatlarla iki ittifaktan birini seçmek zorunda bırakmak siyaseten ahlaki ve doğru tavır değildir. İki ittifakta da Kurd'lerin oyunu almak için ayak oyunları ve mide bulandıran senaryolar yeniden gündeme getiriliyor. Buna rağmen her iki ittifak ile "ilkeli" olmak şartı ile yazıya dökülmüş ulusal talepleri içeren ittifak kurulabilir. Mesela Anadilde eğitimin resmiyet kazanması ve hemen herkesin çiğnemediği mecliste edilen milletvekili yemininin değişmesi gibi. İki yanlış toplansa da, çıkarlıp, bölünse de doğru sonuç elde edilmiyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.