Spor’un her dalında kazanılan başarılar geri kalmış ülke yöneticilerinin halk muhalefetine karşı milli duyguları okşayarak kullandığı önemli araçlarından biridir.
Naim Süleymanoğlu Türkiye'ye iltica ettiğinde bunun güzel bir örneğini yaşamıştık. İltica olayını Turgut Özal siyasi olarak büyük bir başarı ile kullanmıştı. Özal Süleymanoğlu'nu Esenboğa havalarında törenle karşılamış ve bütün gün üstü açık bir otobüste birlikte yol boyu toplanan halkı selamlayarak Esenboğa'dan Ankara'ya kadar geldiler. Havaalanına gitmeyenler de saatlerce televizyonda canlı yayında izlemek zorunda kalmıştı.
Naim Süleymanoğlu kim ve özelliği ne ? Bulgaristan'ın yetiştirdiği, sonra Türkiye'ye iltica eden kendi kilosunda en ağır halleri kaldıran bir sporcu. Bulgaristan'ın yetiştirdiği sporcudan yıllarca Türk'ün gücü diye övünç ile söz edildi.
Bilenler bilir, bana göre de ağır kaldırmakta dünya şampiyonları Mardin'in dar ve yokuşlu sokaklarında en ağır yükleri taşıyan hamallardır. Nedense Naim Süleymanoğlu ile övünenler Mardin'in hamallarından hiç söz etmezler.
Sporu başarı ile kullanan siyasilere bir diğer başarılı örnek çoğumuzun bildiği Portekiz'i demir yumruk ile neredeyse yarım asır de fakto yöneten, Hitler hayranı diktatör Salazar'dır.
Portekiz'i 1932'den 1968'de ölene kadar de fakto yöneten diktatör Salazar'a "Uyguladığınız baskılara rağmen ülkeyi nasıl bu kadar uzun süre sorunsuz yönetebildiniz" diye sorulduğunda Salazar'ın verdiği yanıt "Dünyanın en iyi onbirini verin, ülkeyi yeniden sorunsuz yöneteyim" dediği rivayet edilir. Diktatör Salazar'in ustalıkla kullandığı Fado, Fatima ve Futbol ile (müzik, din ve futbol) toplumsal muhalefete engel olduğu gibi ülkeyi baskı ile uzun yıllar denetim altında tutmuştur.
Türkiye Kadın Voleybol Takımı 7 milyon nüfusu olan Sırbistan ile yaptığı final maçını kazanarak şampiyon oldu. Cinsel tercihi farklı olan bir sporcu için Türk-İslam sentezcileri ile Kemalistler arasındaki yapay olan "kim daha milliyetçi" rekabeti kazanılan şampiyonluk ile birlikte yeniden hız kazandı.
Şampiyonluk ile birlikte milliyetçi duygular katılarak abartılan kutlamalarla bir türlü bitmedi. "Atatürk'ün kızları” denilen kadın voleybolcuların başarısı inanılmaz bir basitlik ile 1938'de hayatını kaybeden Atatürk'e armağan edildi.
Spor yapmak çoğu insan için ekonomik ve yetersiz alt yapı gibi önemli nedenlerden dolayı neredeyse imkansız olan bu ülkede sporcu yetiştirmek yerine Kübalı kadın voleybolcu Melissa Vargas gibi ithal sporcuların başarısı ile övünerek işin kolayına kaçmak tercih ediliyor.
Sporda başarı mutlaka takdir edilmeli ancak kazanılan başarı abartılarak milli duygulara alet edilmemeli. Yoksa uluslar arası yapılan yarışmalardaki yaşanan her başarısızlık hayal kırıklığı ve ulusal komplekse yol açacağı bilinmelidir.
Bundan tam 68 yıl önce 5-6 Eylül'de İstanbul’da yaşanan utanç dolu iki kirli ve kara günün yıl dönümü. Atatürk’ün Selanik’teki doğduğu ev bombalandı diye yalan bir haber ile Müslüman olmayan halkın (Rum, Ermeni ve Yahudi'lerin) iş yerleri ve evlerine organize saldırılar yapıldı, malları talan edildi, kadınlarına tecavüz edildi ve katledilenler oldu. Yaşanan olaylardan sonra katliamdan kurtulan binlerce Ermeni, Rum ve Yahudi ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldı.
Yaşanan "Kara iki gün" için Alparslan Türkeş'in sevilen öğrencisi Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu yıllar sonra gururla "Özel harp işiydi, muhteşem bir örgütlenmeydi ve amacına ulaştı" demişti.
Pogrom denmesine rağmen (etnik, dinsel ve siyasi nedenler ile yapılan kıyım) resmi olarak hala yaşanan olaylarla yüzleşilmedi.
"Devrimci ve demokratlar" eski İstanbul’dan söz ederken göç eden azınlıkların geride bıraktıkları müzikten, sanattan mutfak kültürüne kadar bütün güzelliklerden üzüntü ile söz ederler.
Yine bu "devrimci ve demokratlar" spordan söz edildiğinde faşist Salazar'ı örnek gösterirler.
Bu "devrimci ve demokratların" kadın voleybolcuların galibiyetini ülkücüler gibi abartılmış milli duygular ile kutlamaları büyük bir başarı ile gizledikleri ezen ulus milliyetçiliğinin ortaya çıkmasından başka ne olabilir?
A.Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.