Uygarlık; tarihte insanların köylerde ve şehirlerde yaşadığı, değişik işlerde çalıştığı, bir yönetime bağlandığı, tanrı ya da tanrılara taptığı, okuma –yazma bilen insanların olduğu yer ve zamana tekabül eder...
Bu yer Asya’nın güney batısında, Dicle ve Fırat olarak bilinen ve Latincede “İki ırmak arası” anlamına gelen “Mezopotamya’dır.” (Bkz. İnsanın Hikayesi, James G. Davis. İş Bankası Yay. 2021, İstanbul)
Mezopotamya, tarım yapmaya elverişli ırmaklar, araziler, çöller, bataklıklar ile bağrında dört mevsimi taşıyan coğrafyadır.
MÖ. 4500-4000 yılları arasında Mezopotamya’da, bataklıklar tarıma elverişli hale getirilir. Yün ve deriden giysiler, kilden kaplar, çamurdan üretilen tuğlalar ve onlardan yapılan kulübeler, barınaklar ve giderek şehirler yapan, arkeolojik çalışmalarda ortaya çıkarılmış durumdadır.
MÖ. 3500-3000 yıllarında, Mezopotamya’da yaşayan halkları, kendi yönetimine ekleyip entegre ettiği farklı etnik topluluklar, üretimde birleşerek aktifleşti. Bu yönetim çevresinde bulunup yönetilen halka, daha sonra “Sümerler” dendi. Ama bu insanlar kendilerini “Esmer Başlı”, yaşadıkları coğrafyayı ise “ülke ” olarak tanımladılar.
Sümerler, yaklaşık olarak MÖ 4000-2000 yılları arasında Mezopotamya’da yerleşik olan, medeniyetin beşiği olarak bilinen coğrafi bölgede yaşamış ve ilk uygarlık ile özdeşleşmiştir. Dünyanın bilinen en ilk ve eski uygarlıklarından birisi olarak var olmuştur. Ancak bu insanlığın önemli tarihi kavşağı ve sırları, İngiliz ve Fransız arkeologlar tarafından 19. Yüzyılda, Antik-Asurlular hakkında araştırmalar yaparken, Sümer eserlerine rastlayana kadar kızgın çöllerinin kumları, höyükleri altında gömülü kaldığını gördüler... Henry Rawlinson, Edward Hincks, Julius Oppert ve Paul Haupt gibi araştırmacılar çivi yazısının deşifre edilmesinde öncü olarak tarihçilerin erken Mezopotamya’nın uzun kayıp tarihini ve edebiyatını incelemesi için insanlığın önemli tarihi yolunu açtılar. O tarihten beri arkeologlar Sümer sanatı, çömlekçiliği, heykelciliğine dair sayısız eserin yanı sıra büyük bir çoğunluğu bugün hala tercüme edilmeyi bekleyen, Dicle-Fırat su havzasında yüz binlerce kil tableti keşfetti v e bu arayış devam ediyor.
Tüm canlıların yaşamında su, yaşamı canlandırmanın yanı sıra bir de biçimlendirir. Irmak kıyalarında kilden yaptıkları kulübelerde yaşayarak kalabalıklaşan kitleler, şehirler yarattı. Şehirler, Kürtçe’de belirtilen “Şahristan”, Arapça’da “Medeniyet” denilen merkezler, toplumsal yaşamın geleceğe yönelen motoru oldu.
Bereketli topraklar olarak isimlendirilen Mezopotamya aynı zamanda “Bereketli hilal” olarak isimlendirilen coğrafyadır. Bu coğrafyadaki sulamayla arpa, buğday, susam, hurma vs. yetiştirilir. Ürettikleri ürünlerin fazlası, elden çıkarma yani satma ihtiyacı doğar. Satma girişimi karşılık bulunca, üretim fazlasını daha da artırmak için çiftçiler çevrelerindeki elverişli arazileri satın almaya başlar. Ticaret, şehirler arasında yayılmaya başlar. Böylece ticaret ağı, Afrika’dan Kafkasya’ya uzanır. Böylece Sümer uygarlığı, bölgede ortaklaştırıp geliştirdi. 18 büyük olmak üzere, 35 şehir ve kasabanın var olduğu belirtilir.
Sümerler, "Bereketli Hilal" olarak adlandırılan Mezopotamya bölgesinde ortaya çıkıp, dünyada sayısız medeniyetin temelini attırmıştır.
Ayrıca yazı ve astronomi tartışmaları, tarihte ilk kez Mezopotamya'da, Sümerlerde ortaya çıkmıştır. Genel düşünce, Sümer uygarlığı, başta Mezopotamya ve çevre coğrafyasındaki çağdaşı olan halklarla, yakın bir etkileşim ve benzerliklerinin olduğu yönündedir.
Sümer Devleti'nin, bazı kaynaklarda Sami topluluk tarafından yaratıldığı iddiası çokça kaynakta bahis edildiği görülür... Bu iddialara kendim de yanılmıştım. Ancak tarihi belgeler, arkeolojik çalışmalar ve son yıllarda fosil ve kemiklerde alınan DNA tespitleri bu hususta Sami olmayan izole bir topluluk tarafından kurulmuş olduğu kabul edilmektedir. Samuel Noah Kramer, "Tarih Sümer'de Başlar" kitabında; İran'dan gelen göçebeler, çeşitli etnik topluluklar ve Samilerin karışımı olan bir köy kültürü ile Sümer tarihinin başladığını yazar. Bu halkların ve kültürlerinin karışması zamanla Güney Mezopotamya'daki ilk şehir devletlerini oluşturur. Şehir devletleri arasında, savaş yerine ticari rekabetin, üretimin, uygarlığa açılımın rekabeti olduğu, sadece savunmada bir ortaklaşmanın sürdüğü belirtilir.
Tek başına hizmetçi köylüler ve çitçiler, ihtiyaç duydukları kanalları tasarlayamaz, açamaz ya da şehirler ve üretilen fazla ürünlerin güvenliğini çöllerden gelen saldırıları uzaklaştırmaya yetmeyecekti. Bu ihtiyacı karşılamak için, “Büyük İnsan” dedikleri vergi toplayanlar, adalet ve yargı işlerini düzenleyen, su kanallarını denetleyen, şefler oluşturulur ve güçlüler, krallar bunlar üzerinden kendilerini savunur, korur. Buna karşılık Sümerlerde de çalışanların ve kölelerin söz hakkı olmamıştır. Sümerler bunu, “Yoksulun gücü yoktur!” diye vecizleştirilmesi tesadüfi değildir.
Mezopotamya'da yaşayan birçok farklı kavimden ilk öne çıkan ve daha sonraki medeni oluşumların temelini atan Sümerler, yazı, dil, tıp, astronomi, matematik; din, fal, büyü, mitoloji gibi hayal gücünü zorlayan alanlarda, ilk öne çıkan ve bilinen toplum olmuştur. "Yaratılış" ve "Tufan"a, ilk kez Sümerlerde rastlanır. Evlilik yüzüğü, nazar boncuğu, süslü yılbaşı ağacı vs. ilk kez Sümerlerde görülmüştür. Sümer döneminde 21'i küçük olan yaklaşık 35 büyük- küçük şehir ve kasaba oluşmuştur... Bunlar arasında Kiş, Nippur, Zabalam, Umma, Lagaş, Eridu, Uruk ve Ur başlıcaları olarak sayılır.
Şehirler, surlarla çevrilidir... Her kentin kendi tanrısı ve tapınağı vardır. Sümerlerde krallar, mitolojik unsurlara sahiptir.
Misal: Kral Tufan; Kiş, Uruk ve Ur'un kralıdır. Ünlü Gılgamêş destanının kahramanı Kral Gılgamêş, Uruk Hanedanı'nın krallarındandır.
Akadlar, Sümerleri çökerttikten sonra, Sümerler bir daha kendine gelemedi. MÖ 2000'li yıllarda bağımsız kimliğini kaybetti. Fakat, Sümerler yerine iktidar olan Akad ve Babiller, çoğunlukla Sümerlerin izlerini taşıdılar. Sümerlerin, kendilerine özgü dilleri ve çivi yazıları uzun süre yaşadı.
Sümer inanışları ve mitolojisi, İbranilerin Babil sürgünü yoluyla Yahudi, Hristiyan ve İslam inanışlarını etkiledi.
Sümer uygarlığı, farklı toplum ve coğrafyalara geçerek, Fenike-Yunan-Roma bağlantısıyla da günümüze dek ulaştı.
Sümer uygarlığı, Antik- Yunanda ortaya çıkan filozoflara önemli veriler olarak yansıdı. Antik Yunan uygarlığında sağlanan düşün, felsefe, matematik, edebiyattaki gelişmeler, Avrupa ve dünyadaki Rönesans ve reformların ilk halkalarından olduğunu dillendirirsek abartmış olmayız. Kendisi Fars olan Ali Şeriati’nin bundan hareketle, “Kürtler dünya uygarlığının merkezinde olan bir halktır. Antik Yunan ve Avrupa’ya yayılan uygarlığın ilk adımını atan halklardandır” mealindeki tespitleri dikkate değerdir.
Ancak Sümerlerdeki iktidar yapısını bugün hatta gelecek tasarımlar ile mukayese ederek, “Sümer Rahip devletinden, Demokratik Cumhuriyete” diye girizgahlar çizerek, “Tarihi geleceğe ışık tutacak kadar örnek!” olacağını düşünmek, tarih açısından kayıt edilmesi gerekli bir kavşak olarak incelenmeye değerdir. Fakat pek işe yarar bir durum ve sistem olarak gelecek açısından alternatif olarak sunulması doğru değildir. Zira Sümerler ile günümüz arasında, 4-6 milenyumluk bir zaman geçmiştir ve dünya farklı bir noktadadır.
Bir diğer konu ise Fars, Kürt, Arap, Hint vb. halkların içinde ve coğrafyasında olan bir uygarlığı, Türk isminin dahi dünyada olmadığı bir tarihte, “Sümer, Eti uygarlığı bizimdir!” diyerek, Sümer Bank, Eti Bank gibi şirketler kurarak ya da Türk Kültür Bakanı da olan Namık Kemal Zeybek’in de “Sümerler bizim atamızdır!” iddiaları, tarihi uydurmalardır ve tartışmaya muhatap kılınmayacak kadar absürttür!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.