Siyasette sloganlar önemsenir. Ama Kültürde sadece sloganlar yetmez. Kültürel alan çok geniştir. Siyasette, Kültürden, tarihten ve dünyanın mevcut durumu ve eğilimini bilmeden, beslenmeden gelişme olmaz, siyasi hayat yavan kalır, daralır ve vizyonsuz kalır .
Aydınlar, Kültürden yeterince beslenemedikleri için, siyasi ve ideolojik bağlandıkları cemaatlerini terk edemiyorlar. Kendine özgü düşün alanı açamıyorlar. Böyle olunca, aydın aydın olmaktan çıkıyor ve asker olarak kalıyor, sivilleşemiyor. Geri toplumlarda sivil alana açılan aydın, asker ve cemaat tarafından abes ile karşılanır, baskı ve protestolarla izole edilmeye çalışılır.
Türk, Fars ve Arap egemenlik sistemi, kendisinden olmayan herkesin kendisi gibi düşünmesini istiyor, muhalif istemiyor. Bu tutumunu kitlelere de benimsetip herkesin tek tip kendisine tabii olması için siyasi gündemi hep canlı tutuyor. Bunun için şiddeti dayatıyor, korku saçıyor. Din unsurunu siyaseti dizayn etmek için kullanıyor. "Laik cumhuriyetçi " olduğunu iddia ediyorlar, ancak seküler toplumun oluşmasını engellemek için kocaman bir imamlar ordusu ile halka İslamiyeti dayatıyor ve yaşatıyorlar. Aynı şey hakim Kürt siyaset sınıfında da tümden olmazsa da var.
Kültürel, edebi bir özerk kamusal alan oluşturmaksızın entelektüel üretemez.
Kendisiyle hesaplaşmayan, yüzleşemeyen, "cemaat" zihniyetinden çıkamaz.
Birbirini çekiştireceklerine, laflaşacaklarına, özeleştiriyi seçenek olarak sesli düşünmelidirler.
Aydın, entelektüelden beslenerek tutum, duruş, tavır geliştiremezse, kendini besleyemez. Siyaset, aydın ve entelektüel alana karşı savaşır duruma düşerse, bindiği dalı keser gibi olur.
Geri toplumlar kültür ile savaş halindedirler. Bu toplumların öncelikle bir kültürel ateşkese ihtiyaçları var. Bu ateşkesin barışa ve giderek kültürel alanın geliştirilmesinin, kendi gelecekleri için olmazsa olmaz olduğuna ikna olması ve alanın gelişmesi, genişlemesi ve derinleşerek reform ve rönesansını yaşaması hayatıdır.
Kültür, devşirme toplumlara yabancıdır. Zira devşirmecIiğin kendisi, kendine yabancılaşmadan oluşmuyor. Her şey kendi kökü ve kaynağı üzerinde gelişip olgunlaşırsa kültürünü modern kılar, iyi ve doğruyu geliştirebilir.
Asimilasyoncu, soykırımcı, sömürgeci siyaset, geliştiren, reforme eden, rönesansını taşıyan kültürün düşmanıdır.
Kültür ve edebiyatın eğitimi dışında kalan kitleler kaba, bilinçsiz ve kendi değerinin bilincinde olamaz. Eğitim dediğimiz, inkar eden, ettiren, sorgulamayı engelleyen, tabular ile verilen eğitim değildir. Her aidiyetin kendini geliştireceği anadili, kültürü ile evrensel dünyanın yaşamına adapte olan eğitim, bilime ve bilgiye açık ve varmayı amaçlayan eğitim geliştiricidir.
Eğitim, bize kültürel bir kamusal alan sağladığı oranda geliştiricidir.
Yanlış eğitimin, insanı körleştirdiğini, askerleştirdiğini, sivil alandan koparıp aldığını, camii, kilise, sinagog ile kışla arasında preslediğini bilmeksizin, düşün dünyasında özgür ve yaratıcı olmayacağımız açıktır.
Gerici devletler, din kültürü ve ahlakı dersini dayattığında, bilim ve felsefenin gelişmesini engelliyor, kamusal alanın bilimle buluşmasının önüne barikat kuruyor. Bu ulusal, toplumsal ve kültürel barışı engelliyor ve bilakis tahrip ediyor.
Bağımsızlık fikriyatı, bağımsız ve özgür düşünme ortamında gelişir. Siyasi ve inançsal bağnazlık, bağımsız düşünmenin ve bağımsızlık üzerinde ipotek sağlamaya çalışır, yaşam alanını daraltır.
Özgür ve modern toplum, özgür ve özgün ortamlarda gelişir. Bunun için özgür kültürel bir alan, tabusuz bir düşün ortamına ihtiyaç var. Bunun için düşün özgürlüğü, akademik özgürlük, kültürel özgürlük önemlidir. Bu alanı açmaya çalışırken, nice canlar, bedeller, kayıplar verildiğini yaşamımızda gördük, görüyoruz. Bu mücadelenin doğru verilip verilmediğini de yeniden değerlendirmek önemlidir. Şimdi Kürt toplumunda, alanlara sıkışan ve bu sıkışmayı aşmaya çalışırken, kendisi ile çatışan bir sosyo kültürel vaziyet oluşmuş ki, bunun siyasete tezahürü oldukça parçalayıcıdır. Bunun yerine şayet modern Kürt ulusal kültürüne alan açılmazsa, olduğundan fazla parçalanmış Kürtler için daha da parçalayıcı bir durum olur. Bunun sorumluluğu tarihsel açıdan ağırdır.
Bizim ihtiyaç duyduğumuz alan, sağlıklı bir kültürel, tarihsel ve özgür eğitim ortamını geliştiren alanlar açmaktır. Aksi halde birbirimize yaptığımız kabalıklardan kurtulamayız!
Bu, kişilerin, liderlerin ve siyaset sınıfını kendine getiren tutum ve eleştiriler ile mümkündür. İçine düştüğümüz tarihsel vakalar, bunun ertelenemez bir hal aldığını görmek mühimdir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.