İç savaş çıkacak söylemini kimin söylediği önemli değil, önemli olan bu söyleme gizlenerek, gerçekte Kürdlerin kitle kitle katledilecek olacağı tartışmasının yapılmamasıdır. “Soykırım, Ermeni reform meselesine verilen nihai cevaptır.” diyen Taner Akçam, birkaç hafta önce günümüzdeki ‘Kürd reformu’ meselesinin de aynı akılla yürütüldüğüne dikkat çekiyor ve Hrant’ın bir konuşmasında Kürdlere, “Bizim başımıza gelenlerden ders alın” uyarısını hatırlatıyordu.
16 Eylül 1939’da Chicago’da yaşayan bir Yahudi, Almanya ve Polonya başta olmak üzere Avrupa’daki Yahudilere “Orayı terketmezseniz katledileceksiniz!” deseydi; 1910’lu yıllarda Paris’te yaşayan bir Ermeni Osmanlı coğrafyasındaki Ermenilere aynı çağrıyı yapsaydı; 20 Haziran 1934’te Paris’te yaşayan biri Trakya’da yaşayan Yahudilere “Orayı terketmezseniz yağma, tecavüz ve ardından terkediş sizi bekliyor!” sözleriyle seslenseydi; 5 Eylül 1955 günü Amsterdam’daki biri İstanbul’daki hıristiyanlara aynısını deseydi, 18 Aralık 1978’de Zimbabwe’deki biri Maraş’ta yaşayan Alevi Kürdlere aynısını deseydi… İç savaş adı altında yaşanacaklara karşı ciddi bir çözüm öneriniz, koruyuculuğunuz yoksa eğer, geriye tek bir somut öneriniz kalır.
1915’te, 1934’te Trakya’da, 1955’te İstanbul’da, 1978’de Maraş’ta, 1993’te Sivas’ta, 7,8 Eylül 2015’te Türkiye’de, 10 Ekim’de Ankara’da yaşananlar ne kadar iç savaşsa, şimdilerde olacağı öne sürülen de o kadar iç savaş olacaktır. Bu “iç savaşlarda” silahsız, savunmasız toplumlar ağır, onarılmaz darbeler aldı. 7, 8 Eylülde yapılan genel provada da karşılıklı çatışmalara, iç savaşı andıran olaylara tanık olmadık. Kürdlerin maddi ve manevi varlıklarına öfkeli Türk kalabalıkları saldırdı ve direnişle karşılaşmadı. En ufak bir direnişin kitlesel katliama yol açacağını saldıranlar ve saldırıya maruz kalanlar da biliyordu.
En az 300 yıl boyunca Balkanlarda yaşamış Türkler trajik biçimde ve hızla katledildi, sağ kalanlar perişan halde Türkiye’ye geri çekildiler. Yine en az 300 yıldır Kırşehir’de yaşayan Kürdler de 7, 8 Eylül’de yakılmış, yıkılmış mülklerinden kalanı izlerken kendilerinin orada yerleşik olduğu hissinden net olarak sıyrıldılar.
Kürtlerin yaşadığı, gezindiği, işlettiği ve çalıştığı mekanlara yönlenmiş kalabalıkların yaptığı saldırılarda; hakaret, tehdit, kişilerin huzur ve sükununu bozma, işkence ve eziyet, nefret ve ayrımcılık, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması, kamu barışına karşı suçlar, suç işlemeye tahrik, mallara zarar verme, konut dokunulmazlığının ihlali, kasten yaralama, kasten öldürme, anayasayı ihlal (Türk Ceza Kanunu, sırasıyla; madde 125, 106, 123, 94, 122, 117, 109, 170, 213, 214, 151, 116, 86, 81, 309) gibi suçlar işleniyor.
Kürdlere saldıran sivillere öfkeli kalabalıklar adı veriliyor. Öfkeli kalabalıklar nitelemesi tamamen soyuttur ve kalabalıklara öfkeli olma hali hakkını tanıyan bir izlenim uyandırmaktadır. Yüz yıldır sayısız milletin silinmesiyle bile bu öfkesini giderememiş bu kalabalıkların son hedefi Kürtlerdir. Kürdlerin, İstanbul ya da Haymana’da, Malkara’da katledilmesiyle, aynı Kürdlerin Mardin ya da Urfa’da katledilmesi arasında fark yoktur, çünkü sonucu ölümdür. Ancak, Aydın’da katliamı yapacaklara öfkeli kalabalıklar denilebilir, fakat Hakkari’de katledenlere öfkeli kalabalıklar denilemez.
Sadece son birkaç ayda öz yönetim yüzünden yüzlerce Kürd öldürüldü. 7, 8 Eylül’de binlerce yerde Kürd varlığına yönelindi. Bu topraklarda, ideolojik açıdan geleceksizliklerini, kendi tarihsel ihtiraslarını ve düşmanlıklarını Kürdlerin öldürülmesi ya da öldürmesi üzerinden gidermeye, aşmaya çalışanlar var. İç savaşı en çok dillendirenler arasında yer alan bu kesimler; rejimle ya da mevcut iktidarla olan sorununu Kürdlerin enerjisi ve hayatı aracılığıyla değil, kendileri doğrudan sivil yöntemlerle çözmeye çalışmalıdır.
“Geri çekilme ve gitmeme” tartışmaları Kürdlerin değil, Kürdleri öfkeli kalabalıklara karşı koruyamayanların mağlubiyetine işaret eder. Nazilerin “Türkler defolun!” sloganı üzerine kimi Almanlar Türklere dönüp “Bizi bu Nazilerle baş başa bırakmayın” demiş. O öfkeli kalabalıklarla başbaşa kalmak istemiyorsanız eğer, Kürdlerin güvende olmalarına yardımcı olmak gerekir. Olamadığınız, olamayacağınız ortadaysa, geri çekilmeyi kolaylaştırınız. Saldırıların başlangıcı bilinemeyeceğine göre, geri çekilmenin de planı programı olmaz.
Kimse kimseyi iç savaş söylemini kılıflayarak kandırmasın. Kürdlerin Sinop’ta ya da Anamur’da ortak silahlı güçleri, ortak ekonomileri olmadığına göre, ve olmasın da zaten; iç savaşla kastedilen, öfkeli kalabalıkların savunmasız Kürdleri kitlesel katletmesidir. Kürdlerin katledilme olasılığını iç savaş kılıfı ile tartışmak insanlık suçuna bırakınız iştiraki, sahip olmak demektir. Kürdlerin iç savaş çıkaramayacağı ortadadır. Kürdlerin kırımına neden olacak bir hareketliliğe engel olup olmamak insana bakışta saklıdır.
Kürdlerin öldürülmesi, öldürmesi çoğu kesimin işine yarayabilir ama sadece Kürdlerin işine yaramıyor. Eğer böyle bir katliam yaşanırsa, tarih iç savaş deyimini ve bu deyimi rahatça kullananları da irdeleyecektir. Bu coğrafyada “iç savaş” yaşanmasın, bir daha asla.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.