Cumhuriyet mi, Demokrasi mi?

Bir devlet sisteminin ve rejiminin adının “Cumhuriyet” konması, o devletin vatandaşlarının emrinde onun mutluluk ve refahı adına çalışacağı anlamına gelmez. Batı Avrupa’nın tamama yakını ile uzak doğuda Japonya gibi ülkelerin devlet sistemlerinin adı monarşidir. Orada cumhuriyet yok, meşruti krallıklar vardır. Japonya, İngiltere, İspanya, İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda ve Belçika gibi ülke rejimleri Monarşi krallıklardır. Ama günümüz demokrasi ve özgürlüklerin en iyi işletildiği, insan hak ve özgürlüklerin en iyi uygulandığı, her türlü düşünce ve ifadelerin serbestçe dillendirildiği ülkeler bu ülkelerdir. Demek ki ülke rejimlerin adının ne olduğu değil, o ülkede gerçek anlamda demokrasi, özgürlükler ve temel insan haklarının kendi iç hukukunda işletilip işletilmemesiyle ilgilidir.

Gencettin Öner

01.11.2022, Sal | 14:34

Cumhuriyet mi, Demokrasi mi?
Makaleyi Paylaş

2023 yılında 100. yılını dolduracak olan tekçi ve inkârcı Cumhuriyet rejimi, eğitim ve mesleğin üst seviyelerine ulaşmış olan kesimler tarafından ilahi bir kutsiyetle sahiplenerek, bu otoriter rejimin ne olduğu konusunda çok büyük bir yanılsama ve şartlanma içindedirler. Bu kesimlerin Cumhuriyet kavramına olan bakışları ve yaklaşımları ketumluk ve önyargılarla doludur. Oysa hedefinde evrensel demokrasi, adalet ve özgürlüklerin olmadığı cumhuriyetler, ya fetişist-milliyetçi devlet Faşizmine (bu ülkelerin içinde Türkiye de var) ya da Ortodoks komünizmin iktidara geldiği Rusya, Çin, doğu Avrupa ve Kuzey Kore'de yaşanılan şekle evrilmesi kaçınılmazdır. Gerçek demokrasi ve özgürlüklerin olmadığı böylesi rejimlerde, insan hak ve özgürlüklerin kırıntısı dahi yoktur. Adı geçen o cumhuriyetlerin bütün çabaları, otoriter, baskıcı ve dayatmacı rejimlerini korunak, güçlendirmek için çaba harcarlar. Böylesi rejimler, tarihte gelmiş geçmiş en zalim monarşi krallıklardan çok daha yıkıcı ve acımasız olurlar. Demokrasi, özgürlük ve evrensel hukukun işletilmediği böylesi cumhuriyetlerde, yönetimleri altında tuttukları insanlara adeta cehennem azabı yaşattıkları konusu, son yüzyılda insanlık bunun acılarla dolu pratik deneyimlerinde bunları yaşadı. İşin ilginç ve bir o kadarda şaşırtıcı olan yanı, adına cumhuriyet denilen bu diktatörlük rejimlerine dört elle sarılan ve onu kutsayanların çoğu, eğitimli ve meslek sahibi insanlar arasında çıkmış olmasıdır. Bu kesimler, demokrasi ve özgürlük lafı açıldığında, mangalda kül bırakmayan kesimdir. Böylesine de büyük çelişkiler yaşanıyor.

Bu kesimlerin zihin ve algılarındaki demokratlık ve özgürlük anlayışı, toplumun tüm kesimlerine itirazsız kendi ideolojik paradigmalarını dayatırlar. Onlara göre, bir rejimin veya sistemin adının cumhuriyet olması, sorunları temelde çözen altın bir anahtar gibidir. Dolayısıyla toplumun tüm kesimlerinin mutlu, özgür, müreffeh ve erdemli bir düzeye kavuşması, evrensel demokrasiye ve temel insan haklarına sadakat, bu uygulamaların ete ve kemiğe bürünmesiyle mümkün olabilirliğini şartlanmış bu kesim hiç kabul etmez. Bir ülke yönetiminin adının salt cumhuriyet olması, onu adaletli, demokrat ve özgürlükçü yapmaz. Türkiye’de tekçi ve otoriter Cumhuriyet rejiminin kuruluşunun ilk 27 yılı, tek adam ve tek parti diktatörlüğü altında tamamladı. Son 50 senesini de askeri darbelerle, görünürde seçimle gelmiş bir hükümet olmasına rağmen askerlerin her dediklerini yaptıran vesayetlerle geçti. Bu yüzyıllık sürede, demokrasi ve özgürlüklerin, temel insan haklarının esamisi okunmadı. Tekçi ve otoriter Cumhuriyet kurulduğundan günümüze dek, hep inkârcı ve etnik Türk milliyetçisi bir devlet olarak varlığını sürdürdü.
Oysa, gerçek anlamda demokratik cumhuriyetlerde yaşananlarla otoriter ve totaliter zihniyetin hakim olduğu Cumhuriyetler arasında uçurumlar var. Dolayısıyla, demokrasi ve özgürlüklerin olmadığı diktatörlük cumhuriyetlerde yönetilen halka huzur ve güven veren bir rejim olamadı. Hala olamıyor. Cumhuriyet, tüm vatandaşların hak ve hukukunu gözeten, evrensel demokratik kurallarla taçlandırılmadığı sürece, o devletin adının Cumhuriyet olmasının bir anlamı olabilir mi? Otoriter ve totaliter tek adam diktatörlüğündeki bu cumhuriyetler, vatandaş gözünde orta çağ monarşi krallıklarını arar hale getirir. 20. yy’ın başlarında gerek devletler arası savaşlarda, gerekse iç savaşlar sonucu kurulan totaliter komünist rejimler de, ilk başlarda ezilen ve sömürülen halklar için bir umut ışığı olmuştu. Örneğin Rusya’da çıkan iç isyanda 1917 yılında Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesi böyle bir yanılmamayı getirmişti. Ezilen ve sömürülen kitleler, bu rejime büyük umutlarla bağlanmış, rejim kurumsallaşıp totaliter bir yapıya evrilince, bu sistemin ceberutluğu da tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmıştı. Ardından gelenler, yönettikleri ülkeleri adeta birer yarı açık hapishanelere dönüştürdüler. İngiliz Politikacı ve başbakanlık yapmış Winston Churchill bu sistemin adını “Demir perde” koymuştu. Otoriter ve totaliter rejime dönüşen komünist devletler ve bunun başka bir versiyonu ve alternatifi olan Faşizm, insanlığın başına büyük ve korkunç felaketler getirmişti. Almanya da Adolf Hitler, İtalya’da Benito Musollini gibi faşistlerin iktidara gelmesi, 42 milyon insanın ölümüne, yüzmilyonlarca insanın yerini yurdunu terk etmesine neden olmuştu.

Türkiye’de cumhuriyet ilan edildikten sonra, 27 yıl boyunca otoriterlik ve diktatörlükle yönetilmiş, Anadolu’nun çok kültürlü, çok dilli ve çok inançlı toplumsal realitesi bir çırpıda inkâr ederek yok sayılmış, yok sayılan toplum kesimleri başta Kürtler olmak üzere bu emrivaki ve oldu-bittilere karşı çıkmış, toplumsal tepkilerle ve başkaldırılar kendini göstermişti. Bu itiraz ve tepkilere karşı devlet, askeri şiddet ve katliamlarla cevap vermişti. 1921 de Koçgiri, 1925 te Şeyh Sait, 1930 da Ağrı-Zilan, 1937-38 de Dersim.

Adı cumhuriyet olup, demokrasiden zerrece nasibini alamamış bu rejimlerin tamama yakını -ki dünyada bunun ilk prototip örneklerinden biri 1923’te kurulan Türkiye cumhuriyetidir- Örneğin Mustafa Kemal Atatürk’ün liderlik ettiği ve ölümüne kadar tek adam diktatörlüğü ile yönettiği bu devlet, onun halefi İsmet İnönü tarafından 1950 yılına kadar aynı otoriterlik ve diktatörlükle yönetmişti. 1950 yılında 2. Dünya savaşından sonra Nazi Almanya’sı ve Faşist İtalya’nın insanlığın başına getirdikleri felaketlerin bir daha yaşanmaması için, aşırı milliyetçi otoriter diktatörlüklerle yönetilen ülkelere büyük baskılar uygulandı. İçinde Türkiye’nin de bulunduğu bu devletlere açık baskıyla, çok partili siyasal sisteme geçme şartı dayatıldı. Bu baskıların sonucu, Türkiye’deki tek parti diktatörlüğü, göstermelik bir şekilde çok partili sisteme geçmiş olduğunu ilan etmek zorunda kalmıştı.

20. yy ortalarında bağımsızlıklarını kazanmış ve sömürgecilikten yeni kurtulmuş geri kalmış ülkelerde “kurtarıcı” umuduyla ortaya çıkıp halkın desteklediği silahlı örgütler İktidara geldiler. o ülke insanlarının “Kurtarıcı” gözüyle baktıkları bu örgütlerin liderleri iktidara gelir gelmez, eski baskı ve zulümleri aratmayan dikta rejimlerini bu ülkelerin başına musallat ettiler. İlg,nç ve komik bir şekilde kurdukları bu baskıcı rejimlerine “Feşmekan Demokratik Cumhuriyeti” adını taktılar. Kuzey Afrika’da Cemal Abdülnasır (Mısır), Hayri Bumedyen (Cezayir) Muammer Kaddafi (Libya) Ortadoğu’da Saddam Hüseyin (Irak) Hafız Esad (Suriye) Uzak doğu ülkelerinden Kuzey Kore de Kim İl Sung. Kamboçya da Pol Pot, Afrika’nın orta ve güneyinde yeni kurulan onlarca devlet diktatörlükle yönetildiler. 2. Dünya savaşı sonrası galipler cephesinde yer alan Stalin’in totaliter diktatörlüğündeki Sovyetler birliğine hibe edilen doğu Avrupa ülkelerinde kurulan ve uydu Komünist partilerin iktidara geldikleri ülkelerin hepsinde “Feşmekan Demokratik Cumhuriyetti” adı verilen totaliter rejimler kuruldu.

Diktatörlerin kendi halklarına çektirdikleri zulümlerin yanında, ömür boyu iktidarda kalma kuralını da beraberinde getirmişlerdi. Bahaneleri de hazırdı. “Ülkenin birliği ve bütünlüğü tehlike altındadır” “Bizi sevmeyen düşmanlar, ülkemizi bölüp parçalamak istiyor”, “İçimizde hainler var. Dış düşmanlara yardım ediyorlar” vs. vs. Tıpkı şimdilerde olduğu gibi. Böylesi ülkelerde yaşayan milyonlarca insanın geleceği ve kaderi, diktatör liderin iki dudakları arasında çıkacak sözlere bağlıdır. Diktatörün ağzından çıkan her söz, yasa ve anayasa hükmündedir. Ülkenin yönetimindeki aksaklık adına yapılan masum ve makul eleştiriler bile “Yıkıcı” ve “Bölücü” olarak değerlendirilip muhalifler cezai müeyyidelerle, ölüm tehditleriyle susturulmaya çalışılır.

1930’larda palazlanan faşizmin ayak sesleri, Almanya ve İtalya’da ete ve kemiğe bürünerek iktidara geldi. Faşizm, insanlığı çok büyük ve korkunç bir felaketle karşı karşıya getirmişti. Planlanan bu toplumsal mühendislik projelerini hayata geçirmek için zor ve şiddet kullanarak yaklaşık on yıllık süreçte 45 milyon insanın ölümüne, yüz milyonlarca insanın yerlerini yurtlarını terk etmesi gibi, insanlığa çok ağır bir fatura ödetmişti. Sonuç olarak, bir devlet sisteminin ve rejiminin adının “Cumhuriyet” konması, o devletin vatandaşlarının emrinde onun mutluluk ve refahı adına çalışacağı anlamına gelmez. Batı Avrupa’nın tamama yakını ile uzak doğuda Japonya gibi ülkelerin devlet sistemlerinin adı monarşidir. Orada cumhuriyet yok, meşruti krallıklar vardır. Japonya, İngiltere, İspanya, İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda ve Belçika gibi ülke rejimleri Monarşi krallıklardır. Ama günümüz demokrasi ve özgürlüklerin en iyi işletildiği, insan hak ve özgürlüklerin en iyi uygulandığı, her türlü düşünce ve ifadelerin serbestçe dillendirildiği ülkeler bu ülkelerdir. Demek ki ülke rejimlerin adının ne olduğu değil, o ülkede gerçek anlamda demokrasi, özgürlükler ve temel insan haklarının kendi iç hukukunda işletilip işletilmemesiyle ilgilidir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

3289 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:13:41:52

Gencettin Öner

Yazarın Önceki Yazıları

'Hafıza-i Beşer, Nisyan İle Maluldür' Anayasalar, İkiyüzlülükler ve Niyetler Aklın ve Ferasetin Durduğu An Sıradan Kötülük, Bağnaz Bir Dinsel Veya İdeolojik Vicdansızlıkla Birleşince Ortaya Çıkan Manzaralar 'Derin Dewlet Nedır Abê?' Komedilerden Komedi Beğenin Çend Dimên Li Ser Jîyana Rewşenbir, Lêkolinvan û Entelektuelê Kurd Dr. Tarıq Ziya Ekinci Ezber Bozan Bir Yazı Toplumsal Hafıza, Org. Mustafa Muğlalı ve 33 Kurşun Olayı Riyakarlık, Yalan, Aldatma ve İnanç Adına Yaşatılan Barbarlık Diyarından Seçmeler İki Fotoğrafın Düşündürdükleri Diamond Tema, İnanç-İnançsızlık ve Agnostizm Demokrasi ve Özgürlüklerin Kağıt Üzerinde Kaldığı Ülke ve Toplumlarda Aforizmal Bir Bakış Bir Ulusa ve Onun Değerlerine Dayatılan Onursuzluk Selahattin Demirtaş ve Seher’in Dramı İnsanlık Değerlerinin Yerle Bir Edildiği, İnsanlık Erdeminin Çöktüğü Nokta; Soykırımlar 2024 Seçiminin Patolojik Siyasal Anatomisi Üzerine Bir Kaç Söz? Kürt Siyasetçilerin Aymazlıklarına Kim Dur Diyecek? Mertliğin, Onurun ve Yiğitliğin Timsali; Yılmaz Güney Toplumlara 'Hakikat' Diye Dayatılan Sosyal Psikoz ve Sosyal Halüsinasyon Handikaplarından Kurtulmaları Mümkün Olabilir mi? Sekülerlik, Laiklik, Komünizm ve Sosyal Darwinizm Üzerine Felsefi Bir Analiz; Kürtler Bu Kavramları Nasıl Algılıyor? (2) 3 Olgu, 3 Sonuç ve Toplumun Çok Hazin Aymazlığı Sekülerlik, Laiklik, Komünizm Üzerine Felsefi Bir Analiz; Kürtler Bu Süreçte Ne Yapmalı (1) Tarihten Hiç Ders Çıkaramama Sarı Hoca(İsmail Beşikci) Hakkında Birkaç Hayat Anekdotu Aptallığın Resmi Var Mıdır Acaba? Yalanlarla Zihinlere Kazınmış Ezberlerin Bozulması ve Hakikat 'Xwedê Mırov Kor Neke, Kor Bikejî Kerr Neke' Sosyal Psikoz ve Hakikat 'Cumhuriyet' Nedir? Ne Değildir? 'İlericilik', 'Gericilik', 'Faşizm' ve 'Demokrasi' Kavramları Üzerinde Felsefi Bir Beyin Fırtınası Sivil Katliamları İdeoloji ve Din Kisvesi Altında Savunan Barbarlık 'Göz Bebeği' 'Göz Ağrısı' 'Göz Dikeni' Katliam, yağma, fetih ve işgalleri kutsama, bu kötülüklerin mağdurlarının torunlarının aymazlıkları üzerine Bayramlar; Kimilerine Sevinç ve Mutluluk Vesilesi Olurken, Kimilerine Neden Hüzün ve Yok Sayılma Vesilesi Oluyor? Tabuları Yıkmak Değerli Hukukçu, Hakperest İnsan, Hacı Akyol’un Anısına Saygıyla Toplumsal Hafıza, Mustafa Muğlalı ve 33 Kurşun olayı Sivas Katliamı Üzerine Tekrarlı Bir Hatırlatma Hakikat ve Vicdanla Bağdaşmayan Rutinleşmiş bir İnanç Ezberi; Kurban İnsanlığın Erdemli Olma Yolundaki Uzun Yürüyüşü; Evim mi? Devrim mi? İki Yüzlülük, Riyakarlık ve Yalanlarla Nereye Kadar? 2023 Seçim Sonuçları Üzerine Birkaç Söz… Kaybedenler ve Kazananlar; Neden? Nasıl? Niçin? Yüz Yıldır Kürtlere Dayatılan 'Kırk Katır mı? Kırk Satır mı? ' Anlayışına Ne Zaman Dur Denilecek? Faşist Nobranlıkla Nereye Kadar? Bir Seçimin Sosyolojik ve Siyasal Anatomisi 'Denizler'in Yolu' ve Gerçekler Dersim Katliamı Olguları, Kavramları Çarpıtma Ve Türk Toplum Algısında Karşılık Bulmuş Politik-Şoven Psikoz 23 Nisanı Bayram Havasında Kutlayan Türkler, 24 Nisan Trajedisini de Unutmamalılar Toplumu İnanç Ve Bayrak Dayatmasıyla Terbiye Etmeye Çalışılan Oyunlar Ve Erdemlilik Tarihte yaşananlardan ders çıkaramama ve son hazin siyasi aymazlık Kılıçdaroğlu'nun 'Halil İbrahim Sofrası' Temennisi ve Gerçekler Spor centilmenliği, seri katilleri kutsama ve faşistleşen toplum Coğrafyamızda meydana gelen deprem felaketi üzerine birkaç söz Riyakarlık, makyaj ve yalanlarla nereye kadar? Etnik nefretin aramızdan aldığı güzel insan; Hrant Dink 'Öteki'ye Olan Düşmanlık ve Nefret, Empati ve Erdemliliğe Dönüşebilir mi? 100. Yılına girecek olan otoriter ve tekçi rejimin kalıcı otokrat bir rejime evrilmesine karşı mağdurlar ne yapmalı? 'Kimseye Verilecek Bir Çakıl Taşımız Yoktur' Veya ‘Ya Sev Ya Terket!' Metaforu Üzerine Birkaç Söz Nasıl Bir Anayasa? Sedama bındestîya Kurda azlû bu! Neo-Osmanlıcılık ile Neo-İttihatçılığın 100 yıllık ezeli düşmanlıktan, iktidar ittifakına geçmeleri ve 10 kasım üzerine birkaç söz 2023 Seçimlerinde 'vatandaş bekası' için kime ve neye göre oy verilmeli?
x