Ehli Hak kendini, hak, doğru, tabiat, doğa ve düşüncenin doğruluğuna göre tanımlar. Bu inanç Mihtra, Zerevan, Zerdüşt, Mani-Mazda, inancı içindedir.
Ehli Beyt ise Muhammed’in soyu üzerinden, kendini en kadim, en sadık, en imtiyazlı Müslüman olarak tanımlar.
Muhammed, Arap’tır. Arap olmayanların, kendini Ehli Beyt sayması uydurmadır, zorlamadır, yalandır.
Çünkü, Muhammed'in soyundan olmak, Arap olmaktır. Kendisinin Arap olmadığını, Türk, Kürt, Hint, Endonez, Bengal, Afgan, İran vs. olduğunu, ancak Ehli Beyte kendini bağlamaya kalkışmaları, tezattır, mümkün değildir.
Arap olmayıp, kendilerini Ehli Beyt sayanlar, politik yalancıdır, toplumu kısa yoldan kandırma yolunu seçenlerdir, zira en basit bir mantıklı yanı da yoktur.
Hak Yolu/Rêya Heqîyê ya da Enel Hak inancı, Mihtra’nın devamıdır..
Rêya Heqîyê inancı; tabiat, doğa, güneş, yağış, rüzgar, toprak, canlı ve cansız her şeyi kutsar seviyede sever ve üzerine dualar, yakarışlar yapar, medet yani yardım umar.
Xızır; tabiatın gücü, enerjisi, nazırı olarak algılanır.
Xızır: yerine göre Xweda (Allah), yerine göre iyilik meleği Hürmüz, yerine göre güçlü kuvvetli yardımsever bir insan, yerine göre doğanın yöneticisi olarak algılanır. Bu nedenle “Xızır, gücü ve kudretiyle her yerde ve iyilerin yanındadır!” diye söylenir.
Mitoloji, yani din felsefesini, bilim normlarına uygun incelemek, aydınlatıcı olur. Dini, inancı, her şeye batırıp, "Biz böyle öğrendik, doğrusu öğrendiğimizdir ve değişmeyiz!" demek, muhafazakarlıktır. Bu tutum, yanlış ile yüzleşmeyi, düşünmeyi, gelecek planlarını yapmayı, bilimsel kuşkuculuğu ve fikirler yürütmeyi reddeder ki, bunun literatürdeki adı dini gericiliktir.
Enel Hak, yani hak yolu ya da Rêya Heqîyê düşüncesinde, birey, bireyin düşüncesi önemlidir. Bu nedenle, Enel Haklılar bazen, "Allah benim içimdedir, Allah'ı var eden, yaratan benim. Ben inanmazsam Allah olmaz!" tarzında yorumlara açıktır.
Din, tabuudur.
Din, siyaset ve bilim ayrı kategorilerdir. Her birini öne çıkaran insan, amaç, düşünce sistemi ve kültürel değerlerinden ayrışır.
Din insanı için, esas yaşam ölümden sonra gelir ve ölümden sonrası çok önemlidir ve yaşamını ölümden sonrası için programlar.
Siyaset insanı için, iktidar, yönetme erki için desteklenmeyi, güç toplamayı, destek artırmayı önemser, esas olarak bunun için düşünür ve halkın nabzına göre konuşur ve davranışlar gösterir.
Siyasette, kurnazlıklar, strateji, taktik ve iktidar hırsı ile hesaplar yapılır. Doğruları ve dini siyasete göre işler.
Bilim insanı için ise, gerçeğin doğru görülmesi, doğru analiz edilmesi, doğrunun anlaşılması ve kavranması, yanlışın anlaşılması ve aşılması, bilim metodunu esas alan araştırmaların ortaya konması için mesai harcar.
Çoğu zaman, bilim insanı, dini tabuuları deşifre ettiği için, dinciler tarafından genel olarak sevilmez ve hedef alınır.
Bilim insanı, siyaset dışında ve toplum sorunlarını ele alırken, siyasetçilerin amaçladıkları hedefe bakmalarını bozduğu için, siyasi erkin, siyasi grupların, partilerin vs. hedefi haline gelebilir.
Böyle olduğu için, bilim insanı olmak zordur, zorlukları göze almadan olguları doğru sorgulamak güçtür.
Bilim insanı güçlükler içinde yol almaya çalışır.
Geri ve eğitim sistemi oturmayan, reform ve Rönesans devrimini yaşamamış toplumlarda bilim insanı, aydın insan, toplum ve geleceğin vicdanı olduğu kadar, saldırılara da açık insanlardır. Böyle olduğu için, bilim insanları din ve siyasetin adeta şamar oğlanı olmuşlardır. Ama, gelecekte de din, gerici siyaset ve tabuuların çözülmesinde, bilim insanları, tarihsel ve belirleyici unsurdurlar. Toplum, geçmişte yapılanlara, din ve siyasetin gözüyle bakanların yaptığı yanlışları gördüğünde, din ve siyasetin anti-bilimsel çirkin yüzünü görür. Tıpkı Galileo Galile'nin "dünya yuvarlaktır" dediği için kilise tarafından asıldığı ve ardında, İncil ve Kilisenin yanlışlığı bugün çok net görüldüğü gibi...
Din, siyaset ve bilim arasındaki bakış farklılığı, siyasetin esnek ve laik olması, dinin devlet ve siyasetin aracı olmadığı koşullarda, düşünce özgürlüğünün de sınırsız kullanılması ve hoşgörü kültürünün yaygınlaşması ile mümkündür. Onun için akademik özgürlük, bilim ve düşünce özgürlüğü tarihte demokrasi ve kültürel gelişmenin aşın topuğu yani nirengi noktası olarak ele alınmış ve algılanmıştır.
***
01 Eylül Barış Günü, Muharrem Ayı/Yası ve Rêya Heq/Hak Yolu inancı bu dönemde aktüel konular olarak gündemimize girdi.
Yaşadığımız süreçte, Dünya'da ve bölgemizde, ismi konulmamış bir III. Dünya Savaşı yaşanıyor. Bugün ekmek ve su kadar, insanlığın özgürlük, bağımsızlık, düşünce üretme ve barışa ihtiyacı var.
1400 yıldır, siyaset ve din üzerinden Yakın Doğu'yu, Orta Doğu'yu mezhep savaşlarında Suni ve Şia siyasi İslam sarmalında kirleten, kör bir savaşın içinde adeta insanlığı helak bırakan mezhepçi siyaset, artık çözülme sürecinde iken, insanlığın daha yığın şekilde laik tutum alması gerekirken, Muharrem ayı, 12 İmam gibi, sonradan Rêya Heqîyê inancına sokularak, ya da Mihtra inancının devamı olan Yaresan, Rêya Heqiyê inançlarını, siyasal İslam şiddetine çekerek bozmaları, bir projedir. Bu yayılmacı İslam siyasetine, “Alevilik” üzerinden, devletin örgütlediği Cem evleri üzerinden katkı yapmak akıl kârı değildir.
İnsan, doğa ve tabiatı kutsayan ve tarihte uzun yıllar, Kürt toplumunun da inancı olan 4000 yıllık kadim Mihtra inancına dayanan Rêya Heqîyê, Yaresan, Êzdilik düşüncesi ile Şiia İslam ya da Suni İslam içinde değerlendirmeye alan ve asimilasyona uğratarak, çürütmeye çalıştıkları artık aşikar olmuştur. Muharrem ayı, 12 İmam yası vs. ile Mihtra İnancının devamı olan inançlar, bir cendere, baskı ve eritme ortamına alınarak, aidiyet değişikliği siyasetinin üzerlerinde denemekte, tatbik etmekte ve İslami “Yola sokmak”tadılar.
Biliyoruz ki Mihtra inancı, yayılmacı bir din değildir. Yayılmacı olmadığı için de, 1400 yıldır yayılmacı İslam dininin açık hedefi durumunda bırakılmıştır.
Zira, Rêya Heqîyê inancının dört bin yıllık tarihi geçmişi ile hep barış, dostluk, yardımlaşma, üretim ve doğa ile iç içe olmuştur. Bu inancı, Muharrem Ayı ya da 12 İmam Yası ile savaş ve kin düşüncesine batırmak, berbat etmektir.
12 İmam Yasını ve Muharrem Ayını en mükemmel kutlayanlar Şiia Erdebil Tekkesidir. Erdebil Tekkesi, İran İslam despotizminin siyaseti olmuş ve bugün İran’da iktidardır. Muharrem Yasını da kendilerine eziyet ederek, zincirlerle döverek icra ederler. Bu iktidarın, Rêya Heqîyê inancı ile hiç bir alakası olabilir mi? Zira, Rêya Heqîyê/Hak Yolu inancında, insana eziyet züldür, suçtur!
Rêya Heqiyê inancı, İslam’ın, 12 İmamın yaşayışı, kültürü, tarihi ile tezat haldedir. Ortak hiç bir yani yoktur.
Başta Ali, Sekiz sefer evlenmiştir.
Hasan, 36 kez evlenmiştir. Bu iki başat örnek İmam bile, Rêya Heqîyê inancında "Çok evlilik düşkünlüktür, düşküne selam verilmez, sofrasına oturulmaz!" denilirken, bugün cinnetle anılan ve üstelik yası tutulan, bu imam zatların yaşamı ne kadar düzgün? Ancak bu düzgün olmayan yaşayışlarına, masaldan güzellemeler çekerek, siyaset ve din kokteylli üzerinden insanlığa yedirmeye çalışmakta olduklarını ve bu hususta otokrat sistemlerin projelerine paralel olarak işlevli kıldıkları görülüyor.
Şiia 12 imamlar, Müslümanlığın farzlarını, sünnetlerini yerine muhafazakarca getirmiştir ve getirmektedirler,
Ancak, Rêya Heqiyê inancında İslam’ın şartları ve sünnetleri yoktur. Olduğu kadar da asimilasyon ve kimliğinin bilincinden alıkonulmanın neticesi, devşirme, dönek oluşları oranında ve sonucudur.
Bu konuda bilimsel araştırmalardan bihaber, yanıltılmış, mitoloji biliminden uzak, "Alevi dedeleri" dedikleri hafızları, Müslüman muhafazakarlardan daha beter gericileştirilmiş, araştırma, inceleme ve bilim metodolojisi ile alakası olmayan, bireyleri birer misyoner gibi kullanmaları, insanlarımızı İslamın kulu yerine koyarak, köleleşmeyi içlerine almaları, insanlığa ve Rêya Heqîyê inancına terstir.
Kutsanılan ve kutlanan şeyin, sizi bir buğday tanesi misali, un ufak edip, geçmişinize, kültürünüze ve inancımıza ihanet ettirip, kendine yabancılaştırmış olmalarındandır.
Hiç düşündünüz mü?
O1 Eylül Dünya Barış günüdür.
Bu güne dair tek mesajı, dileği, düşüncesi ve tarihsel yorumu olmayan Cem Evleri ve “Alevi” yöneticiler, savaşı kutsuyor ve "30 Ağustos Büyük Zafer, “Büyük Tearuz”ları överek savaş eğilimlerini sergilemeleri, “Alevi” dedikleri kitleleri, barış dünyasından uzaklaştıran, Türk ırkçı ve faşizan bir atmosfere çektiklerini gözlemliyoruz.
Bu, inanç özgürlüğüne, bireyin kendini yaşamasına, ahlaka, vicdana ve etik davranışa uygun değildir.
Muharrem Yası, Rêya Heqîyê/Hak Yolu inancına uygun değildir. Şayet insanlık için yas tutulacaksa, Hiroşima ve Nagazaki için tutulmalı, Qoçgiri ve Dersim için tutulmalı, Pontus, Ermeni ve Halepçe gibi halkların topluca yok edildikleri tarihler yas günü olarak anılmalıdır. Yani soykırıma uğrayan, Kürt, Ermeni, Rum, Pontus, Çerkez, Rêya Heqiyê, Yaresan, Êzîdî vs. mazlumlara yaşattıkları, yaşadıklarına yas tutulmalı. Yanıbaşımızda Laz halkının asimilasyon neticesinde eritilmesine yas tutulmalı. I., II. Ve Şimdi yaşanan III. Dünya Savaşında yitirtilen, çürütülen insanlık için yas tutulmalıdır. İnsan olmak, evrensel olmak, insani değerleri sahiplenmek, ancak böyle katkıda bulunulur ve aktüel kılınarak, geleceğe bir tarih bilincinin taşınmasına vesile olunur ve katkı yapılır.
1400 yıl önce mezhep, hizip kavgasında ölen 72 kişi için yas tutmak modern dönem olayları ile mukayese edildiğinde çok sıradan ve denizden damladır. Bugünün olaylarını görünmez kılmak için egemenlerin kutsayıp, kullandıkları vasıtalar haline getirilen yaslardır. Dersim'de, Qocgîrî'de öldürülen ve daha yüz yıl bile olmayan 72 bin insanın katledilmesini hatırlamak için yas tutulur. Buna karşın haksız bir iktidar savaşına tutuşup, katledenleri kutsayan zihniyet zül sayılır ve ancak dini siyasete araç ettikleri için kınanır.
Roma imparatorluğunun yıkılması, Avrupa'da Rönesans hareketi ile Hıristiyanlık çözüldü. Yahudilik; Hıristiyan, Müslüman saldırıları ardında Dünyaya dağıldıkça aydınlanma, bilim ve sanayi ile yüzleşmeleri sonucu, yayılmacı bir din olmaması ile de süreç içinde direnç gösteremeyerek çözüldü.
Ancak siyasal İslam, DAIŞ ile şiddetini doruğa çıkardıktan sonra, yeni dünya sisteminin siyasal İslam’ın melanetini tespit edip, dünya insanlık vicdanının uyanması ve yönelmesi ile çözülme sürecine girmiştir. Bu durum, aydınlanma ve bilimin yolunu açacak koşulları yaratmaktadır. Teknoloji ve bilimin gelişmesi oranında, din geriler, siyasetin bilim karşısında şiddet unsurunun geriletilmesi oranında, bilim gelişir yaygınlaşır.
Rêya Heqiyê/Hak Yolu inancı, doğa, tabiat ve gelişmeye açık olması itibari ile bilimi ve farklılıkları, hoşgörü ile karşıladığı için, bilime engel olmadığı görülür.
Ancak, Rêya Heqîyê inancı, "Alevilik" söylemi altında, Şiia ve Müslümanlığı kutsadıkça, bilim ile arasındaki makasın açıldığını ve gericilik sarmalına sokulduğu aşikar oluyor.
Aydınlık gelecek hepinizin olsun.
Yolumuz, bilgi ve bilimin yolu olsun!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.