“Kobanê sorunu”, Kürdistan sorununun dışına taşınarak, ele alınırsa yanlış olur. Çünkü Kobanê Kürdistan’ın içindedir. Kobanê, ne Irak, ne Suriye ne de Türkiye sınırları içine sığdırılabilinecek bir sorun değildir. Kobanê; parçalanmış, bölüşülmüş ve paylaşılmış Kürdistan’ın içindedir ve Kürdistan problemi içinde ele alınması doğrudur. Kobanê farklı bir ülke ve farklı millet toprağı değil, Kürd milletinin çoğunluk olarak üzerinde yaşadığı bir ilçe ve onu çevreleyen nahiye ve köylerden oluşan bir Kürdistan alandır. Bunu söylerken, Kobanê’de farklı etnisiteden halkların ve haklarının olduğu gerçekliği inkâr edilecek şeklinde anlaşılmamalıdır.
Elbette Kobanê’nin, Kürdistan sorunsalı içinde bazı özgünlükleri vardır.
Kobanê Suruç’un, Suruç Kobanê’nin içindedir.
Çünkü Kobanê, Suruç ile aynı aşiret, akraba, millet ve ülke olarak ortak kader, sevinç, keder, mutluluk, mücadele ve sinerjinin içindedir. Dünya ve bölge devletlerinin, Kürdistan politikaları, Kobanê’ye de bazı özgünlükler dışında, aynı politik yaklaşım ile yansır.
Kobanê, bugün tıpkı dünkü Qeladıza, Halepce, Banê, Şino, Lice, Şengal, Celawle ve pek çok Kürdistan köy, nahiye, kasaba ve şehir gibi viraneye çevrilmiştir.
Kobanê’de mücadele eden PYD, PJK özgünlükleri olmasına rağmen, PKK’den ayrı ele alınmadığı gibi, aynıdır da denilemeyecek ikilemler ve özgünlükler taşır.
Kobanê de PYD-PJK kendi dışındaki Kürdistan’ı siyasal oluşumlara demokratik davranmayarak yanlış ettikleri artık anlaşılmış bir durumdur. Ancak henüz bu yanlış yeterince telafi edilmemiştir. Bugün daha Kobanê’de Kürdistan bayrağı yerine, PYD bayrağı dalgalandırılır. Bu PYD Eş Başkanı Salih Müslim ve yakın durduğu siyasal aksiyon; “Biz ulus devlete karşıyız, devlet istemeyiz” dedikleri stratejisi, tezattır. Zira Yakın Doğu’da, Orta Doğu’da devletsiz bir halk olan Kürtlerin güvenliği ancak devlet ile alınabileceği İŞİD saldırıları ile de aşikardır. Ayrıca demokratik bir devlet, ulus halkın kendini temsil etme, eşitliğini sağlama, geleceğini özgürce belirlemesi için, devletli halklarda ve onların sahip olduğu idari halkları kullanması için de gereklidir.
Kobanê’yi idare eden PYD’nin, Duhok Anlaşması’na, farklılıklara imza koyacak kadar geniş demokratik bir belgeyi kabul eder olduğu gibi, kendinden başka hiç bir Kürdistanî güç ile iktidarı paylaşmayacak kadar da kendine mahsusluğa düşebilecek kadar da teklileşebilen bir siyasal paradoksu vardır.
Kobanê de anti-emperyalist söylemle mücadeleye atılan gerilla ve halk hareketinin, emperyalistlerin silahlarına, koalisyon güçlerinin desteğini ve ittifakı ile direnişlerini şekillendirdikleri de aşikârdır.
Kobanê, farklı parçadaki silahlı güçlerin, yani peşmerge ve gerillanın mücadele alanında en somut bir şekilde birleştiği bir cephedir.
Kobanê kişilerin değil, ulus halk olan Kürdlerin direnişi ile topyekûn kahramanlaştığı bir mücadele pratiğidir. Yani bireylerin değil, halkın kendini savunduğu, kadın erkek yan yana durduğu bir mücadele zemini üzerinde sağlanan bir direniş hareketi ve alanıdır. Bu yönüyle de sosyologların bu olgu ve etkileri çözümlemesi ve üzerinde durmalarının yeri ve önemi vardır.
Kobanê; doğusunda Grêsipi’de göçertilmiş Kürdlerin yerine, yerleştirilmiş Arap aşiretleri, aynı şekilde batısında Serin, Ezez’de göçertilmiş Kürd aşiretleri ile yerlerine yine yerleştirilmiş Arap aşiretleri ile Güney Batı Kürdistan yeniden kendi içinde üçe bölünmüş ve birbirinden 60-70 km ile ayrılmış, coğrafi açıdan yalnızlaştırılmış bir şehirdir.
Kobanê’nin diğer ve en önemli özelliklerinden biri de diğer Rojava Kürdistanı’ndaki şehirler gibi, Kuzey Kürdistan’dan yoğun bir siyasi göç almış bir şehirdir.
Kobanê, önce Fransız, sonra Fransız mandası olan Suriye ve daha sonra da Suriye Arap sömürge iktidarları tarafından yönetilen, ancak Kuzey Kürdistan ile hareketli bir kültürel ve siyasal iç içelik yaşadığı için, yazım, alfabe, lehçe vb. ayrılıkları Güney ve Doğu Kürdistan ile yaşadıkları ayrılığı aynı derecede yaşamamıştır.
Son 20 yıl içinde, 20. yüzyılda Kürd ve Kürdistan aleyhine oluşan uluslar arası anti-Kürd nizam, son yirmi yılda giderek çatladı. Kürdlerin İŞİD/DAİŞ çetelerine karşı, tüm olanaksızlıklarına rağmen, Yakın Doğu ve Orta Doğu’da sergilediği ve dünya insanlığının sempatisini kazanan Kürd siyasal mücadelesi, Kürdler aleyhine söylenen tüm menfi “terörist”, “çete”, eşkıya, ırkçı, şoven gibi kavramların Kürdler için, içinin ne kadar boş olduğunu, sömürgecilerin kara propagandasından ibaret durumunu da ortaya çıkarmıştır.
Böyle olduğu için başta Türk devleti olmak üzere, tüm Kürdistan’ı sömürgeleştiren devletler Kobanê’nin düşmesi için ellerini ovuştururken, Kobanê halkının topyekûn direnişini destekleyen Güney Kürdistan Federe Devleti’nin diplomatik ve fiili siyasi desteği, ABD ve AB’nin başını çektiği Koalisyon Güçleri’nin Kürdistan’ı sömürgeleştirenlerin emellerini kursaklarında bırakmıştır. Ayrıca bu bileşenler Kobanê’nin direnişinin zaferde kalmasını sağlayan ve her biri kendi olgusu içinde ele alınıp unutulmamasının gerekli olacağı açığa çıkmış bir sonuçtur.
Burada gözden ve gönülden kaçırılmaması gereken birinci belirleyici olgu, Kürd ulusal güçleri(peşmerge ve gerilla)nin Celawle’den Kobanê’ye birlikte direnerek hareket etmiş olmalarıdır. Önemsenmesi ve geliştirilmesi gereken bu hareketlenmedir.
Kürdistan Federe Devleti’nin Kobanê’ye yaptığı tarihi desteğin, Habur, Cizire, Nisêybin, Qoser, Wêranşahr ve Suruç üzerinden teçhizatlı, motorize birlik, ağır silahlar ve tanklar ile Kuzey Kürdistan halkının topyekûn şenliği içinde Kobanê’ye geçişi, Kürd halkının özgüvenliği ve direnişinin çıtasında adeta rekor kırdı.
Bu ortaklaştırılan direniş ve özgüven ruhunu siyasal ve diplomasi alanında geleceğe taşımak, taktik ve stratejik açıdan bir siyaset sanatını icra etmeyi gerektir.
Tüm bu olumlu direniş ve siyasal gelişmelere tezat olarak; Süleyman Şah Türbesi’nin eski yerinden alınarak Türk Birliği ile birlikte Efrin ve Kobanê arasındaki Aşme/Eşme Köyü’ne yerleştirilmesidir. PYD’nin de desteği ile bu alanın Türk birliğine açılması, Kürdistan Birliğine değil, parçalanmasına ve kurtarılmış alanların da siyasi basiretsizlik sonucu yeniden yabancının yerleşmesine taviz verilmiş bir durumdur. Bu tavizle gelecek açısından büyük endişe duyulmalıdır. Bu Kürdistanlıların kendi meşruiyetini zedeleyen bir durumdur.
Kobanê’nin özgünlüğü az bir güç ve imkânsızlıklara rağmen kuşatılmış bir kasaba düzeyindeki bir coğrafyada, gerilla mücadelesine namüsait bir düzlükte, düzenli bir ordunun saldırısına karşı iradi bir inanç ile kadın, erkek, çocuk ve bir bütün halkın direnişi, işgale karşı konulmuş Kürdistan halkının tarihinde onurlu bir mücadeledir. Burada “Aşme/Eşme ruhuna” değil, Kürdistanlı kadınlar başta olmak üzere, peşmerge, gerilla, Güney Kürdistan Hükümeti ve Koalisyon Güçleri’nin gösterdikleri çabalara teşekkür etmek gerekirdi. Bunlardan birirsinin olmaması durumunda, Kobanê’deki bu özgür ortamın olması mümkün olmayacaktı.
Kobanê’deki saldırılara karşı direniş savaşı sonrasında, İŞİD çetelerinin bombalarında enkaza dönüştürülmüş virane edilmiş bir şehir kaldı. Bura’nın da tıpkı Qeladıza, Haleppce, Rewanduz ve diğer virane edilmiş yerler gibi yaşanılır kılınması için ulusal, bölgesel ve insani uluslararası güçlerin de desteği ile bir direniş şehrine yaraşır şekilde yeniden, planlı ve projeli bir tarzda onarılması, inşa edilmesi insanlığın omuzlarındadır.. Bu konuda ilk etapta Güney Kürdistan’da Barzanî Vakfı’nın daha evvelki direniş esnasındaki katkılarını sürdürerek en sonunda da sunduğu 500.000 dolarlık destek önemli ve anlamlıdır.
Ayrıca Kobanê’den Kürdistan’a ve Kürd halkının özlemlerine stratejik bakmak önemlidir. Bu açıdan Yakın Doğu’da uzun sürece yayılan bir soykırım siyasetine tabii tutulan, adeta nar taneleri gibi farklı farklı alanlara dağıtılan Kürdler, geleceklerini stratejik olarak nasıl kazanacaklarına dair bir tartışmayı yeniden ve gerekli görmekteyim.
*****
Kürdler bugün gerek yerlerinde kalanları ile ve gerekse sürgün, mecburi iskan ve zorunlu göç yolları neticesinde dağıtılıp ya da dağılırken üç tarz toplumsal kategoride toplanmış bulunmaktadırlar.
Bunlar;
1- Kendi ülkeleri Kürdistan’da, ulus halk şeklinde çoğunluk olarak kalanlar,
2- Göç ettirildikleri ülkede mecburi iskana tabi tutularak yerleştirildikleri yerlerde adacık şeklinde de olsa çoğunluk teşkil olunan alanlar.
3- Zorunlu göç etmek sorunda kaldıkları yerlerde azınlık durumunda olan Kürd toplulukları ile karşılaşmaktayız.
Bu farklı üç konumda olan Kürd topluluklarının da siyasal, insani ve demokratik haklarının farklı statüler içinde olacağı sosyal şekillenmeleri ve evrensel toplumsal hakların tanındığı ve insanlığa adanan yaşam olarak tatbik edilmesi gereklidir.
*****
Kürdistan halkının özgür ve bağımsızlığa odaklandığı bir cumhuriyeti olan bir ülke, kantonlarla da yönetilebilir! Ancak asıl sorulması gereken ve sorun haline getirilen soru, kurulan kantonlar hangi devlete bağlı olacak?
Kürdistan’ın eyaletler, eyaletlerden de daha küçük olan kantonlarla yerinde ve yerelde yönetilmesi doğru bir yöntem olabilir. Başka başka statüler de tartışılabilir. Ancak Bağımsız ve özgür Kürdistan’ın akla ziyan olduğunu söyleyenlerin akli ziyan olmamış ise de, demokratlıklarının ziyan olduğu aşikardır.
Kanton sistemini savunurken, sorulması ve dikkat edilmesi gereken sual, bu yerinde ve yerelde oluşan yönetimlerin yöneleceği merkez neresi olacak? Kürdistan ülkesinde kurulan kantonlar (parça yönetimler), Türkiye\'ye mi, İran\'a mı, Irak\'a mı, Suriye\'ye mi yoksa olan ya da oluşacak Kürdistan devletine mi bağlanacak? Bu ana soruda en doğal olan tüm halk ve milletlerin eşitlik temelinde haksızlıklara uğramadan, kendi güvenliğini ve yönetimini oluşturarak kendisini yönetmesidir. Mevcut şiddet esaslı devletlerin, Kürdistan ülkesi üzerinden işgali tasfiye etmeksizin ve Türk, Fars ve Arap halklarının/milletlerinin sahip olduğu haklara Kürd milletinin de sahip olduğunun hissi oluşmadan sorun çözüme varamaz. Bu da dünyada her milletin sahip olduğu hak olan, kendi geleceğini belirleyen devletini kurma hakkını kullanmasından geçer. Oluşan ya da oluşacak kanton ve eyaletlerin, bağlı olacağı bir Kürdistan oluşmadan, Kürdlerin Dünyada kendini özgür ve eşit olduğunu gösterebilmesi mümkün görülmediği halde, bunu zorlamak Kürd milletinin geleceğine ve özgürlüğüne ipotek koymak olur... Kanton sistemi ile parçayı bütünün yerine koymak yanlıştır. Tabii ki, parçayı merkeze feda edip görmemek de doğru değildir.
\"Irak\'ın bölünmesine karşıyız!\", \"Şengal\'ın Kürdistan\'a bağlanması riski var.\", \"Türk bayrağı hepimizin bayrağıdır\", “Türkiyeyi, Irak’ı, İran’ı, Suriye’yi bölmek kimsenin hadine değildir!” diyen, Kürdistan bayrağından uzak duran ve \"milliyetçi-bölücü bayrak\" diyen anlayış, Kürdistan\'ı ülke olmaktan çıkaran ve mevcut Türk, Acem, Arap devletlerinin birer parçası (kantonu) haline getirme stratejisi anti-sömürgeci olamayacağı için, mevcudun reorganizasyonu olacağı için tehlikeli, riskli ve statükocu olanıdır. Kabul edilemeyecek olan budur. Zira \"Devlet değil, demokrasi istiyoruz. İktidar değil, özgürlük istiyoruz!\" demek, mevcut devlet ve mevcut iktidara karşı olmayı reddeden ve sadece restorasyonunu isteyen, yabancı devletlere eklemlenme arzusunu dillendiren, eşitliği arzulamayan bir istem olur! İsviçre\'de bir devlet var ve bu devlete bağlı, Fransızca, İtalyanca, Almanca konuşan kantonlar var. Yani İsviçre tabanda kantonlarla yönetilen, bağımsız bir devlettir.
Amude, Kobanê, Efrin, Şengal, Amed, Sinê ve çok sayıda yaygın kantonlar da olabilir. Ancak bu kantonlar hangi merkeze bağlı olarak kendini yönetecek?
Esenyurt, Dilovası, Aydınlı Köy Kürd kantonları da olabilir. Ancak aşikârdır ki bu kantonlar Türkiye’de oluşacak demokratik devlete bağlı olacaklardır.
Şayet Bağımsız Kürdistan ülkesinin alt birimleri olarak, farklılıklarını gözeterek, eyaletler, kendi içinde federasyonlara varan kurumları bile oluşturabilirler. Ancak parçalanmış durumlarını sürdürmeye davet edilmeleri, köleliğe davettir. İşte iktidar ve devlet istemeyenler için bunun cevabı \"kem... küm\" ile netsizlik olur ki, yaşanan budur!
*****
Bu arada “Diaspora” kavramının siyasal şekillenmede önemli bir yerinin olduğunu düşünerek bu soruna da değinmekte fayda vardır. Çunkü son İŞİD saldırıları ile olsun, daha önceki göçler neticesinde olsun, Kürtler kendi vatanlarından bir vesile ile koparılıp, diaspora konumuna yaygınca düşürülmüşlerdir. Zira Diaspora; yurdundan bir vesile ile göç ettirilmiş, sürgün ama yurt ve kültürel, eğitsel özlemi yaşayan topluluklardır.
Diasporada yaşayan toplulukların, projeleri olmazsa yurt özlemlerine uzanmaları mümkün olmaz. Bu durumda sürgünle gelen halk kendi aidiyetinden tasfiye edilmiş olur. Diaspora topluluklarının ikili projeleri olması en doğal olanıdır.
1-Geldikleri yurtlarına özgür olarak yeniden dönmek özlemi üzerinde geliştirilen projeleri;
2- Yaşadıkları ve kaldıkları toplumda/ülkede; kültürel, dilsel ve geleneksel yaşayışlarını canlı kılacak, asimilasyon ve entegrasyona karşı geliştirilen tedbirler ve diaspora ile geldikleri yurtları arasındaki bağı kuran canlı tutan projeler.
Burada birincisi, geri dönmeyi, ülkesinin bağımsız olmasını esas alan ve aktif olan projedir.
İkincisi ise Diaspora olarak geldikleri topluma ve anavatana dönme projesinden ziyade, Diasporada kendisini kalıcı kılma üzerinde olan pasif projedir. Bu projenin geleceği uzun erimli değildir. Zira uzun sürede asimilasyon ve entegrasyonun önüne geçme olasılığı çok azdır, hatta yoktur.
Türkiye Kürdler için bir Diasporadır. Türkiye\'de, örneğin 4 ile 6 milyon arasında Kürt nüfusun yaşadığı İstanbul\'da Kürdçe konuşan, Kürd çocuklarının oranı \% 5 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu durumda İstanbul\'da kalarak asimilasyon ve entegrasyonun önüne geçmek oldukça zor olmaktadır.
Hele hele, en güçlü Kürd hareketinin 1990\'lardaki kadar, geri dönüş konusunda ısrarcı davranmasının da ötesine geçerek, kendisini Türkiyelileşme siyasetine, yatırarak, diaspora kavramını tıpkı devletin siyasetindeki argümanları içselleştirerek, “ortak” Türk bayrağının altına çekilmesi, Kürdistani özlemi silikleştirmesi ile Türkiye’de Kürd diasporasını dağıttığı, özlemlerini dumura uğrattığı aşikardır.
Bu durum, Kürd diasporasının asimilasyon ve entegrasyonunu tercih etme eğilimine evirilmesidir.
Bu açıdan Kürdlerin Diasporada projelerinin olması elzem olmuştur. Onun için;
a-Kürdistani sevgiyi, özlemi ve geri dönüşümü, tıpkı İsrailliler gibi Kürdistan’ın bağımsız ve özgürlük projesine uygun ve canlı tutmak;
b-Kürdlerin çoğunluk teşkil ettiği, örneğin: Haymana, Kulu, Polatlı, Cihanbeyli, Gölyazı, Esenler, Diovası vs. yerlerde Türkiye’ye bağlı özerk yönetimler/kantonlar kurmayı hedeflemek;
c- Kültürel, eğitimsel, yönetimsel talepler geliştirerek azınlık statüsünde hukuki ve yaşamsal olarak resmiyet ve meşruiyet kazanmak için geliştirilen projeler ve stratejiler bilince çıkarılmaksızın mücadeledeki karmaşıklığı gidermek mümkün olmayacaktır.
Sorun böyle konulduğu zaman, \"Evlendik, koca zorba da olsa ayrılamayız!\" ya da \"Batıya yatırım yaptım nasıl bırakayım, malım için de olsa devlet-ayrılık istemem\" tespitlerinin de ötesinde Bölünmüş Kürdistan’da serzenişte bulunup Kemalist resmi ideolojiyi Kürt siyasal hareketi içine taşıyarak, “Türkiye’yi bölmek kimsenin haddine değildir” söylemini tüm demagojik “demokratik” söyleme kadar getirdiler. Bu söylemde demokratik bir özlem ve ettik yoktur. Tüm Kürdistan’i geçmişe reset çekmekte oldukları anlaşılmış olur. Bu genel durum Türkiye’de azınlık olan, Rum, Ermeni, Çerkez, Laz, Kürd vs. tatbik edildiği gibi, Kürdistan\'da azınlık olarak yaşayan Rum, Ermeni, Çerkez, Laz, Süryani, Arap vs. halk ve aidiyetlere de uygulanabilir bir durumdur.
*****
Kürdler Kobanê, Şengal, Celawle, Halepçe vs. her şehrimizin kendine has özellikleri vardır. Ancak Kobanê ve Şengal daha belirgin özelikleri ile öne çıktılar. Ancak bu özellikleri onları “Kürdistan’dan ayrı” değerlendirmeye taşıyacak bir siyasi kör saplantıya taşırsa yanlış olur.
Kürdler; “İslam kardeşliği sağlansın Kürdistan da azade olsun!”, “Sosyalizm gelsin Kurdistan özgürleşsin”, “Dünya gelsin Kürd’ü kurtarsın!”, “Bir lider çıksın ki Kürdü kurtuluşa taşısın!”, “Biz kime inanalım, kimi takip edelim ki bizi kurtarsın!” gibi bekleme, bekletme teorilerle ülkelerini özgürlüğe taşıyamayız! Kürdler taleplerini anlaşılır kılarlarsa, kurtuluşları desteklenir, ittifakları çoğalır ve özgürleşmeye yakınlaşırlar!
Kürd kurtuluş ve özgürlüğü, cetvelle çizilmiş sınırları kaldırılan, dünyanın bir parçası olarak bağımsızlık zemininde kendini kuran bir Kürdistan ile sağlanabilir. Aksi halde köle kalmaya mahkum olur!
Stratejik çözümleri bulandırmak, yakınlaşan özgürlüğü uzaklaştırır!
Bu nedenle stratejiyi unutarak, aktüel konulara ya da tersinden tarihi ve mitolojik masallara dalarak esas sorundan ve gündemden uzaklaşmak tehlikelidir ve sonuçsuzdur.
Bu nedenle siyasetten netsizliklerden arınmak ve açık olmak önemlidir. Muamma ve kuşkuda kalmak, netsizliğe düşmek tarihi ıskalamak olur… Kürdistan’daki bu boydan boya sarmalanan büyük direnişi değerlendirmemek gerici sömürgecilerin zamanlarını uzatmalarına ve sürece yayılan soykırımın sürdürülmesine can verir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.