Deprem, bilim dilinde ise doğa olayıdır.
Deprem, Şimşek, Yağış, Sel, Çığ gibi doğa olayıdır...
Şimdiye kadar ortaya çıktı ki toplum birbirine karşı duygusal hassasiyet göstermesine rağmen, gelişmeleri takip etmiyor, sorgulamıyor, ders çıkaracak kapasitesi de yok ve sadece günlük geçimle ilgileniyor, günlük düşünüyor.
İktidarlar da bu durumdan fırsat devşiriyor. Rant ekonomisi esasına göre işleyen, hiçbir liyakat aramaksızın siyasi saiklerle insanın güvenliğini, sağlığını, eğitimini, resmi ve grup /parti çıkar ve ideolojisine göre, iktidarı sürdürme aracı olarak ele alıyor, kullanıyor, duygu sömürüsü yapıyor, kullanıyor ve resmî ideolojisine ikame ediyor.
Ağustos 1999 Gülcük depremi ve sonrası yaşanırken, hükümet; "Depreme tedbirsiz yakalandık., Fay hatlarının üzerinde yaşadığımız coğrafyayı bilerek, gelecek depremlere, doğa hareketlerine hazırlık yapmak zorundayız" diye, özeleştiri ve çözüm sundular. Doğru ya da yanlış nelerin yapılmadığına işaret ettiler. "Bu eksiklikleri behemehal gidermeye hazırlanacağız. Bunun için de ekonomik, sosyal, eğitsel, imar ve olası kayıpları gidererek Japonya örneğinde olduğu gibi, tedbirler geliştireceğiz." dediler.
- Ekipman, araç gereç hazırlığı,
- Eğitimli acil müdahale ekipleri,
- Enkazları kaldırmak için, insan sağlığı, ölülerin vücut bütünlüğünü koruma titizliği, tarihi dokuyu koruma ve güçlendirme vs. gösteren ehil ve tecrübeli eleman yetiştirme...
- Depremin yaygınlığını dikkate alarak, sivil, kamu ve dünyadaki desteği seferber etme ve organize etme.
- Kurtarılan insanların korunması, bakımı ve sağlık sorunlarını kısa, orta ve uzun vadede güvence altına alma.
- ilk toplanma, ilk yerleşim ve giderek yerleşim, konut ve barınma sorunlarını en sağlıklı ve sosyal insanlığa yaraşır şekilde çözme.
- Bütün bunları yaparken, yerelde imar, demografik değişimi bozmama, kendi topraklarından koparmadan çözme...
-Tarihi, inançsal ve etnik yerleşim dokusunu bozmama.
-Bunun için aynı bölgede jeolojik tetkikler yapılarak merkeze doğru değil, kırsala doğru ve jeolojik tetkikleri yapılmış, sağlam ve sağlıklı bir konut yerleştirme planının uygulanması...
- Bütün bunları yaparken, insan yaşamını esas alan ve olası şiddetli depremlere ve diğer afetlere karşı dayanıklı yerleşim, konur ve sosyal tesisler, yapılar yapmak...
- Depreme karşı yerel yönetimlere, halkın kendini saran, kucaklayan ve birlikte doğa olaylarına ve bu arada depreme karşı teyakkuz durumunda yaşayacak dikkati örmeden, kendimize uyumlu merkezle olmadan bu işlerin üstesinden gelinemiyor.
- Mühendislik ve hukuki kurumlaşmalar ile sivil kurumlaşmayı güçlendirerek inisiyatif sağlamak, usulsüzlüklere yol vermemek de önemlidir.
- Görüldü ki salt ittihatçi zihniyetçi merkezi tedbirler tutmadı ve bu depremde de çöktü.
Bunca olandan sonra, dışarıdan ve özellikle Kürdistan Federe Devleti'nden gelen yardım ve müdahalelere gösterilen engeller biz Kürtler ve farklı etnik ve inançsal kesimler için başlı başına büyük derstir. Kürtlerin, gayretle gösterdiği canhıraş yardımlar, olanaksızlıklar içindeki çabalar, farklı bahanelerle engellenmeye çalışıldı. Halk bu engelleri aşmaya çalıştı.
Kürt çevrelerinde büyük ve önemli bir çabayı ulus düzeyinde gördük, ancak her defasında olduğu gibi, bu depremde de organizasyon bütünlüğü ve ihtiyaçlar dağınık yönlendirildi. Bir doğa ve insan merkezli olan Rêya Heqiyê inançlılarının çabaları ilk göze çarpan müdahalelere bile kaygı ile engeller çıkarıldı. Cem Evlerinin insanı olarak, barınmak için açılması, halkın korunmasında önemli işlev gördü, buna tahammül edilmeyip kayyım atama girişimleri, sistemin niyetini sergiliyor.
Tüm bu durumlar önemli bir soruyu akla dayatıyor.
Peki hangi merkezle birlikte olacağız?
Elbette, her ulusun kendine sahip çıkacağı kendi merkezi gücü olabilecek merkez.
Sosyal, kültürel, eğitsel, tarihsel, insani değerleri, evrensel hukuku ve bölgenin yapısını bozmayacak ve otoriter olmayan merkez…
Bu depremde de pek çok açıdan bakılıp incelendiğinde, gelecek doğa olaylarının, afetlerin "felaket" ya da "kader" ile tanımlanmaması için, köklü tedbirleri devrimci bir anlayışla ele almaksızın, bu enkaz hiç üstümüzden kalmayacaktır.
Geleceğimizi afetlerin "kaderine", "felaketlerine" terk edemeyiz.
Kendi kaderimizi, geleceğimizi hiçbir şeye teslim etmeden, kendi varlığımıza yaşamımıza, varlığımıza, yaşayışımıza endeksleyen bir toplumsal ve ulusal irade ortaya koymaksızın, kurtuluş ve kendimizi yeniden inşaa edebilmemiz mümkün olur mu?
Olmuyor işte!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.