Mitra inancının bir kolu olan Rêya Heqîyê inançlılar, Ocaklarda kendi dillerinden ibadet eder, yabancılaşmaya karşı durur, ancak inançlarına siyasetin \"S\"esîni bile katmadan ritüellerin canlı tutarak yasarlardı..
Müslüman Kürtler de kendi dillerinde yaptıkları ibadetlerinin yanı sıra, Kürt edebiyatını ve kültürünü yaşatıyor, ancak medreseleri siyasetin aracı yapmaz, Kürt kültürü, dili, edebiyatının yanı sıra matematik, astronomi, felsefe, tasavuf, tıp vs. derslerini veriyorlardı. 03 Mart 1924 tarihinde \"Yerel diller\" olarak kast edilen, Kürtçe, Lazca vs. diller yasaklanıp, \"Tevhidi tedrisat kanunu\" yürürlüğe girdikten sonra, Ocak ve Tekiyeer ile medreseler kapatıldı. Bu yasakları hayata geçirmek için Kürtlerin bu kurumları da tasfiye edildiler.
\"Tarih boşluk kabul etmez misali, bunların yerine, Diyanet Îşleri Başkanlığı\'nı kurup, kurumlaştıratak, devletin içine öylesine yerleştirdiler ki, \"imanlı devlet\", \"imanlı müslümanlar\" yetiştirip, \"milleti, memleketi cennete taşıma gorevini \"laiklik\" şiarı ile üstlenip sekillendirdiler. Zira toplum mühendisliği konusunda İttihat ve Terakki Cemiyetinin nasıl ehil olduğunu biliyoruz.
\"Laik devlet\", \"Seküler birey ve toplum\" sloganlarını ise, dışarıya karşı, göz boyamak üzere , sözde işlediler.
Şimdi ise her sokağa camii, her mahalleye Cemevi yaptırıyorlar. Îçinde de gece gündüz \"Allah devleti, milleti, orduyu bayrağı korusun\" diye sistemin ağzında \"dualar\" ile aleni propagandalarını yapıyor, savaş naraları atıyor, kılıç gösteriyorlar. İddia ediyorlar ve \"Bu laikliğe, sekülerizme helak getirmez\" gibi de davranıyorlar ki, tüm literatürü alt üst etmiş vaziyette riyakar oluyorlar. Toplum da bu projeleri sorgulamadan, gözü kapalı izlemeye devam ediyor, kapılıyorlar.
Laik olmayan bir sistem, seküler olmayan bir toplum, demokrat ve demokratik değerlerden uzak olur, diktatörlüğe, hukuksuzluğa, gerilime, gericiliğe açık olur.
Alevileri Cem Evleri\'nde, Müslümanları Camiide ırkçılaştırmak, linç kitleleri haline getirmek, şovenizmi örgütlemek, hatta iki kesimi birbirine karşı germek, çelişkilerini derinleştirmek, \"böl-yönet\" politikasına sürüklemek, büyük kötülüktür.
Toplumun çelişkisi din değildir.
Türk devleti ve toplumu, ezen ulus ve egemen kimlik olarak, hüküm ettiği diğer toplumların, ulusların, kültürel, düşünsel ve siyasal yaşanmışlıklarını bastırmış, yok saymış ve imha etmeye çalışmıştır.
Devletin yaygınca oluşturup, tatbik ettiği Camii, Cem evi vs. kurumlar da jenosidal siyasetin araçları olarak işlevlendirilmektedir.
Bu kurumlar, siyasetin aracı kılındıkları oranda, devleti \"laik\" olmaktan uzaklaştırmışlardır ki, bunlar proje olarak tatbik edilmiş ve Türk ulus yaratmanın bir kurumsalı olarak işlenmiştir. Son 25 yılda, bu kurumlaşmalar, daha da hızlandırılmıştır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.