Babadan eğitim alamayan çocuk, erkek rol model olarak dışarıda baba gibi eğitici birini arar. Bu arayış farklı saplantılara yöneliş ve travmatik durumları doğurur...
Dinamik ve eğitici bir aile çevresi olmayan çocuk, aileyi yetersiz hissettiğinde dışarıya yönelir, boşluğunu gidermeye çalışır. Bu kendine yabancılaşma, istikrarsız, zorlu ve travmatik sorunlar yaşamasına neden olabilir.
Anne ve baba kavgaları, şiddeti arasında yaşayan çocuklar, huzur aramaya özlem duyduklarında, anne ve babasından uzaklaşır. Onları anmak istemez. Çocukluk hafızasını silmek ister. Bu yaşamında travmatik bir hal alır. Sonraki yaşamında da a-sosyal davranışlar gösterir. Pasif, atıl bir kişilik kazanır, başka otoriteler arar ya da kriminal eğilimlere yönelir.
Savaşçı, kahraman, yiğitliği pohpohlanan bir toplumun gazı ancak savaşa sürüklenerek idare edilebilinir. Akıncı toplum psikolojisi buna uygun ve saldırgan işgalci eğilimi taşır.
Böyle toplum bilimsel düşünmek, doğa ve insana yatırım yapmak yerine, gelirini silaha, savaşa yatırır. Bu merkez üzerinde devleti yönetir. Kaynaklarının esas kalemini savaşçıya, savaş teknolojisine yatırır. Bunu güçlendirmek için kirli ilişkiler geliştirir. Hukuk, etik değerler, demokratik tahammül gösterme eğilimi zayıftır. İdaresini askeri diktatörlük tarzında sürdürmeye çalışır. Çatışmalı bir organizasyon olduğu için, başta komşuları olmak üzere medeni dünya ile uyumu ve işbirliği sorunlu olur. Olan ilişkileri ise askeri ihtiyaç, silah ve teknolojisini geliştirme, askeri eğitim merkezlidir. Sıradan halk ise otoriteye biad etmek ve nemalanmak isterken, kul kültürü ile bağlanır. Artık eleştirmen basiretsizdir. "Yasak" sözcüğü tüm sözcüklerin başında, korku abidesidir. Artık "Yasak", toplumu travmatize etmiştir.
Otorite için "millet", "vatan", "anavatan", "geçmiş vatan", "gelecek vatan" kodları travmatik durum arz eder.
Aslında "Vatan" vatansız devşirmelerin şiarı olmuşsa, vatanlılar yurtsuzlaştırılmaya itilir!
Esas travma budur!
Ulus ve ülke savunması, bu travmanın dermanıdır.
Deprem, anadili ile eğitimi yasaklama, sömürgecilik, soykırım, göç, sürgün, tutsaklık, askeri baskılar, yaygın ve sistemli işkenceler, bireyler arasında eşitsizlik, adaletsizlik, inançlara baskı, farklı toplum mühendisliklerinin insan kimlikleri üzerinde yarattığı tahribat vs. derin toplumsal travmaların sebebidir. Travmalar, sadece mağdur edilenler ile sınırlı kalmaz, mağdur edenleri de derinden sarsar. Tıpkı işkence edenin, edilen ile birlikte yaşadığı psikolojik bunalımlar gibi...
Vietnam'da yapılan araştırmalarda da bu net görülmüştü.
Travmadan uzak kalmak için doğal davranmak, yaşamak ve müdahalelerden feragat olmayı, özgür ve bağımsız olmayı zorunlu kılıyor. Pedagoji biliminde de bu soruların cevabı nettir.
Bütün bu ve daha geniş açıklamalardan sonra, biz Kürtlerin durumunu düşündüğünüzde, nasıl bir resim karşınıza çıkar?
Çok travmatik bir tablo!..
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.