Geçmişi Doğru Okumak,
Geleceği İnşa Etmek!
Geçmiş insanın mayasıdır, eğitimidir, tecrübesidir, hafızasıdır.
Geçmiş, siyasetçinin hedefidir.
Geçmişi yoğurmadan bugünü ve geleceği okumak güçtür.
Bu güçlük aşılmadan, geleceği kestirmek zordur.
Kestirilemeyen bir geleceği inşa etmek mümkün değildir.
Geçmişi silmek,
Tarihi kendinden başlatmak,
Öncesini "ilkel", kendisini "modern" addetmek, insanlığı ve ulusal tarihsel özgeçmişi silmek, geleceğe cahilane talip olmaya mahkum olmak, başarısızlığını tescil etmek olur...
O halde, tarihsel geçmişten beslenerek, süzülerek geleceği kurmak meşakkati sırtlamayı gerektirir.
Geçmişin gericiliğinden sıyırmak ile tarihi sanatı/değeri geleceğe taşımak, edebiyat, sanat, dil, tarih bilinci, estetik, arkeoloji, mitoloji, siyaset bilimi, sosyoloji, felsefe ve pek çok bilim ve bilgi ile çok girift insanı hikayeyi öğrenmek ile donanımı gerektirir.
İşte bu donanım bizi sağlıklı bir geleceği kurmamıza yardımcı olur.
Ancak, bunlardan yoksun ve tezat tarzda durum hep Kürtlere dayatılıyor. Maalesef!
***
"Belalı" Kürtleri Susmak
Ya da Konuşmak!
Kürt sorununu, "belalı bir sorun" olarak algılatan, yasaklayan, değerlendiren egemen sömürgeci soykırımcı devletlerdir ki, bunlar Kürtlerin, insanlığın, geleceğin, tarihin asıl belalarıdır.
Gündemi, siyaseti, manipülasyonu ve hileyi de bu belalı güçler, masum insanların, Kürtlerin başına sardı ve devam ediyor, ettiriyorlar!
Eskide Kürtler, konuşulmadan ulusal sorunları kapatılıyordu. Şimdi ise Kürt ulusal mücadelesi, Yakın Doğu'daki konjonktörel gelişmeler ve 3.Dunya Savaşı ile reel durum,
Kürt ulusal sorunu konuşulmadan kapatmak güç olduğu için, konuşup içini boşaltarak kapatmak süreci revaçta. Tabi her şey isteğe göre değil, oluşan masalar, güç ve çıkarlara göre şekillenecek. Ama ulusal ve insanı haklar çözülmezse ya da ertelenir durumda kalsa bile, baki olur ..
Ancak, Yakın Doğu'da yaygın, tarihsel, ulusal ve uluslararası bir sorun olduğu için, hakları bütünlüklü tartışarak çözüm yoluna koymadan sürerse, sorun daha çok kangren olur...
Kürtlere, insanlığa ve değerlerine yazık olur. Bunda kimsenin de kazancı olmaz!
Ne ise karmaşık konulardır, batı biz sadeden geçelim.
***
Sırrı Süreyya, Pervin Buldan, A. Öcalan ile görüştükten sonra; yedi maddelik bir açıklama yaptılar.
.....
Duyurulur ki
1- Devlet paradigmasına katkı sunma,
2- Dış güçleri bulaştırmama, Türkiye ile sınırlama ve çözme!..
3- Tarihi Kürt- Türk Kardeşliğini yeniden tesis etme
4- Çözümü TBMM'de arama ,
5- Demokrasi tesisi...
6- Tüm Türki partilerle görüşme...
7- Silah bırakma için Çağrı yapma...
Bunları anlaşılır kılmak için açarsak;
.....
Bunları teker teker biraz daha açarsak;
1- Türkiye devleti üniter bir yapıdır, Kürtlerin hiç bir kamusal talebine cevap olmasa bile onların da devletidir. Kürtlerin hak dediği her alan, bizim misakı milli sınırlarındandır.. Bu da devlet paradigmasının yenisi imiş. paradigmaya katkı için ehil ve hazır olduğu beyan olunur.
2- Kürt sorunu, Türklerin sorunudur. Kürt sorunu yoktur. Kimsenin karışma, karıştırma hakkı olamaz. Kürtlerin hamisi Türk devletidir!
3- Türk- Kürt kardeşliği çok derindir. ."Kürtsüz Türk, Türksüz Kürt olamaz.!" Siyam ikizi olunduğu söylenir.
4- TBMM Kürt sorununu iyi çözer. Bu tecrübe ile tescilidir.
5- Demokrasi Türk devlet ve toplumunun nefesidir. Onsuz yaşayamaz! Fazlasından Kürtlere de ayarlanır ve yararlandırılır...!
6- Tüm Türkiye partileri demokrasi ve kardeşliğin kurumsal teminatıdır. Ağır sorunlara ortakça çözüm arar. Hepsi Kürtleri devletli yapmak için muazzam maharetlidir. Meraka, şüpheye yer yoktur. Türk devleti, Kürtlerin de devletidir. Elinizi rahatlıkla veriniz!
7- Namaza çağrılan ezan misali yapar, ama devir işte, çağrıya icabet olur mu? Bu şüphe uyku kaçırır!.
Abdulkadir Selvi'de bile bu konuda umut yok ki, "Yan çiziyorlar!." demiş..
Hay Allah!!!
Ne ise bu kısa ironik notu da düştükten sonra, Ankara'da trafiğe çıkmalara dönüp bakalım.!
....
Öcalan'ın, "Devlet'in paradigmasına katkı sunacağım, bu hususta ehilim ve yetkilere sahibim!" dedikten sonra, görüşmelere Ahmet Türk'ün de dahil edildiği, "İmralı Heyeti" adıyla, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile yaptıkları görüşmeden sonra, özellikle Devlet Bahçeli'ye bolca övgüler sıralanır. Sonra, Ahmet Türk, şu açıklamada bulunmuş;
"Bizim tek derdimiz şudur; geçmişte 1000 yıllık Türk-Kürt kardeşliğinin yeniden inşasıdır...
Bunun dışında ne belediyeyi ne de seçimleri düşünüyoruz.
Bugün Ortadoğu’da 50 milyonluk bir Kürt nüfusu var ve hepsinin yüzü Türkiye’ye dönük, kendilerini Türkiye’nin bir parçası olarak görüyorlar. Bunu kalıcı hale getirmek lazım."
Ahmet Türk'ün siyaset yaşamında omurgasız davranışını daha önce, "17 bin faili meçhul cinayeti unutmaya hazırız" diye "Hafıza silme" gibi kendine makul sözlerinden de biliriz!
Bütün bu beyanların her biri, Kürt Ulusal Sorununu silikleştiren, hiçleştiren, realite ile boğuşan tespitlerdir...
1000 yıllık bir emperyal yayılma siyasetini "Kardeşlik" olarak değerlendirmek, absürt bir söylemle Kürtleri ortak kılan, hukuku, demokrasiyi, insan haklarını, eşitliği, tarihi, bilimi, kendilerinin çokça dillendirdikleri seçme ve seçilme hakkını, ulusların varlık realitesini "kurban" etmek olmaz mı?
Bütün bu açıklamalardan sonra, A. Öcalan başta olmak üzere, Sırrı Süreyya, Ahmet Türk, Pervin Buldan ve bunlar gibi olanları Allah'a değil, Frantz Fanon'a havale etmek en doğrusu olmaz mı?!..
Hile yapanlara dahil bunlar, profesyonel aktör olmuş!
Hiç bir siyasi tabu ile olgulara bakmaksızın, dünyayı, bölgeyi, farklı açılardan değerlendirmek zaruri değil midir?..
Diplomasi dili, realiteyle çatışırsa rezil olunmaz mı?
Tarihi kendinden başlatanın tarihi çarpık niyete göre yorumlaması yanıltmak değil de nedir? Bu paradigmaya uygun Kürt halkının yerleştirildiği cephe, yıllardır köleliği yaşadığı yetmiyor mu?
Yaşı başı geçmiş, yüzü her yere dönük Türk Ahmet amca, daha çok yanlışa girerek yüzsüz oluyor. Sırrı Süreyya ve Pervin Buldan değil, sen Demirtaş gibi kenara itilir ve kodese koyulursun! Ödediğin bedel de onurunu korumaya yetmez, son pişmanlığın çare olmaz. Kötüye anılır, tarihe öyle not alınır ve düşersin!
Yapma kıymetli ağam... N'olur yapma!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.