Türk devleti Zeytin Dalı adını verdiği harekat ile Efrin’e doğru yaklaşıyor. Harekata karşı hat oluşturmaya çalışanlar harekat başarısız olursa Erdoğan’ın sonunun getirilebileceği hesaplarını açıkça yapıyor. Harekatın Kürdlerin varlığına yönelik olduğu da ifade ediliyor.
Yine bir atmosfer yaratıldı ve bazı insanlar bunun etkisi altına girmiş görünüyor. Kürdler, Kürd dostları ve aktivistler ‘demokratik devrimci silahlı saflara’ ya da alanlarda protesto gösterilerine davet ediliyor.
Aynı hesaplar ve çağırılar hendek döneminde de yapılmıştı. O dönem intihar bombaları ve bomba yüklü araçlarla Türk ordu ve polisinin kımıldayamaz hale getirileceği, hendeklere gömüleceği, ‘Erdoğan’ın gideceği’ yazılıp söyleniyordu. Diyarbakır’da hendekleri desteklemeye çağırılan toplum çağrıları yanıtsız ve çağrıyı yapanları yalnız bırakmıştı.
Hendeklerin içinde evleri olan sivillerin evlerini terk etmemeleri için ellerinden geleni yaptılar. Diyarbakır sokaklarında eşyasız, parasız ve soğukta kalan ailelere yardım için çırpınan gönüllülere ‘Siz bu insanlara yardım yaptıkça Sur’da kalmış sivillerin çıkışlarını da hızlandırıyorsunuz! Yardım yapmayın!’ deniyordu ama kimse bu çarpık mantığı dinlemedi.
Türk ordusu ve polisi hiç acele etmeden ilerledi ve aylar süren operasyonların ardından sonuca ulaştı. Hendekler sayesinde bu türde tecrübe kazandı ve işin içinden çıkılamadığı durumlarda başka yerlerde hendek kazıp tatbikat yapıldığı basına yansıdı. Sur’da yapılanın aynısı Cizre ya da Şırnak’ta birebir uygulandı ve hendek kazanlar hep aynı ağır sonucu aldı ancak, devlet güçleri Sur’da yaptığı hataları, eksikleri diğer yerlerde tekrarlamadı.
Şimdi de benzer bir sürecin başındayız; bu kez de ”Efrin Direnişi!”
Harekat yapanlara karşı içeride iki farklı muhalefet var. Bir taraf harekatı destekliyor ancak Esad ile işbirliğini şart koşuyor. Savaş karşıtlarının da kulak kabarttığı öteki muhalif taraf ise Efrin’de savaş yoluyla Erdoğan’ın düşürülebileceğini ve Türk ordusunun reorganizasyonun yapılabileceğini düşünüyor ve bu kesim özellikle Avrupa’dan ve yine özellikle Almanya’dan sesleniyor. Erdoğan düşerse yerine Akşener ya da Kılıçdaroğlu gelse, bu dönemde devletin ve Erdoğan’ın reflekslerinden farklı bir tutum sergileyeceklerinden demek ki eminler!
Efrin’deki mevcut güç de Erdoğan’ın sonunu getirmek isteyen tarafla ittifak halindedir. Böyle bir ittifak anlaşılır zira az çok benzer kök ve anlayıştan geliyorlar ancak, peki ya Kürdlere ne oluyor? Kürdlerin sorunu ve görevi bu değildir, olmamalıdır. Bireyler ve sistemlerle mücadele etmemeliyiz. Süreçleri kendi haklarımız, yaşantımız, geleceğimiz açısından tartışmalı, düşünceyi ve yaşantıyı kalıplayan anlayışlardan sıyrılıp rasyonel bakabilmeliyiz.
Bizler üretkenlik ve hukuk ile ve güvence altına alınmış haklarımızla yaşamak istiyoruz. Perişan edilmiş kentlerimizin ekonomik, mekansal, eğitim ve sosyal olarak toparlanması zaman alacak. Gizlimiz saklımız, illegal tarafımız, silah ve şiddetle ilişkimiz ve işimiz yok, vesayet altında değiliz ve tarihselliğimizle kendimizi ifade ediyoruz. Taleplerimiz nettir, basittir ve acildir.
Sivillerin nasıl korunacağını, neden korunamadığını değil de siviller öldürülünce dile getirenleri, bu ölümler ekseninde hesaplaşma içine girenleri; sivil insanlarımızın katledilmesini saflaşmayı artırıcı, taraftar kazandırıcı, teşhir ve adalet aracı bir kanıt olarak kullanmayı amaçlayanları ya da sivillerin katledilmesini görmezden gelenleri, umursamayanları, kılıf uyduranları da fark etmek ve onlara karşı toplumu uyarmak gerekiyor. Benzer anlayışta olanlar ya da çıkarları uğruna bu anlayışta ortaklaşanlar Kürd olsun ya da olmasın bizim ve insanlığın dostu, savunucusu değildir.
Sivilleri koruma, çatışma bölgelerinden çıkarma gayretlerine destek vermek gerekirken, sivillerin ölümü üzerinden politika sürdürenlerden uzak durmak gerekiyor.
Tıpkı hendek sürecinde olduğu gibi: Eğer siz Efrin’de yaşayan sivillere, halka yine ‘direnişçi’ derseniz, Efrin’e acele etmeden ilerleyenler de onlara yine ‘milis’ gözüyle bakar ve bakacaktır. Devlet güçleri hendeklere nasıl yaklaştıysa Efrin’e öyle yaklaşıyor.
‘Efrin direnişi’ adı altında propaganda yapanlar ‘Efrin’de halkın direneceğini ve böylece (yine) tüm bölge (Ortadoğu) ve Türkiye halklarının kazanacağını, Efrin halkının yerini terk etmemesi gerektiğini, sonun yani zaferin yakın olduğunu, Efrin direnişinin insanlık onurunu temsil ettiğini’ öne sürerek, ‘demokratik güçlere’ çağrıda bulunuyor. Bir taraftan da Efrin’in kontrolü Şam’a yani Arap devletine devredilmeye çalışılıyor.
Kimisi de Efrin’i, Ankara’daki hesaplaşmanın, Ankara’yla hesaplaşmanın bir aracı haline getirmeye çalışıyor. Bölgesel ve uluslararası güçlerin Efrin politikalarıyla ilgili somut verilere sahip değiliz, neler olacağı belirsiz.
Efrin yıkılacak gibi görünüyor ancak sivil halktan ölümlere engel olunabilir. Sivil insanlar ölmek zorunda değil, onların ölümünü izlemek zorunda da değiliz. Efrin çevresinde ve merkezinde çatışma riski sona erinceye, çatışmalar bitinceye kadar Efrin’den siviller bir an önce güvenle tahliye edilebilir ve yine güvenli ikamet alanlarına ‘geçici’ yerleşmeleri sağlanabilir.
Bunun için demokratik ve diplomatik yollar denenebilir, bağımsız gözlemciler eşliğinde tahliye başlatılabilir, böylece bundan sonraki her aşamadan korunmaları sağlanabilir. Siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, bağımsız aktivistler sivillerin tahliyesi için harekete geçebilir.
Efrin Kürt şehridir ancak Efrin Kürt şehri olmasa da yaklaşan felakete seyirci kalınmamalıdır çünkü yaşanacak olan yeni bir kıyamettir, sonuçları hepimizi kahreder.
İster kırsalda, ister kent merkezinde yaşasın, Efrinlilere sahip çıkılmalıdır. Sivil Efrinlilerin çatışma bölgelerinden uzaklaştırılmasını herkes olumlu karşılayacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.