Vahşi Türk devleti köylerimizi, Kasabalarımızı, şehirlerimizi en modern savaş araçlarıyla kuşatma altına almış ve yalınayaklı milletimizi en barbar yöntemlerle katl etmeye son süratle devam ediyor. Bu katliyam ve vahşet karşısında, Müslüman Türk milleti ve Müslüman milletler her zaman olduğu gibi İslam Peygamberin; “Zulüm karşısında sessiz kalan, dilsiz şeytandır.” sözünü hatırlatıyor.
Dolayısıyla, cehalet ve ırkçılık bataklığından beslenen bu bu zihniyetten, kardeşlik ve insanlık duygusunu ve yardımını beklemek çölde su aramaya çıkan adamın misaline benzer. Bu anlamda, Türk-Arap-Fars milleti tedavisi mümkün olmayan bir ırkçılık hastalığına yakalanmıştır.
Öyleki işgalçi Türk devleti, Kuzey Kürdistan\'ı yerle yeksan etse ve tek bir Kürt’ü sağ bırakmasa bile; tek bir Müslüman Türk ve tek bir Müslüman millet meydanlara çıkıp, ”kahr olsun terörist Türk devleti\' demeyeceği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu gerçeğin en büyük alameti farikası, Kürtler ve Kürdistan davası binlerce kez, Türk, Arap Ve Fars devletlerin çarmıhına gerilip, suikast ve katliyama uğradığında gördük.
Kürt milletine karşı, ne Türk milleti, nede Müslüman milleti tek bir seferliğine bile olsa, insani ve İslami görevini yerine getirmedi. En son sevgili Amed’in dört minaresini ve onun sevgili Elçisini vurdular. Bu vahşi suikaste karşı milyonlarca Türk’ün gıkı çıkmadı. Oh olsun! diyenlerin sayısı milyonları buldu. Türk medyası, Türk aydını ve Türk Siyasetçisi Kuvayi Milliyeci tavır aldı. En iyi demokratları, en iyi solcuları ve en iyi İslamcıları milletimizi ve Kürdistan davasını işgalçi TC’ye entegre etmeye, tenezül ve tevesül ettikleri görüldü. Geriye kim kaldı? İsmail Beşikçi ve onun gibi bir avuç Kürdistan dostu Türk-Arab-Fars-Ermeni-Rum kaldı.
Kürt milletinin ve Kürdistan davasının ahvali hali buyken, Varto meydanında Elvan Van adlı Kürt gerillasını katl ettikten sonra nazik cıvan bedenini çırılçıplak soyup teşhir pozlarını veren barbar Türk generalleriyle mi kardeş olacağız?
Çolemerg, Nusaybin, Silopi, Cizre, Silvan, Lice, Derik, Dört Minare ve Elçimize alçakça suikast yapan işgalçi Türk devletinin tekbir çeken polisleriyle mi kardeş olacağız?
Kürdistan davasına terörist diyen, Türk devletinden taraf olan ve Kürt milletine yapılan zulme oh olsun! diyen ırkçı Türk milletiyle mi kardeş olacağız ? Yoksa uluslararası bir sözleşmeyle aramızdaki hukuku mu belirleyeceğiz?
Birincisine, Sevgili Tahir Elçi gibi hayır diyorum: Yurtsever milletimiz, zillete ve köleliğe dayalı bir kardeşliği asla kabul etmiyor. Çünkü işgalçi Türk devleti terörist ve Müslüman toplumlar, cahil ve günahkardır. Öyleki ülkesini işgal ettiği, dilini yasakladığı, siyasal egemenliği elinden aldığı ve mazlum bedeni çarmıha gerdiği yurtsever Kürt milletine, yazarına siyasetçisine ve savaşçısına; \"ırkçılık ve bölücülük yapıyorsunuz\" diyecek kadar insanlıktan çıkmıştır.
Dolayısıyla İşgalçi Türk devletinin fikri çöplüklüktür, inançı IŞİD, yüzü timsahtır, ameli kandır. Böylesi özelliklere sahip olan bir antagonizmadan ne insan olur, ne kardeş olur, ne İslam olur, ne sosyalizim olur, ne demokrasi olur, nede bilim olur!
İkincisi; Sevgili Tahir Elçi’nin, bilimsel ve Kürdistani dünya görüşünde ümitsizlik, teredüt, ihtilaf, ikiyüzlülük, alçaklık, karamsarlık, korkaklık, güvensizlik yoktu. Sevgili Tahir Elçi, prometheus gibi kahraman bir Kürt aydınıydı. Ontolojik ruhu Kürdistan, gönül iklimi, insan ve Kürdistan tapınağıydı.
Onun dünya görüşü Albert Camus gibi itirazcıydı ve ülkesinin esaretine korkusuzca itiraz ediyordu.
Deskartes gibi ontolojik varlığını sorguluyordu; o halde ben Kürdistan’ım diyordu.
Ali Şeriati gibi, insan kendi dilini seçmiyor, insana o dili armağan eden, ontolojik ve tarihi yasalardır diyordu.
Muhammed İkbal gibi, işgalçi Müslüman devletlerin ruhani ve insani bir tefsire ihtiyacı var olduğunu hararetle savunuyordu.
Heidegger, ve Edward Said gibi, oda Kürtlerin kendi işgalçi alinasyonalcileriyle ve ontolojik tarihleriyle hesaplaşmadan özgür olamayacağını söylüyordu.
Albert Memmi gibi, sömürgeciliğe karşı kararlıydı. CNN ekranında Türk sömürgeciliğin Kürdistan topraklarından sökülüp atılmasını cesurca haykırıyordu. Ve daha önemlisi Kürdistan’ın, Kürt milletinin gönül dünyasında hükümdar (devlet) olmasını arzuluyordu.
Ey! Feveylül lil musalliyne fırkası, Cehennemimizi cennet, cennnetimizi cehennem yapsanız bile, ülkemizin bağımsızlığından ve halkımızın özgürlük ülküsünden asla geri adım atmayacağız.
[email protected], https://twitter.com/KADIRAMAC
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.