Kürt Hizbullah’ın Siyasal Anatomisi-2

Kürdistan ülkesine ve PKK’ye karşı düşmanlık yapanlardan biride ABD eğitimini yapmış ve Erdoğan’ın en önemli danışmanlarından biri olan İslamcı Yusuf Kaplan’dır. Kaplan, 2 Şubat, 2015 tarihinde Yeni şafak köşe yazısında Hizbullah’a olan yakınlığını şu sözleriyle ifade ediyordu: \'HÜDA-PAR, bölgenin ve ülkenin ‘emniyet sübabı’dır\'. \'PKK’YA KARŞI HİZBULLAH, HDP’YE KARŞI HÜDA-PAR\'

Kadir Amaç

07.10.2015, Çar | 21:50

Kürt Hizbullah’ın Siyasal Anatomisi-2
Makaleyi Paylaş

Yazının ilk bölümünü okumak için lütfen tıklayın

PKK’nin, “Hizbullah’a, ya itaat edersin, yada çekip gidersin” iddiası nasıl, ürkütücü ve kabul edilemez ise; Hizbullah”ın da hem geçmişte hemde şimdi; Kürt İslamcılarına aynı yöntemi uygulandığını ayrıca hatırlatmak gerekiyor. Hizbullah, Allah adına öldürdüğü ve cezalandırdığı bu insanların Kürdistanlı olmakla birlikte, Müslüman ve mazlum olduğunu bilmiyormu? Yada Kuran’daki şu önemli iki ayeti anlamayacak kadar, ilim ve irfandan fukarasımıdır? “\"Kim bir mü\'mini bile bile öldürürse onun cezası içinde ebedi olarak kalmak üzere cehennemdedir. Allah ona gazap etmiş, lânet yağdırmış ve kendisi için büyük azap hazırlamıştır.\"(Enfal 93) “Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah adalet yapanları sever.”(muntehine 8) Allah’ın bu açık uyarısına rağmen, Hizbullah ve elemanları halada ısrarla “Allah’ın askeri “ve “İslam’ın temsilcisi” olduklarını idia ediyor(!) Oysaki İslam’ın tevhidi dünya görüşünde; Allah’ın devleti, Allah’ın ordusu, Allah’ın askeri, Allah’ın partisi olmamakla birlikte; bu düşünce Allah’ın ,“uluhiyet” ve “rububiyet” safıtlarını tartışma konusu yapar!

Diğer taraftan ise; ülkesini işgal eden, dilini yasaklayan, Türk devletinin Kürdistan’daki sömürgeci Asker, Polis, Vali, Kaymakam, Müftü ve benzeri sömürgeci ve işgalci unsurlara karşı kendisini her nedense “Allah’ın askeri” olarak görmeyecek, onlara yönelik hiç bir eylem gerçekleştirmeyecek, Kürdistan ve yalınayaklı milleti için hiç bir hizmete bulunmayacak ve ancak kendisini PKK, Menzil grubu, Zehra grubu ve diğer Kürdistani dinamiklere karşı kendisini “Allah’ın askeri” ve onları da “şeytanın askerleri” görecekti. Adeta; gelen gidene; “kafir”, “Münafık”, “Murted”, “Mülhid”, “Zerdüş”, “Ermeni” naralarını atmakla ve dindar ve yurtsever Kürt insanlarını Türk devletinin istikbarat birimleriyle katl etmekten başka hiç bir marifet örneğini sergilemeyecekti.

Oysaki yapılacak bilimsel bir araştırmada, PKK ve HDP’nin tüm kadrolarına siz mürtedmisiniz? yoksa Müslümanmısınız? Sorusu yönetildiğinde yüzde doksan beşi asla mürted olmadığını, Müslüman olduğunu, geriya kalan yüzde beş ise, dinlerin hiç birine inanmadıklarını; lakin dine karşı da düşmanlık yapmadıklarını söyleyecekleri ortaya çıkacaktır. Hakeza Hizbullah’ın Mürted olarak tekfir ettiği PKK üyelerine ve Münafık olarak tanımladığı Menzil Grubunun üyelerine; Hizbullah size Münafık diyor, siz Münafıkmısınız? Sorusuna büyük ihtimalle şu cevabı vereceklerini düşünüyorum: ”Bize Münafık diyenler, siyasal İslamcıların ve işgalci devletlerin ilahiyatıyla zehirlenmiş, tetikçi ve zalim yaratıklardır. Bu tekfirci ve cahil fırkanın asla Aziz İslam diniyle alakalarının olduğunu düşünmüyoruz!

Hizbullah örgütü, PKK ve Menzil Grubuyla girdiği çatışmaların dört-beş yıl sürdüğünü ve bu çatışmalarda 400’e yakın Hizbullah, eleman ve sempatizanların öldürüldüğünü, PKK karşısında gösterdikleri sıkıntı ve başarılarını şöyle anlatır: ”Birçok Cemaat mensubu TC tarafından yakalandı. Binlerce Cemaat mensubunun düzenli yaşantıları ve ticari hayatları bozuldu. 1994-1995 yıllarına kadar yoğun bir şekilde süren bu çatışmalar neticesinde, Cemaat mensuplarının samimiyet, fedakarlık, cesaret, sabır ve direnişleri sayesinde PKK, Cemaat karşısında büyük oranda etkisiz hale getirildi. Bu savaş, PKK’nin Kürdistan’ın bütün yerleşim alanlarında gücünün kırılması ve kan kaybetmesine sebep oldu. Bütün gözlemcilerin, araştırmacıların ve TC’nin de ittiraf ettiği gibi, Kürdistan’ın bir çok yerleşim alanında üstünlük Hizbullah’a geçti.”(a.g.e.s98)

Hizbullah, PKK’nin temel faaliyetlerinin ana unsuru durumundaki, milis, cepheve PKK’nin dağ kadrosundan birçok gerillayı öldürdüklerini, bir çoklarını esir aldıklarını, esir aldıkları bu militanların verdiği bilgilerle PKK’nin bazı alanlardaki, arşiv ve silah depolarını ele geçirdiklerini şu sözlerle teyit eder: ”Öyle ki, PKK’nin Cemaate karşı eylem yapacak gücü kalmayınca olaylar kendiliğinden yavaşlayıp durma noktasına geldi. Cemaatin sonsuza dek PKK ile çatışmak gibi bir hedefi ve niyeti olmadığından, PKK’nin gücü kırılınca Cemaat de eylemlerine son vermiştir ”(a.g.e.s99)

Hizbullah’ın PKK ile yaşadığı bu çatışmanın sonucunu Hizbullah’ın liderlerinden İsa Altsoy, şu değerlendirmeyi yapacaktı: ”Netice itibariyle çatışmalardan yorgun düşen ve önemli oranda güç kaybeden PKK, Apo’nun yakalanması ile telafisi zor bir darbe yedi ve kötü bir sürece girdi. Hizbullah da 17 Ocak 2000 tarihinde, rehberinin şahadeti, binlerce elemanının yakalanması ve önemli oranda arşiv, silah ve mal varlığının ele geçmesiyle ağır bir darbe aldi. Kürdistan’da yıllarca devam eden savaş nedeniyle askeri, ekonomik, siyasi ve toplumsal büyük bir bunalım ve kriz içerisinde çırpınan TC ise; resmi rakamlarla 150-200 milyar dolar, gayri resmi rakamlarla 400-500 milyar dolar para harcayarak kazanamadığı ve kazanmaktan umudunu kestiği, en üst düzey yetkililerin ağzından “Verelim, kurtulalım” seslerinin yükseldiği zayıf, aciz ve mağlup bir durumdayken, PKK’nin ahmakça Hizbullah’a dayattığı savaşın kendisine sağladığı avantajlar sayesinde bu kötü durumdan kurtulup bu günkü başarılı konuma ulaşma şansını elde etti. Pkk’nin ileriyi göremeyen, akıl ve idrak yoksunu, basireti körelmiş, bilinçsiz veya bilinçli politikaları, tavır, tutum ve davranışları sayesinde böyle bir felaket yaşanmıştır.” .(a.g.e.s145)

Bu noktaya kadar anahatlarıyla Kürt Hizbullah’ın, Kürt ve Kürdistan meselesine ve PKK’ye bakış panoromasını okuyucunun entellektüel zaviyesine sunduk. Bundan sonraki bölümde ise; Kürt Hizbullah’ın işgalci Türk devletine bakış acısını kısa pasajlarla saptamaya çalışacağız: Hizbullah örgütü ikinci çatışmasını Türk devletinin kolluk güçleriyle yaşadığını söyler. Hizbullah örgütü; TC’nin zalim bir devlet olduğunu şu sözleriyle ifade eder: ”Varlık sebebimiz, gayr-ı İslami Laik Kemalist zülum rejimine karşı mücadeledir. Bu anlamda TC’nin tarihi, tam anlamıyla karanlık bir zulüm tarihidir” sözleriyle Türk Devletine karşı siyasi görüşünü belirtirken; pratikte bunu ispatlayacak hiç bir ameli yoktu. Hizbullah ayrıca, Türk devletiyle yakın-uzak gizli-açık hiç bir illişki biçimi içinde olmadığını, kendisine yakıştırılan kontra isminin Doğu Perinçek’in 2000’e Doğru Dergisinde yayınlanan “Hizbullah Çevik Kuvvet’te Eğitiliyor” haberiyle PKK’nin kendilerine karşı kışkırtılmasını, saldırmasını ve kontra gücü iftirasının başlatıcısı olduğunu söyler.

Hizbullah,1990 ile 2000 yılları arasında TC ‘ye bağlı istihbarat örgütü Jitem, Mit elemanların girdiğini ve bu ajan faaliyetlerini yakalayıp sorguladıklarını şu sözleriyle beyan eder: ”TC’ye bağlı istihbarat örgütlerinin kontrolündeki çok sayıda çete ve ajan Cemaat tarafından yakalayıp sorguladı. Bunların itirafları neticesinde, TC’nin kontra ajanlarını ortaya çıkaran ve belgeleyen binlerce sayfa ve yüzlerce video kasetten oluşan önemli bilgiler elde edildi. Bütün bu bilgi ve belgeler Cemaat arşivinde mevcut olup, bunlardan bir kısmı operasyonlar neticesinde TC’nin eline geçmiştir. Ele geçen bu bilgilerin bir kısmı TC’nin karanlık faaliyetlerini içerdiği ve açıklığa kavuşturduğu için gizli tutulmuş, bir kısmı ise Devlet Güvenlik Mahkemelerine intikal etmiştir. 1991 ile 2000 yılına kadar tam kesin olmayan rakamlara göre Hizbullah Cemaatinin 20 yakın elemanı TC’nin kolluk güçleri tarafından öldürüldüğü var sayılmaktadır.”

“Aynı şekilde 1991 ile 2000 yılları arasında Hizbullah Cemaatine yönelik TC”nin yaptığı Operasyonlar neticesinde yakalanan elemanların yıllara göre dağılımı şu şekildedir: 1991’de 2 eleman, 1992’de 11 eleman, 1993’te 156 eleman 1994’te 485 eleman, 1995’te 542 eleman, 1996’da 481 eleman, 1997’de 644 eleman 1998’de 1106 eleman, 1999’da 1843 eleman, 2000’de 3365 eleman, 2001’de 1596 eleman, 2002’de 710 eleman olmak üzere toplam 10941 kişi gözaltına alınmış ve küçük bir kısmıda tutuklanmıştır.” (a.g.e.s217)

Hizbullah örgütünün yaşadığı üçüncü çatışma ise; Menzil grubudur. Yazımızın başında belirtiğimiz gibi, Menzil Grubu ve lideri Fidan Güngör siyasal İslam’ın Kürdistan’daki ilk örgütleyicilerinden biridir. Hem Fidan Güngörü hemde Sevgili İzzetin Yıldırım mamosteyi yakından tanıma fırsatım olmuştu. Bu her iki şahsiyet, sahih İslam inancına ve Kürdistan davasına inanmış örnek insanlardı. Bu vesileyle Kürdistan davasının bütün şehitlerini ve kendilerini sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum.

Biz burda Menzil Grubunu tanıtmaktan ziyade daha çok Hizbullah’ın Menzil grubuyla yaşadığı çatışmayı, çatışmanın nedenlerini ve bu Gruba bakış acısını kısaca okuyucunun muhakeme ve murakabe zaviyesine sunmaya çalışacağız. Hizbullah’ın lider isimlerinden İsa Altsoy, “Kendi Dilinde Hizbullah” adlı kitapta çatıştıkları Menzil grubuna 60 sayfa yer vermiştir. Bu grupla yaşadıkları hadiseleri İslam hukuku yerine, propagandanist bir dili tercih etmesi gözden kaçmamaktadır. İsa Altsoy’un, “nifak” ve “münafık” grubu olarak nitelendirdiği Menzil grubuyla, nasıl kavga ve çatışmaya tutuştuklarını şu sözleriyle anlatmaktadır: “Bu nifak grubunun elemanları Camilere gidiyor, Cami içerisinde ayrı gruplar oluşturuyor, Cemaatin Camilerdeki faaliyetlerine engel olmak, bozmak ve provoke etmek amacıyla Camideki çocukları yanlarına çağırıyor; ”bunların yanına gitmeyin, bunların yaptıkları İslami faaliyet değildir. Bunlar yarın elinize silah verip sizi eylemlere gönderecekler”

Hizbullah, Menzil grubuyla yaşadığı çatışmanın ikinci faktörünü, bu grubun PKK’ye karşı tavır almamasını sebep göstermesidir: ” Munafıklar, PKK ile aynı dili kullanıp Cemaati kötülüyor, adeta PKK’nin Cemaate yönelik iftira ve ithamlarını doğrularcasına bir kampanya yürütüyordu.”(a.g.e.s184) biçimindeki sözler Menzil grubunun, “nifak” ve “munafık” olması için yeterli sebep olarak gösteriyor. Hizbullah bu gerekçeyle, Kürdistan’ın ilk siyasal İslamcı düşünürlerinden ve hareket adamlarından biri olan Fidan Güngör, Ubeydullah Dalar ve İzzetin Yıldırım gibi çok önemli Kürdistanlı şahsiyetleri akıl almaz yöntemlerle kendi sapkın inançlarına göre katl edecekti.

Oysaki Kuran’da Münafıklarla ilgili, en az 110 ayet geçmekle birlikte; ayrıca Munafikun Süresi, münafıkları konu yaptığını, İslam teologları ve tarihçileri Medine’deki münafıkların lideri olan, Abdullah Bin Selül ve dostları, Peygamber ve Peygamberin dava arkadaşlarına inanılmaz derecede zarar ve kötülük verdikleri halde; Kuran-ı Kerim, Peygamber’e ve dava arkadaşlarına Münafıkları öldürünüz emrini vermemiştir. İkincisi, İslam Peygamberi Münafıkların lideri olan Abdullah bin selül’ün cenaze namazını kıldırmasıdır.

Dolayısıyla Hizbullah’ın sahip olduğu bu problemli ve zehirli İslam’i anlayışı kabul etmeyen ve buna karşı sahih ve özgün İslam öğretilerini sosyalleştirerek ileriye sürenleri; tıpkı IŞİD, Kaide, Taliban, Nusra, Nahta, Hamas, Cihad ve benzeri terörist İslamcı unsurların tekfir kültürü gibi; Kürt dinamiklerini, “Münafık” ve “Murted” biçiminde tekfir etmekten imtina etmeyecekti. Çünkü hepsinin beslendiği, ilahiyat ve kaynaklar Türk-Arap-Fars referanslı olmasıdır. Hizbullah’ın, bu sakat ve yamuk İslami okumaları hem geçmişte hemde günümüzde İslam ilimlerde ihtisaslaşmış ve uzmanlaşmış şahsiyetleri derinden yaraladığını belirtmekte fayda var. Bundan dolayı sevgili Kürdistanlı dindar gençler; Türk-Arap-Fars ilahiyatı adına ne almışlarsa bunu derhal kusmalarını tafsiye ediyorum!

İsa Altsoy, menzil grubu ve liderine “Münafık” üslubunu kullanmayı uygun görürken, Kürdistan’da ve dünyanın her tarafında, oryantalist ve kolonyalist faaliyetler yürüten Fetullah Gülen için bakınız nasıl bir dil kullanıyor: “Fetullah Hoca efendi ve grubunun bütün bu düşmanlıklarına ve kendi yayın organlarında herkesten daha fazla Cemaatimize küfrederek saldırmalarına rağmen Cemaat bugüne kadar bu gruba fiili saldırıda bulunmadı ve onları İslam kardeşi olarak görmesidir.” (a.g.e.s230)

İsa Altsoy, İslam’ın, insanlığın ve Kürdistan davasının en büyük düşmanı olan Fetullah Gülen’e “Hoca efendi” ve onları “İslam kardeşi” olarak görmeleri Hizbullah’ın, ne derecede yaman ve hiç bir zaman anlaşılmaz olan tavrını netleştirmiş oluyordu. İslam dini gerçekten de Hizbullah’ın benimsediği biçimiyle olmuş olsaydı; o vakit bu İslam’a şunu surular yöneltilirdi: Ey! Hizbullah; Fidan Güngör ve İzzetin Yıldırım “Münafık” oluyor da neden Fetullah Gülen, Tayıp Erdoğan, Adnan Oktar, Mustafa İslamoğlu, Mehmet Göktaş, Hayrettin Karaman, Hüseyin Üzmez, Hamza Türkmen, Yusuf Kaplan, Yasin Aktay, Burhan Kavuncu, Cübbeli Ahmet, Nuri Öztürk,Nihat Hatipoğlu, ve daha binlercesi neden “münafık” olmuyor yada bu münafıklıklarından dolayı neden onları infaz etmiyorsun?

İkincisi, PKK mürted örgüt oluyor da peki ala neden Kürdistan’ı işgal eden, ontolojik varlığını inkar eden, siyasal egemenliğini elinden alan, yalınayaklı Kürt milletinin nazik civan bedenlerini çarmıha geren, Türk-Arap-Fars devleti neden Murted ve mülhid olmuyor?

Hizbullah örgütü, kendi basın ve yayın organların iç bir tanesinde; işgalçi devletleri, IŞİD teröristlerini ve iliklerine ve dibine kadar günah ve tuğyan deryasına ram olmuş hiç bir Türk-Arap-Fars İslamcısını “Murted”, “kafir”, “Munafik”, “Mülhid” ve “Nifak” isimleriyle ilan etmemiş olması; onun ne derece çöplük bir inança ve ne derecede hurda düşüncelere sahip olduğunu fazlasıyla kanıtlıyor.

Hizbullah’ın bir çöplük inancına ve hurda bir düşünceye sahip olduğunu yaşadığım bir hadiseyle okuyucuya somutlaştırmak istiyorum:1998 yılında İstanbul/Cerahpaşa öğrenci evinde, Med Zehra vakfının rahmetli başkanı İzzetin Yıldırım hoca’ya bir geceliğine misafir olmuştum. İzzetin hoca’yı, mümtaz ve örnek bir karekter üzerinde buldum. Hatta yanımda bulunan kardeşime İzzetin Yıldırım’ın, çok mütevazi ve örnek bir şahsiyet olduğunu ve beni yakından etkilendiğini söyledim. İzzetin Yıldırım, vahşice katl edildiğinde bunu Hizbullah’ın yapacağıni hiç tahmin etmemiştim. Çünkü Hizbullah doksanlı yıllarda çok sayıda dindar Kürt şahsiyeti katl etmişti ve bundan dolayi çok tepki almıştı. Hizbullah’ın bir daha, bu çirkin ve cahil işlere tevesül ve tenezül edeceğine hiç şans vermemiştim. Ne zamanki, Hizbullah’ın sorgu kasetleri arasında İzzetin Yıldırım’ın infaz görüntülerini televizyonlarda izledim; artık Hizbullah’ın bunu yaptığına kesin inanmıştım.

Ancak bu vahşetin elebaşlarından biri olan İsa Altsoy’u adeta Allah konuşturuyordu: Hizbullah, İzzetin Yıldırım’ı “ajanlık” suçlamasıyla gözaltına aldığını, sorguladığını ve daha sonra nasıl vahşice katl ettiğini kendi liderinin ağzından okuyalım: “İzettin Yıldırım Cemaat tarafından çağrılarak bu konuyla ilgili kendisiyle konuşuldu. İzzettin Yıldırım, İbrahim Sarıaltun’un söylediklerini doğruladı. Ancak bu toplantılara kendisinin değil, grubundan iki arkadaşının katıldığını, bu planın perde arkasında TC’nin olduğunu bilmediğini ve bu planın içeriği ve detayından haberdar olmadığını söyledi. Bu planın içinde yer alarak ve bu çirkin tuzağa düşürülerek ajan olduğunu ve kötü bir şekilde kullanıldıklarını kabul etti. İzzettin Yıldırım Cemaatin yanında olduğu sırada TC, 17 Ocak 2000 tarihinde Cemaate yönelik büyük bir operasyon gerçekleştirdi. İzzettin Yıldırım’ın bulunduğu ev, Beykoz’da basılan evle irtibatı olduğundan, operasyon başlar başlamaz bu evinde basılacağı korkusuyla evde bulunan Cemmaat mensupları İzzettin Yıldırım’ı evde bırakıp evi terk ediyorlar. Yanına tekrar dönmeye teşebbüs ettikleri halde o evinde operasyon kapsamında olmasından ve operasyonun şiddetinden dolayı buna muvaffak olamadık”(a.g.e.s234)

Şimdi Hizbullah’ın elabaşlarına şunu sorarak çalışmamızı rasyonelleştirmek istiyoruz: Neden İslami hizmetlerinden ve Yurtseverlik kimliğinden başka hiç bir günahı ve suçu olmayan bir çok Kürt şahsiyetini gözaltına alıyor ve infaz ediyorsunda; Neden Hizbullah Türk devletinin valilerini, kaymakamlarını, savcılarını, subaylarını, polis şeflerini gözaltına alıp sorgulamadı? Neden İzzettin Yıldırım’ı Gözaltında tutuğun evde, “örgüt mensuplarınızın güvenlikleri için” o evden ayrılırken; neden beraberinde onuda götürmediler? Yada evden ayrılırken, neden İzzettin Yıldırım’a biz evden ayrılıyoruz; sende can güvenliğin için mutlaka bu evden ayrılmalısın denilmedi? Hizbullah’ın, Kürt dindarlarına ve yurtsever insanlarına yönelik yaptığı bu akıl almaz cinayetler anlaşılır gibi değildir! Hizbullah bazı çekincelerinden dolayı İzzetin Yıldırım’ı katl etmediğini söylese bile, Türk devletinin onu katl etmesine sebep olduğunu unutmamalıdır.

Anahatlarıyla Hizbullah’ın siyasal antomisini ve panoromasını okuyucuyla buluşturduğumu umut ediyorum. Sonuç olarak toparlayacak olursak, şahsen her iki Hizbullah liderinin yazdığı “Hizbullah” ve “Savunmalar” adlı her iki kitabın hiç bir sayfasında ve hiç bir bölümünde Hizbullah örgütünün ne İslam’i ne insani ve nede Kürdistani olduğunu ispatlayacak hiç bir alameti farikaya rastlamadım. Çünkü yazılan her iki kitap, ilmi ve kitabi dayanaklardan oldukça ırak ve firak olmakla birlikte; propagandaya dayalı olmasıdır... İkincisi, İşledikleri bu korkunç cinayetlere ve günahlara karşı zere miskal kadar hiç bir pişmanlık duygusuna teslim olmamaları, (tövbe, helalleşme) ve Kürdistan davasından özür dilemeye karşı oldukça, cahil ve kibirli olduklarında ısrarcı olduklarını tespit ettim.

kadiramac@hotmail.com twitter.com/KADIRAMAC

KAYNAKÇA: 1-Kendi Dilinden Hizbullah. Sayfa 13, 40,85,89,91,98 173,37,76,184,215,234, 2- Savunmalar,Dua Yayıncılık,Sayfa 135,138,143,163,166,167

Yazının ilk bölümünü okumak için lütfen tıklayın

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
9009 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:00:19:55

Yazarın Önceki Yazıları

Kürtler Filistinli değildi, Türk devletide İsrail Değil! Musul Operasyonu ve 'Çılgın Türkler' Kürd’ü, Kur'an’la Sömürmek! Öjenist Felsefe Ve Irkların Genetik Anatomisi Fırat’ın Doğusu da, Batısı da Kürdistan! Askeri Darbe ve Kürtlerin Tavrı Kahr Olsun! ‘Fe veylun lil musallîne’ Ehli Homa Şima Qehr Bikero! İşgalci Devlet ve Müşrik İslamcılar! Siyasal Ontoloji Meclîsa Tırkon ù HDP Dost û Neyare Kordon Komo? 1 Mayıs Kürtlere Bir Taht Birde Taç Lazım! Hoş Geldin! Kürdistan Aydınlar İnsiyatifi 'Mayflower Sözleşmesi' Ve Kürdistan Meselesi 'Biz İslam kardeşiyiz' Öyle mi? Muhammed’i öldürdüler, İslam’ı Zehirlediler! Psikolojik Kürtler! Kürdistan Haktır Ve Nurunu Tamamlayacak! Amed’in Dört Minaresini ve Onun Elçisini vurdular! Kürtlerin İslam’la Eşekleştirilmesi! Terör ve Kürdistan Ahmet Taşgetiren’e Cevap! Kürt Hizbullah’ın Siyasal Anatomisi-1 'Kara ve Deniz' Diyalektiği Ve Müslüman Halklar Meselesi Kürdistan Meselesine Sosyal Bilimler Metodolojisiyle Bakmak Kürt Milletinin Tipolojik Anatomisi Kürtler Kendi Topraklarının Hükümdarı Olmak İstiyor! Kürdistani Mücadelede, Vatan ve Millet Sevgisi Siyasal Egemenlik Savaşla Başlar, Barış Müzakeresiyle Paylaşılır! Milletlerin Siyasal Egemenlik ve Kardeşlik Hukuku Aynı Şey mi? Sevgili Kürdistanlı genç kardeşlerim! Modern Ulus Devlet Temelinde Kürdistan’ın Siyasal Egemenlik Hakkı Milletlerin Ontolojik Sosyolojileri ve Kürdistan Milleti Kürdistan Bağlamında Millet-Milliyet ve Milliyetçilik Meselesi Kerkük’ün zaferi, Kürdistan’ın zaferidir! Yeryüzünde ancak köleler devletsiz yaşar Medine Vesikası ve Kürdistan Meselesi
x