Tunceli bölgesinde gelen mekanize Tugayın konuşlandığı bu bina ordunun ikinci taktik merkez binasıydı. Bu binada bulunan Tugayın ilk bombalamada tümüyle imha edildiği belirtiliyor. Dolayısıyla Türk basının belirtiği gibi öldürülenler 33 değil, 57 asker kesin ve bilanço dahada ağırdır. Çünkü çevreye çok sayıda ceset parçların saçıldığı ve halen enkâz altında cenazelerin olduğu belirtiliyor. Keza yüzlerce yaralının olduğu söyleniyor. Ayrıca öldürülen SMO, mensupları sayılmıyor. Bu ağır darbe karşısında söyleyecek sözü kalmamış olan Erdoğan, suskunluğa gömülmüs gibi görünüyor.
Türkiye'nin, Kuzey Kürdistan ile Batı Kürdistan arasına pro-türk bir islami kuşak oluşturma planını uygulamak için Suriye masasında yer alma savaşını veriyor. Ankara bu vekalet savaşını IŞİD, Heyet Tahrir El Şam, (HTŞ, El Nusra) Suriye milli ordusu (SMO) üzerinde yürütüyor. Çünkü Erdoğan, İdlib cihatçıların yönetiminde kalırsa ilerde Türkiye'nin 83'üncü vilayeti olacağını ve her iki yakada yoğun olan Kürd nüfusunu dengeleyeceğine inandırılmış. O nedenle Suriye ve Batı Kürdistan işgali İdlib, Efrin özgülünde bir kör düğüme dönüşmüş. Aslınd Erdoğan'da biliyorki, Halep'ten sonraki alanların ve İdlib çevresinin Esad rejimin kontrolüne geçmesi, Astana anlaşmasının Türkiye üzerinde rejim muhalifleri ve cihatçı grupları tasfiye etme planıdır.
Moskova ve Tahran, her fırsatta ''Türkiye Astana anlaşmasına bağlı kalmalı, Erdoğan verdiği sözünden durmalıdır'' açıklaması bu mutabakata dayanıyor. Türkiye, Rusya ve İran'a, Rojava'yı (Batı Kürdistan) Suriye merkezi yapısı içinde tutma, siyasi statü tanımama ve Kürd direnişçilerini tasfiye etme karşılığında denetimindeki ÖSO, şimdi Suriye Milli Ordusu ve HTŞ'de dahil muhalefeti, cihatçı grupları, Astana anlaşması çerçevesinde silahsızlandıracağı ve daha sonra işlevsizleştirme, dağıtma sözünü vermiş. O nedenle Tuzağa düşürüldüklerini tartışan bir çok cihatçı grup, Ankara'nın kendilerini kullanma politikasından dolayı Türkiye savaş açarlarsa şaşırmayın.
Türkiye'nin, Suriye ordusunun aldığı topraklardan Şubat ayı sonuna kadar geri çekilmediği takdirde askeri güçle bölgeden çıkartacağını belirtmesi iç kamuoyu için bir aldatma ve boş bir tehdit salvosu olsada Rusya, Suriye için ıskalanmayacak bir provokasyon olarak okundu.Türkiye, Rusya ve İran'ın desteğinde olan Esad güçlerine karşı NATO veya ABD'nin kesin onayını, yardımını almadan, (ki çok zor görünüyor) asla fiili bir savaşa kalkışamaz. Batı Kürdistan Savunma Birlikleri, YPG'ye karşı bile Rusya veya ABD'nin onayını almadan işgale kalkışmayan Türk devleti, Rusya'ya savaş mı açacak?
Kaldi ki Türkiye herhangi bir devletle fiili bir savaşı sürdürebilecek ve savaş stratejisiyle yönetilebilecek bir ordu kurmaylığına sahip değildir. Sadat çetesinin terfi edildiği ve cihatçı, mafiya grupların rant için cirit attığı Türk ordusu düzenli bir orduya karşı savaş yürütemez.
Kimsenin kimseye güvenmediği ve herkesin birbirini savaş alanlarına, sınır bölgelerine yollamakla tehdit ettiği ve bol maaşlı, torpillilerin açları ve fakir, fukara çocuklarını karın tokluğuna vatan, millet, şehit yalanlarıyla yönettiği bir ordu sadece Kürdler gibi devletsiz, ordusuz halklara karşı savasabilir. Türkiye'nin tek kurmayı Recep Tayyip Erdoğan'ın, onsekiz yıllık icraatı ve dokuz yıllık Suriye, Rojava işgal savaşından nereden nereye geldiği ortadadır.
Özcesi Ankara'nın kibleyi Moskova'dan Washington'a çevirme taktiği Batı nezdinde inandırıcı bulunmamakla birlikte kullanılmayacağı anlamına gelmiyor. Türkiye'nin son beş yılda Suriye ve Libya politikasında Rusya ile görüntü vermesi emperyalist rekabet gereği sonuçları bir şekilde yaşanacaktır. Türkiye'nin, Suriye çıkmazı ve askeri noktalarının 27 Şubat akşamında İdlib'de ağır bombardıman altına alınması nedeniyle yeniden yönünü Avrasyadan Batı'ya dönmesi ve üç haftada üç defa Putin'e heyet göndemesi ve ABD ile Rusya'ya santaj yapma taktiği Putin cephesinde bir karşılık bulmadı.
Çünkü Türkiye'nin, Rusya ile S-400 ve Türkakım proje anlaşması, keza Suriye ve Libya'da Rusya karşısında hiçbir alternatifinin kalmamış olması Rusya'ya rica minet tutumuyla ilişkileri sürdürmeye mahkum olmuştur. Şu ironiye bakın; Batı Kürdistan sınır bölgesini Türkiye ve islamcı çetelerinin işgaline açan Rusya, bügün Suriye hava sahasında Türkiye adım attırmıyor. Putin, Suriye İdlib'deki Türk askeri üslerini bombalatmasına rağmen Erdoğan'ın randevu talebebinden kurtulmuyor. İşte güç olmak böyle bir şeydir !
Ankara'nin Moskova'ya geri adım attırmak için NATO ve ABD 'den destek talabinde bulunması karsılıksız kaldı. ABD ve Batı ülkeleri Türk devletinin Suriye, Batı Kürdsitan işgalini binaen cihatçı terör gruplarını sevk ve idare etmesi, onlarla birlikte Batı ve Kürdlere karşı savaşması, Suriye sığınmacılarını öteden beri Batıya karşı bir şantaj biçiminde kullanması ve Rusya ile S-400 alış verışı içine girmesini çıkarlarına bir saldırı olarak kabul ediyor. Türkiye'nin yeniden Rusya geri adım attırmak için ABD'ye el açması, NATO yalvarışı ve orduyu bölgeye sürerek fiili savaş tehdidinde bulunması başından belli yenilginin sonucunu değiştirmeyecektir. Çünkü havadan ve karadan Türk ordusunu ve bağlı cihatçı ortaklarını bombalayan Suriye'nin arkasında İran ve Rusya duruyor.
Türkiye, Rusya ile İdlib krizinden sonra yeniden ABD'ye çarketmesi, Rusya desteğinde ilerleyen rejim güçlerini durdurma amacıyla sınıra yığınak yapma hamlesi ve fiili savaşa hazırlık taktiği Rusya, İran ve Suriye için hiçbir caydırıcılığı olmayacaktır. Rusya, Suriye hava sahasını Türk uçaklarına, helikopterlerine tamamiyle kapatmıştır. Ayrıca Rusya savunma Bakanı, cihatçı terör grupları, Türk askerlerin uniformalarını giymiş ve Türkiye'nin NATO'ya ait ağır silahlarını ve bütün zırhlı araçlarını ordu subaylarıyla birlikte kullanıyor açıklamasında bulunması dikkate değer bir belirlemedir. O nedenle NATO, Türk ordusunun yıllardır silahli cihatçı gruplarla hertürlü karanlık ilişki içinde olmasını sesizlik içinde izlemesi ve Türkiye üzerinden onları sevk ve idare etmede pay sahibi değilse sesizliğini bozmalıdır.
Türkiye S-400 leri almakla Rusya'yı arkalayacağını, Suriye için Rusya ve İran'a verdiği taahhütlere es geçileceğine inandı. Oysa Putin, ABD ve Batıya askeri ekonomik olarak gübekten bağlı olan ve Avarasya cephesiyle ciddi bir ekonomik ve askeri isbirliği bulunmayan Türkiye ile bölge ve genel çıkarlar bazında uzun bir müttefik olunmayacağı muhasebesini yapmıştı. Erdoğan rejimi, üç milyara mal olan ve aktive edilmesi için Rus teknisiyenlerine ihtiyaç duyan S-400 projesiyle Rusya'ya bağlanınca, Moskova yönetimini kendine bağladığını zanetti. Türkiye son İdlib saldırısıyla Rusya'dan unutamayacağı bir ders aldı. Ankara, öyle bir şamar yediki kendine gelir gelmez Putin'den randevu talebinde bulundu. Erdoğan bundan sonra Rusya'ya ''bir gece ansızın gelebiliriz'' şarkısını Kürdlere söylediği rahatlıkta söylemeyeceğini anlamış olmalıdır.
Sonuç olarak Putin Erdoğan'ın silahlı cihatçılarla işbirliğini kullanarak 2016'ya kadar kontrol dışı olan ve cihatçıların kalesi kabul edilen Helep ve çevresini Cerablus, Ezaz ve Efrin gibi Batı Kürdistan sınır bölgesini Türk işgaline açma karşılığında kontrölüne almıştı. Böylece Türkiye' ve cihatçıların elinde bulunan önemli bir kozu devre dışı bırakmıştı. O nedenle Halep'in düşmesi Erdoğan ve cihatçlar için ağır bir darbe olmuştu. 2019'un ilk aylarından bu yana Türkiye ve kontrölündeki islamcı grupların işgal ettiği alan bir hayli daraldı. Ankara rejimi, içerde özellikle Kürdlere karşı kullandığı bu cihatçıları, 2016’daki sınır ötesi operasyonlardada kullanmıştı. Benzer grupları Sadat timleriyle birlikte Libya operasyonlarından Hefter güçlerine karşıda kullanıyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.