İki yüzlülük zayıflıktan kaynaklıdır. Zayıf sınıf, zayıf karakter, zayıf bilinç, zayıf etik, zayıf yaşayış, zayıf iktisadi durum, zayıf eğitim vs. uzatılabilir.
Etrafınıza bakarsınız ki, hayat sürekli bir ikiyüzlülükten başka bir şey olmadığını söylemek ister gibidir caddeler, sohbetler ve ticari işleyiş!
Fikret Başkaya, bunun sebebini modernleşme ve modernlik arasındaki farklılıktan arar.
Besim F. Delaloğlu ise Türkiye ve benzeri ülkelerde "modernleşme var, modernlik yok" diye belirler.
Modernleşmenin arkasında sosyoloji değil, siyaset var. Başka bir ifade ile Modernleşme projesinde, toplum değil, devlet var ve devletin ihtiyaçları üzerine inşa olunan siyaset var...
Modernleşmenin burjuvazisi de toplumsal olmaktan çok siyasi bir burjuvazidir. Aslında böylesine yaratılan bir burjuvazi tam anlamıyla bir sınıf bile sayılmazsa yeridir.
Ama kendini imtiyazlı bir sınıf sanıyor.
Zira Türk burjuvazisi devşirmedir. Mali hazinesi, Türk olmayanlardan alıkonulan servettir.
Aslında modern olmayan, ama "modern gibi" olmaya çalışan "modernleşmeci" bir "sınıf". Bunu "modern olma tutkusu" ile modern olmayı yanıltan önemli bir engel olarak değerlendirmek yanlış olmaz.
Zira sınıf olgusu sırf para kasasındaki cari durum, banka hesabı, fabrika sayısı, çalıştırdığı işçi yoğunluğu ile de izah edilemez. Ekonomik düzeyin yanında sınıf olabilmesi için, sınıf kültürü, yaşayışı, evrensel anlayışı, dünyayı kavrayışı ve yönetici olarak sınıfını idare eder organizasyon ve geniş ufku yakalaması da gerekir.
Modernlik tanımına uygun oluşan iktidarlar, sorunları kar, zarar, gelecek toplum ile ekonomik pazar ve maddi güven açısından da yaklaşır, çözümler üretir.
Yaşanan savaş, iktidar ile sınıflar açısında çıkan sesler mukayese edildiğinde, normal bir sınıf şekillenmemiştir.
Burjuvazi açısında, Kürt ulus sorununun çözülmesi, pazarın açılması açısında zorunludur!
Özdemir Sabancı ve Üzeyir Garih'nin öldürülmeleri, burjuva sınıf açısından Kürt sorununa "çözüm" dedikleri için tasfiye oldukları, bu konuda önemli verilerdir. Dünyada, sosyal bilimler alanında, entelektüel çalışmalarda, millileşme, milliyetçilik, modernlik ve modernleşme arasındaki güçlü ilişkiyi analiz eden çokça çalışmaların olduğu bilinir. Bu hususları Türk milliyetçiliğindeki zayıflığın kendini şovenizm, faşizm ve bürokratik diktatörlükte güçlü kılarak, Yakın Doğudaki millet ve milliyetlere jenosidal tarzda dayatan bir modernleşmenin kurbanı olmuş Ermeniler, Pontuslar, Grekler, Kürtler, Lazlar ve Türk ile Müslüman olmayan umumi diğer azınlıklar olduğunu biliyoruz.
Bu sorunların entelektüel bir bakış ile ele alınmasının zarureti açıktır.
Aynı şekilde, sömürge ve jenosid politikalara tabii tutulan ve bu siyasi konumu gereği "burjuvazisi olmayan ya da yok denecek düzeyde" olan Kürt toplumsal ve siyasal yapılarının da kendini gözden geçirmesi gerekmez mi!?
Şimdi Yakın Doğu'da çok özgün durumlar var. Bunları bütünlüklü çözerek bilim ve siyasette yol almak mümkün olur.
Eski bilinç, eski bakış ve eski yaklaşımlar bizi ilerletmiyor. Bunları yeniden ele almak zorunlu olmuştur.
Bu husus, politikadan günlük yaşama kadar bizi derinden etkiliyor.
.....
Şimdi bu zayıflıktan hareketle, güncel bir konuya da not düşmek isterim;
Milletlerin tarihinde tekerrürler fazlasıyla tezahür olur.
Mesela Rusya, hep kendi çatışmasında, akrep misali, krize düştüğünde kendini sokan bir geçmişe sahip.
Ukrayna sorununu şiddet ile eşgüdümlü tırmandırdı.
Bu tırmanışla tüm zayıflıkları, zaafları kendini açığa vurdu.
Putin'in KGB tecrübeleri bu işin üstesinden gelemeyecek gibi.
İnsanlık yaşayan bir tarihtir. Tarih tüm zamanlarda dönüp içini temizleyerek gider...
Tarih içini temizlerken, diktatörler mütemadiyen onu kirletmek için b.k yutarak, cinayet işleyerek, mahpushaneler doldurarak, işlerin üstesinden gelmeye çalışır. Bu milletleşmenin modernleşmenin, kültürel alt yapısının siyasete yansımış, alt milli kotlardan başka bir şey değildir.
Putin bu halde iken, Kürtlere gün daha bir aydınlık doğuyor, karanlığı daha ciddi yarıyor.
Eğer Kürtler kutsal güneşin önünü, kendi alışık elleriyle kapatmazsa güneş daha özgür doğacak parçalanmış ülke ve milletimize.
Güneyde diplomasi trafiği hızlandı. Umarım Özdemir Paşa, Şeyh Mahmud ve İngilizler arasında yaşananlar bu trafikte, Kürtler olarak çıkmaya, yol almaya ders olur.
Şimdi Bağdad, Şam, Ankara, Tahran, Hewlêr, Hesekê trafiğinde çok sayıda yeşil, kırmızı plakalı arabalar konvoy halinde. Parti parti, aşiret aşiret, lider lider, mahalle mahalle eski tarz diplomasi yapıyor (Ki bu Kürtler için millet olarak hoş bir görüntü olmadığı, sonuç getirmediği de tarihten bilinir. Ama bu zayıflık kendini tekrarlıyor.). Dışişleri, İçişleri, istihbarat vs. görevlileri, yardımcıları yetmiyor, bizzat kendileri de dahil oluyor.
Kürtlerin tek ordu olmasını isteyen, çözüme en yakın durandır.
Kürtler çok dağınık duruyor. Bu modernlik ve modernleşme zayıflığından kaynaklanıyor.
Bu dağınıklığın kendilerine iyi gelmediği tarihten sabittir.
Bilinsin ki başkasının tavına gelen tarihi de tavayı da pis eder...
Şimdi vebal daha ağır.
Ama umutvar olanlar da boş değil...
Modern sosyolojiyi arkalıyarak, modern siyaseti izlemek farz olmuştur. Aksi halde emekler ziyan olur...
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.