25 Eylül’de yapılacak Güney Kürdistan bağımsızlık referandumunu Bağdat tanımayacağını açıklasa da, söz konusu referandum Irak siyasi tarihine geçecek ikinci referandum olacak.
İlk referandum, Birinci Dünya Savaşı’nda Britanya Krallığı’nın bölgeyi işgal etmesi ve Irak adında kraliyetle yönetilecek manda bir devlet kurup, tahta aday gösterdiği Faysal bin Hüseyin bin Ali el-Haşimi için 1921’de yapılmıştı. Daha önce Suriye Kralı olan Faysal, 1920 Sevr anlaşmasıyla Fransa’nın Suriye ve Lübnan’ı işgali ardından krallığı elinden alınmış ve Suriye’den ayrılmak zorunda bırakılmıştı.
Fransızların vazgeçtikleri devrik Arap Kralı’nı Irak için uygun bulan İngilizler, Mart 1921’de Bağdat’a getirdikleri Faysal için bir referandum yaptırdılar. İngiliz emperyalistleri ve yerel iş birlikçileriyle çatışan başta Kürtler olmak üzere, Şiiler ve diğer etnik kimlikler referandumu boykot ettiler. Göstermelik olsa da Irak siyasi tarihinde ilk referandum bu vesileyle gerçekleşmiş ve Faysal Bin Hüseyin de Irak Kralı ilan edilmiş oldu.
2005 Irak Anayasası’nda 140. Madde ile kararlaştırılan ve Kürdistan’ın coğrafi sınırları içinde kalan, ama Kürdistan hükümetinin idaresine verilmeyen, Kerkük, Ninova ve Hanekin başta olmak üzere, bu bölgelerin statüsü en geç 2007 sonuna kadar yapılacak referandumla belirlenecekti. Referandumun Kürdistan’ın lehine sonuçlanacağını hesap eden Bağdat, belirtilen tarihte referandumu gerçekleştirmediği gibi, yeni bir tarih de tespit etmedi. Irak siyasi tarihinde anayasada belirtilen ikinci referandum bu vesileyle yapılmadı.
2007’den günümüze Kürdistan federe hükümeti, hem 140. Madde’nin hayata geçirilmesi hem de Kürdistan’ın bağımsızlığının referandum götürülmesi için hukuki ve siyasi bir süreç başlattı.
Bu bağlamda Kürdistan Parlamentosu, referanduma gidiş yolunu açan "Seçim ve Referandum Yüksek Kurulu” yasasını 23 Temmuz 2014’te oy birliğiyle kabul etti. Bugün bağımsızlık referandumuna itirazları olan gerek Goran gerekse İslami Topluluk (Komel) de yasanın lehinde oy kullandılar. Bu yasa ile Kürdistan’da yapılması öngörülen tüm seçim ve referandumlardan sorumlu organın “Seçim ve Referandum Yüksek Kurulu” olduğu parlamento kararı ve Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani’nin 31 Ağustos 2014’te yasayı onayıyla yürürlüğe girmiş oldu.
Ayrıca 7 Haziran’da Mesud Barzani başkanlığında sadece Goran ve Komel’in katılmadığı siyasi partilerle yapılan toplantıda, bağımsızlık referandumu ile başkanlık ve parlamento seçimleri kararı alındı. Siyasi partiler dışında "Seçim ve Referandum Yüksek Kurulu” bu toplantıya katılan tek resmi idari kurum oldu.
Bağdat, “Seçim Yüksek Kurumu”na ayrıca referandum yetkisi verilmesini, uygulanmayan 140. Madde’nin hayata geçirilmesi ve Kürdistan’ın bağımsızlığının halk oylamasına sunulması için yapıldığını biliyordu. Irak Anayasası’na göre federe bölge kararları anayasayla çelişmediği takdirde bağlayıcılığı güvence altına alınmıştır. Kürdistan Parlamentosu’nun “Seçim ve Referandum Yüksek Kurulu” yasasının anayasaya aykırılığına ilişkin Bağdat’ın bir itirazı olmadı. Bu bir anlamda Kürtlerin referandum haklarının teyidi anlamına geldi.
Anayasayı ihlal eden Erbil mi Bağdat mı?
Irak Anayasası, federe bölgeler ve ahalisini bağlayıcı kararlarda referanduma başvurmalarını güvence altına alan ve teşvik eden ademi merkeziyetçi bir niteliğe sahiptir. Irak Başbakanı Haydar Abadi’nin, Kürdistan'ın bağımsızlık referandumuna ilişkin yaptığı açıklamada “Anayasamızda tek taraflı referandum yapma ve ayrılma yetkisi yok. Kürdistan Bölgesi'ndeki referandum yasal değil ve bunu tanımayacağız” açıklaması, Irak Anayasası’nda yer alan referandum hakkına ilişkin birçok madde ile çelişmekle birlikte, doğru da değildir.
Irak Anayasası’nda federe bölgelerin Irak’tan ayrılma şartlarını düzenleyen hiçbir madde bulunmamaktadır. Buna karşın federe bölgelere ve bölge vilayetlerine tek taraflı referandum yetkisi anayasada verilmiştir. Irak Anayasası’nda ayrılma hakkının kullanımına ve hayata geçirilmesine ilişkin bir madde veya tanımla olmadığı için geçerli olan, devreye giren evrensel hukuk ve haklardır.
Kürtler, evrensel hukuku devreye sokmadan önce Bağdat ile istişare yaparak referanduma gitmeyi her defasında dile getirmişlerdir. Bu açıdan Kürt tarafının “tek taraflı” adımı söz konusu değildir. Sorun, Bağdat’ın müzakere masasına oturmamasıdır.
Siyasi literatürde “Yazılı Olmayan Özgürlükler Anayasası” diye adlandırılan ve yerel anayasada muğlak, belirtilmeyen haklar ve özgürlükler bu “evrensel anayasaya” atıfta bulunularak çözüme gidilir. Uluslararası toplum bu prensibe dayanarak Kürdistan bağımsızlık referandumunun Irak Anayasası’na aykırılığına veya uygunluğuna bakarak karar vermemektedir. Tersine, uluslararası toplum genel demokratik temayüller ve meşruiyet üzerinden Kürtlerin referanduma hakları olduğu ve bu karara saygı duyduklarını beyan ediyorlar.
Tartışma konusu, referandumdan çıkacak “evet” sonucunun hayata geçmesi durumunda, bölgedeki güvenlik ve siyasi ortamın zamanlama açısından uygun olmadığına dairdir. Elbette bu kimin hangi politik saiklerle referanduma yaklaştığı ile ilgili bir bakış açısıdır.
Irak Anayasası bağlamında konumuza geri dönersek, Başbakan Abadi’nin söylediğinin tersine Irak Anayasası’nda “tek taraflı” referandum yapma yetkisi birçok konuda yasal güvence altın alınmıştır. Bu açıdan Irak Başbakan’ın söylemi hukuki değil, siyasi ve dar bir söylemdir.
Örneğin; Irak Anayasa’nın 4. Maddesinin 5. Paragrafı: “Bir bölge veya vilayette yaşayan ahalinin düzenlenecek bir referandumda çoğunlukla karar vermesi halinde herhangi bir yerel dil ek resmi dil olarak kabul edilir.” maddesi.
Yine Anayasa’nın 119. Maddesinde “Bir veya daha fazla sayıda vilayetin, aşağıdaki belirtildiği şekilde talep gelmesi durumunda referandumla bir bölge oluşturması mümkündür.”
“1- Bölge oluşturmak isteyen vilayet meclislerinden her birinin üyelerinin 1/3’inin talebi üzerine.”
“2- Bölge oluşturmak isteyen vilayetlerdeki seçmenlerin 1/10’in talebi üzerine.”
Söz konusu anayasa maddeleri Irak Başbakanı Haydar Abadi’nin yaklaşımını tekzip eden örneklerdir ve görüldüğü üzere referanduma gitme yetkisi “bölge ahalisine” verilmiştir. Bu açıdan Bağdat’ın referandumu tanımıyorum demesi, 140. Madde ve Kürdistan’ın %17’lik bütçesinin tırpanlanması gibi bir kez daha anayasanın Bağdat tarafından ihlali anlamına gelmektedir.
Irak Anayasası açısından bağımsızlık referandumunun hukuki boyutu Kürdistan’ın lehinedir. Bu hak Çekoslovakya örneğinde olduğu gibi referanduma gidilmeden de uygulanabilirdi. Fakat Bağdat bu ölçekte siyasi kültüre ve olgunluğa sahip olmadığı için, süreci yokuşa sürerek gerginlik siyaseti izlemektedir. Böylece Ankara ve Tahran’ın da desteğiyle, uluslararası toplumu referandumun zamanı değil çizgisinde tutmaya çabalamaktadır.
Öte yandan Irak’ta federe sistem sorunsuz işleseydi, Erbil ile Bağdat arasında hiçbir ihtilaf olmasaydı, Kürtlerin ayrılma, kendi geleceklerini belirleme hakları ortadan kalkar mıydı?
Hayır, kalkmazdı!
Çekler ile Slovaklar arasında ihtilaflar vardı da ondan dolayı mı ayrıldılar?
Hayır!
Bölünen ve birleşen iki Almanya, ayrışan Çekoslovakya, dağılan Yugoslavya ile Sovyetler Birliği zorunlu federal birliklerin çöküşü, halkların iradesine rağmen çizilen suni sınırların geçersiz olduğuna dair pratiklerdir. Irak da tarihsel ve politik olarak bu kategoridedir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.