Yıl 2010, Bir kitap yayınlamıştım. Kapağında Kürt bayrağı vardı ve kitap Kürtçe idi.
Kadıköy Basın Savcısı "bölücülük propagandası" diye soruşturma açmıştı.
İfade vermeye, Avukatım Ümit Timuçin ile gitmiştim.
Savcı kitap kapağını göstererek sorgulamaya başladı....
- Bu resim ne?
- Kürdistan bayrağı...
- Yasak olduğunu, bunu göstermenin bölücülük olduğunu bilmiyor musun?
- Yasaklamak, Kürt halkının özgürlüğünü yasaklamaktır. Bu Bayrak Kürt ve Kürdistan halkının birliğinin ve özgürlüğünün simgesidir, sembolüdür. Bu nedenle bu bayrağa karşı olanlar bölücülük yapıyor.
- Nasıl olur?
- Savcı bey, ben Pêrî yayınlarının sahibiyim. Yayınevini simgeleyen bir de logosu var. Kişilerin, firmaların, derneklerin, sivil toplum kuruluşlarının logoları olur. Orduların forsu flaması olur, millet ve ülkelerin de birliğini, beraberliğini ve özgürlüğünü simgeleyen bayrakları olur. Bunun karşısında olmak marazidir, yanlıştır.
Bu savunmanın ardında iki üç yıl duruşmalara gidip geldim. Sonuçta basın davalarının şartlı ertelenmeleri üzerine dava düştü.
Bu yıl, İstanbul ve Ankara'da Kürt Bayrağını Türk devleti astı.
Kerkük’te seçim hazırlıkları yapan, sınırlar konusunda Irak merkezî yönetimi ile konsensüs sağlayan güney Kürdistan yönetimi, Kerkük'ün her tarafına Kürdistan bayraklarını aşmış bulundu. Türkiye buna itiraz ediyor, istemiyor.
PKK- PYD'de hiçbir yerde bu bayrağı istemiyor... Neden?
Bu es geçilemeyecek kadar ciddi bir tutum değil mi?
Irak’ın kabul ettiğini, PKK neden kabul etmiyor?
Burada bir marazi yok mu?
Şimdi Hemrin dağından, Hewice'den, Maxmur’dan, Şengal'den, Telaftar’a Haşdî Şabî ile PKK konumlanması iç içe duruyor. PKK Haşdî Şabî ile birlik, ancak Kürt birliğini dillendiriyor, ama sahada dışındaki herkese "hain" diyor. Nasıl bir şey!?
Haşdî Şabî flamasını, İran, Irak, Suriye ve Türk bayrakları "ortak bayrak" oluyor da, bu Kürdistan bayrağına neden karşı duruluyor?
Kürtlere bu soruyu sormam, bana eziyet gibi geliyor...
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.