Bu konular hakkında çok yazılıp çizildi. Bu satırların yazarı da defalarca yazmıştı. Güncelliği nedeniyle toplumun gündemine sunulan "Topal Osman'ın itibarının iade edilmesi" yönünde İYİ Partinin faşist lideri ve Asena lakaplı Meral Akşener'in böyle bir duruma cesaret etmesi onun ve partisinin ırkçı karakterini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Fiiliyatta zaten bu katilin itibarı iade edilmiş durumda. Heykeli Giresun'un işlek meydanında duruyor. Şimdi devlet olmanın ne olduğunu bir kez daha hatırlatalım. 1. Meclisin Ana muhalefet liderinin taammüden öldürülmesi ile suçlanıp idama mahkûm edilmiş bir kişinin, çatışmada öldürüldükten sonra kafasının gövdesinden ayrılması neticesi, infazının gerçekleşmesi için cesedin ayaklarıyla meclisin önünde asılarak vatandaşlara teşhir edilmiş bir kişidir Topal Osman. Böyle bir mahkeme kararı almış ve bu kararı uygulamış bir devletin, egemenliği altındaki bir ilde kanun önünde suçu sabit olmuş bir kişinin heykeli dikilebilir mi? Acaba dünyada bunun başka örnekleri var mıdır?
Peki kimdir bu topal Osman? Kişiliği ve işlediği suçları saymak, bir makalenin kapsamını fersah fersah aşan bir durumdur. Biz onunla özdeşleşmiş, dahil olduğu ve çok dikkat çekici tetikçiliğini katliamlarını ve yağmacı bazı suçlarını sayalım. 1. Dünya savaşında Osmanlının yıkılıp, imparatorluğun merkezi coğrafyasında, Avrupa'da eğitim görmüş aşırı milliyetçi askeri ve sivil bürokratik kesim (İttihatçıların devamı Mustafa Kemal ve arkadaşları) Ankara'yı merkez alarak önemli bir güç haline gelmesiyle başladı. 1. Kurucu meclis, bu topraklarda yaşayan bütün etnik ve inanç toplumlarının Ademi-Merkeziyetçi siyasi temsilini öngörüyordu. Topal Osman'ın adı 1921 de Koçgiri Alevi Kürtlerinin Alişan ve Alişer beylerin liderliğinde dayatılan tekçiliğe karşı başlayan isyanda görüyoruz. Hapishanelerde ne kadar tecavüzcü, katil ve kötü adam varsa hepsini çıkartarak onlardan bir çete oluşturur. Paramiliter bir güç olarak Koçgiri'de tecavüz, talan ve yağmalar başlar. Namı Ankara'ya kadar gidince, Mustafa Kemal tarafından meclisi koruyan muhafız alayının başına getirilir.
Topal Osman’ın adını, Bakü'de kongresini tamamlayan TKP’nin genel sekreteri Mustafa Suphi ve arkadaşlarının ülkeye dönüş hazırlıklarında da onu devrede görüyoruz. Bizzat Mustafa Kemal tarafından görevlendirilen Topal Osman'dan bu dönüşün engellenmesi isteniyor. Trabzon limanında amele başı olan Kâhya Yahya vasıtasıyla TKP’liler bir tekne ile denize açılarak orada hepsi boğdurulur. Sadece Suphi'nin Rus kökenli eşini canlı alarak, bu talihsiz kadını bir seks kölesi olarak yıllarca kullanacaklardı. Sonraki TKP yöneticilerinin kendi liderleri ve yoldaşlarının katletme kararını vermiş rejimi destekleyerek Dersimdeki katliamı dünyaya haklı ve meşru gösterecek, katliamcılara bir de "ilerici" payesi vereceklerdi. Türkiye de sol hiçbir zaman evrensel anlamda bir sol olamadı. Sol maskesi altında hep Kemalist ideolojiyi savundular. Savunmaya da devam ediyorlar. Taze canlı bir örnek. 6-7 Eylül 1955 yılında İstanbul'da Gayrimüslimlere ve mallarına yapılan yağma ve katliamların yıldönümünde TİP'in açıklamalarına bir bakın. "6-7 Eylül’de yurttaşlarımıza gerçekleştirilen saldırı, çıkarları için halkları birbirine düşman eden egemenlerin ekmeğine yağ süren bir utanç sayfasıydı." Soralım, okuyucu olarak bu açıklamalardan ne anladınız? Kimdir bu vatandaşlar? Kimler ve neden saldırmış? Bilmeyen de sanır ki komşu ülkelerden birileri gelip adı-sanı meçhul vatandaşlara saldırmış. Düşünebiliyor musunuz? İşçilerin içinde yer almadıkları "işçi partisi" Her gün coplanan, aşağılanan yoksul Kürt kadınlarının sırtından parlamentoya taşınmış ve orada temsil edilen bir parti. Kürtlere bu onursuzluğu yaşatan Kürt Kemalist politikacıları utansın. Utanacak yüzleri varsa.
Her şeyin bir ilki ve sonu vardır. Topal Osman ve onu tetikçi olarak kullanan rejimin kırılma noktasına gelelim. O dönemin şartlarında demokratik bir yönetim isteyen liberal politikacı Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Beyin birkaç gün ortadan kaybolması ve cesedinin bulunması, mecliste büyük bir tepkiye neden olmuştu. Bu tepki karşısında geri adım atan Mutafa Kemal, Topal Osman'ı gözden çıkarmış, her yerde ölü veya diri yakalanması emri çıkartılmıştı. Bu eylemleri dolayısıyla kendisinin kollanıp korunacağı konusunda sözler alan Topal, harcandığını anlayınca Mustafa Kemal'in kaldığı Çankaya köşküne adamlarıyla bir baskın yapar. Bu durumun olacağını sezen Mustafa Kemal köşkü terk ederek Rauf beyin evine sığınır. Çankaya sırtlarında kıstırılan Topal Osman sağ olarak ele geçirilmiş, konuşmaması için muhafız alayı komutanı olan İsmail Hakkı Tekçe tarafından başı gövdesinden ayırarak öldürecekti. Mustafa Kemal'in başını epeyce ağırtan Ali Şükrü Beyi cinayeti böylece örtbas edildi. Gerçek azmettiricileri ortaya çıkmadı. Her zaman olduğu gibi.
Bu ülkede müesses nizamın destekçileri, bazı katillere kahramanlık payesi biçiyorlar. Bir kadın başbakan (Tansu Çiller) 7 insanın katledilmesinde parmağı olduğu yönünde yargı kararı, olan, tehdit, şantaj, adam kaçırma ve öldürme de aranan bir katil için (Abdullah Çatlı) "Devlet adına kurşun atan da yiyende şereflidir" demişti. Hiç kim se çıkıp, "bir katile nasıl kahraman dersiniz?" diyememişti. Devlet adına, devletin resmi kolluk kuvvetleri, yasal çerçeve içinde silah kullanma yetkisi vardır. Bunun dışında silah kullanıp insanlın ölümüne neden olanlara katil denir. Başka bir ülkede bir başbakan bu sözlerinden dolayı bir saniye bile o koltukta duramaz. Ama burası Türkiye. Sadece İYİ parti başkanı mı katillere arka çıkıyor? Hayır. Yüzüne demokratlık maskesi takmış İstanbul Büyük şehir belediye başkanı Ekrem İmamoğlu bir konuşmasında "Ben Topal Osman'ın torunuyum" demişti. Binlerce insanın katledilmesine gönüllü katılmış, kadınlarına tecavüz etmiş, yağma ve talan yapmış katliamcı biriyle övünerek " onun torunuyum" demesi, o kişi gerçekten demokrat olabilir mi? Bu belediye başkanı zat bir gerçeği daha ağzından kaçırmıştı. 1453 yılında Konstantinopolis'i(İstanbul) işgal edilen tarih olan 29 mayısta muhafazakâr Neo- Osmanlıcılardan geri kalmamak için Surlara işgal bayrağını diken Ulubatlı Hasan'a methiyeler düzmesi, bilinçaltı, fetihçi ve işgalci niyetini ortaya koymuştur. Evet tarihte bir sürü savaşlar, katliamlar ve yürek yakan barbarlıklar vuku bulmuştur. Bunların tarihte kalması lazım. Kimse Türklere 21. yy da haydi siz Orta Asya’dan geldiniz, oraya geri dönün" diyemez. Sorun şu: Bu durumları 21. yy da hala bir kutlama vesilesi yapmak "Gücümüz yeterse yine yaparız" ırkçılığı yatar. Ya "uluslararası büyük komünist şair" yalanına ne dersiniz. Evet Nazım Hikmet Ran'dan bahsediyoruz. Her tarafından fetih ve şovenizm fışkıran "kuvai milliye destanı" ve "davet" şiirinde, "Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim." Peki bu memleket nasıl sizin olmuştu büyük büyük komünist? Komünist ve demokratı böyle olduklarına göre sıradan vatandaşı varsın siz düşünün.
Asıl sorgulanması gereken kesim, mağdur edilmiş toplumların aydınları ve siyasetçileri. Hele Kürtlerin haklarını savunduğunu iddia eden silahlı ve silahsız siyasetçilerinin basiretsizliğini görünce donup kalıyorsunuz. Önemli bir seçimi geride bıraktık. Binde bilmem kaçlık oyu ile sözde ana muhalefet partisi ile 3 önemli bakanlık, ve mit müsteşarlığını protokol altına alan ultra faşist bir partinin lideri onda biri bile olamayan sözde Kürt siyasetçilerin "hiç bir şey istemiyoruz" diyerek, bütün kötülüklerin anası Partiye (CHP) yüzde 70 e varan oy akıtmasını nasıl yorumlamak lazım? Peki sen nasıl bir partisin?
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.