2010 yılında İsviçre’nin Courrier gazetesi için İstanbul’a gittim. Taraf gazetesi hayli popülerdi o zamanlar. Röportaj için Ahmet Altan ile Taraf’ta görüştük. Türkiye’nin hali ahvalini ve Kürd sorununu konuştuk. Ahmet Altan devletin militarist yöntemlerle Kürd sorununu çözemeyeceğini ve bunun barışçıl yöntemlerle çözülmesi gerektiğini, Kandil’in buna hazır olduğunu ve AKP’nin de bunu başaracağını söylüyordu ve gerçekten de haklı olarak çok umutluydu.
Umutluydu çünkü sanırsam Kandil ve Erdoğan ile görüşmelerinde barışçıl çözüme ikna olmuştu. AKP’nin demokrasi önermelerinin takkiye olduğunu Kandil\'in çözüme samimi olduğunu fakat AKP\'nin Kürd sorununu çözmeye niyetli olmadığını söyledim ve keşke yanılsaydım. Bu farklı düşünce, belki de ormanın içinde, ormanı bütünlüklü görememe ile dışarıdan ormanı daha iyi görebilme farklılığından da kaynaklanıyor olabilirdi. Fakat sorunun kaynağında bence \"Egemenlik şartsız, kayıtsız Türklerindir\" şifrelerinde gizlidir. Tarinin çöplüğü ise bu tür ırkçı paradigmalara doludur, zira doğa değişmezliği ret eder.
Fakat, şimdi Ahmet Altan ve bir çok yetmişli yaşlarında gazeteci ne yazık ki içerde yıldırılmak ve cezalandırılmak istenmektedirler. Yazar, gazeteci, sanatçı ve düşünürlere karşı bu tür uygulamaların mislisiyle geri tepeceğini bilmek için kâin olmaya gerek yok. Gündem ve Evrensel gazetelerinin baskı ve tehdit altında olması yazarlarının tutuklanması ve yüzlerce sosyal medyanın yasaklanması açıkça bir darbedir.
Ahmet Altan kardeşi Prof. Mehmet ile tutuklanması şüphesiz önemli bir olay. Düşüncenin özgür olmadığı bir yerde hiç bir üretim ilişkisi sağlıklı gelişmez. Hiç bir zaman demokratik ve hukuk devleti olamayan Türkiye’nin yakın zamanda olabilmesi de beklenemez; çünkü demokrasi bilinçli kitlelerin eseridir ve Türkiye’de demokrasiyi hayata geçirebilecek bilimsel ve kültürel altyapı oldukça yetersiz. Kürd halkına dönük olup bitenler Nazi dönemlerini aratmayan uygulamalardır. On kentin yerle bir edilmesi ve üstüne üstlük Kürd belediyelerine atanan kayyumlar, zukkumlar korkunç bir zulüm. Elbette bu böyle sürmeyecek. Bu ortamda gazetecilerde tutuklanır, on binlerce memur emekçi de işinden, mesleğinden men edilir ve ediliyor da. Kürd halkının henüz hiç bir ulusal hakkı olmadığı gibi Kürd halkına karşı yürütülen şuursuz savaş başlı başına bir trajedi. Kürdler güçleri oranında yorgun, yara bere içinde direniyor fakat işin garip yanı Türkiye’de toplumsal bir muhalefet bir türlü uyanamıyor ve toparlanamıyor…
Türk basınında uzun yıllar köşe yazarlığı ve televizyonculuk yapan, Türkiye‘de en çok satan roman ve denemelere imza atmış başarılı kalem ustası Ahmet Altan Milliyet gazetesinde çalıştığı dönemde, gazetede Kürtlerin çoğunluğu oluşturduğu kurgusal bir “Kürdiye” ülkesinden bahseden yazısı nedeniyle gazeteden kovuldu ve benzeri yazılarından ötürü defalarca yargılandı.
Taraf gazetesinin kurucusu olan Altan \"Kum Saati\" adlı köşesinde, köşe yazarı olarak yazılar yazdı. Eylül 2008\'de Ermeni Kırımı’nın kurbanlarına adadığı bir köşe yazısı nedeniyle Türklüğe hakaretle suçlandı. Taraf gazetesi 2009 yılında Leipzig Bankası Medya Vakfı tarafından verilen dünyanın prestijli basın ödüllerinden biri olan Özgürlük ve Medyanın Geleceği Ödülü\'ne layık görüldü. Altan, 2011\'de üçüncüsü düzenlenen ve Ulusulararası Hrant Dink Vakfı tarafından özgür ve adil bir dünya için çalışan, ilham ve umut ışığı kişilere layık görülen Hrant Dink Barış Ödülü\'nün de sahibidir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.