7 Haziran seçimlerinde acılı halkımızın bin bir fedakârlığa ve büyük bedellere mal olan mücadelesi legal alanda nihayet önemli bir zafer kazandı. Bu anlamda din, devlet-terörü ve rant yoluyla Kürdistan’da varlık sürdüren sömürgeciliğin iktidarı şahsında AKP’nin kaybetmesi önemlidir.
‘Ne çözümü, ne masası, Kobanê düştü düşecek’ diyen sömürge başı şimdilik bir cephede kaybetti vesselam… IŞİD’e aleni bir destek sunacak kadar Kürd düşmanlığı yapan ve insanlık değerlerini hiçe sayan AKP’nin HDP karşısında kaybetmesi tarihsel niteliktedir.
Sanki Kur\'an\'ın Türkçesi değil de nedense Kürtçesi fena çarptı Erdoğan\'ı.
Türk sömürgeci başbakanlar Kürdistan’da konuşunca herhangi bir Başbakan\'a benzetmek mümkün değil, sirk oyuncusundan rol çalar gibi konuşurlar. Kardeşiz reteroğini tekrarlayıp dururlar. Sosyolojide halkların kardeşliği olamaz; halkların hakkı ulusal ve uluslararası hukuka dayanır eşit koşullarda bir arada yaşayabilirler ya da iyi komşu olabilirler eşit olmayan koşullardan ise sadece zulüm çıkar.
Kuşkusuz bu zafer nihai bir zaferden çok legal alanda kazanılmış bir zaferdir. Roboski’nin, Gezide katledilenlerin, Kobanê’nin, aşağılanan Alevilerin ve seçim boyunca uğradığımız katliam amaçlı saldırıların rövanşı ve ahıdır bir anlamda.
2011 seçimlerine göre
-AKP oylarından \%9.14’ünü kaybetmiş
-CHP oylarından \%0,95’ünü kaybetmiş
-MHP oylarında \%3,35 artış sağlamış.
HDP’nin seçim stratejisi Türkiyeli halkların ve Türk Alevilerin birlikteliği üzerine kurulu. Bu stratejinin başarması Kürdistan’a bir statü sağlamaya yetmiyor ancak ciddi bir oranda toplumsal mücadelesine ivme kazandıracağı kesindir.
Bu seçimle iki ayaklı bir mücadele stratejisinin zorunluğu anlaşıldı. Biri, Ankara merkezli demokratik siyaset, yani demokrasi ve hukuk devleti mücadelesi. Diğeri Amed merkezli özerklik çalışması ve planlanması esas alınmalıdır. Seçim haritası zaten kısmen Kürdistan sınırlarını belirginleştirmiştir. Sayın Mesut Barzani ve diğer partilerin gönderdiği destek mesajı anlamlıdır. Diğer yandan Türkiye’nin değişik bölgelerine, değişik tarihlerde savrulmuş 10 milyonu aşkın halkımız var. Buna Alevileri ve sistemden çeken diğer kesimleri de eklersek Ankara merkezli bir mücadeleyi zorunlu kılıyor. Diğer yandan mücadelenin esasını oluşturan Kürdistan davasıdır. Tüm baskıların, sömürü ve acıların müsebbibi olan Kürd halkının ulusal haklarıdır. Bu anlamda sosyolojik ve tarihsel gerçeklik olan bu mücadele elbette zorlu bir mücadeledir. Amed merkezli geliştirilmesi gereken mücadele Kürdistan’a bir statü kazandırmayı esas almak zorunda. Kürdistan’a bir statü için mücadele Kürdistanlı farklı tandansları kapsayacak bir birliği ve Ankara merkezli bir mücadeleden farklı bir strateji gerektiriyorsa da bir birlik ve konsensüs içinde olunmalıdır. Unutulmamalıdır ki Kobanê zaferinde YPG ve YPJ dünyada saygınlık uyandıracak bir direniş göstermiştir. Bu zafer Koalisyon güçlerinin havadan ve Peşmergenin sofistike silahlarıyla karadan sunduğu destekle sağlanmış bir zaferdir. Bu zafer tüm Kürdistani güçler ve parçalar tarafından desteklenmiş ve sevinçle karşılanmıştır.
Uygarlaşmaktan ve demokratikleşmekten hayli uzak Türk sömürgeciliğine karşı kırk yıllık bir direnişe rağmen hâlâ ana dilimizde bile eğitim hakkına kavuşamamışsak zorlu bir direnişin bizi beklediğinin farkındalığıyla direnişe hem halkı katmak hem de ulusal birlik ruhuyla dört parçayı kapsayan ulusal güçlerle ittifak içinde olmalıyız.
Ulusal birliğimizi sağlamamız Küresel güçlere müttefik olabileceğimizin güvenini vermiş olacağız. Önceki yıllarda dörtlü olan sömürgecilik şimdi Türkiye ve İran olarak ikiye düştü; dolaysıyla bu devletler Kürd halkını ciddiye almak zorunda. Davutoğlu adeta balkondan düşüş konuşması yaptı. AKP iktidar olmak için Kürd ve Alevi sorunu çözme ve demokrasi vaadiyle iktidara geldi. İktidar olunca dini kullandı, insani tüm değerlere tecavüz etti, barış masasıyla alay etti, Kürdler, Aleviler, eşitlik ve demokrasi isteyenlerle adeta dalga geçti ve bu seçimle de cevabını aldı. Mücadeleye çok daha bilinçli, örgütlü ve planlı biçimde devam edeceğinden kuşku duymuyoruz. Zira Ortadoğu’da bu denli bilinçlenen Kürd halkı 21. yüzyılın şafağında birleşip özgürleşerek özgür halkların arasında yerini alacaktır. Yeter ki kurtuluşa olan inanımızı yitirmeyelim, yeter ki ulusal birliğe önem verelim.
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.