Her şeye rağmen Kürdlerin özgürlük mücadelesi önemli bir aşamaya geldi. Tarih sahnesi bize totaliter yönetimlerle ezilen toplumlar arasındaki acılı ilişkileri fazlasıyla gösteriyor. Her özgürlük girişimi, büyük acıların kaynağında yeşerir. Ulusal hareketler arasında çekişmeler ve çatışmalar yaşandığında, egemen güçler bu kırılmalardan beslenip iktidarlarını güçlendirirler. Kurtuluş hareketleri, isyanlar ve tüm mücadelelerin hepsi, olumluluklarının yanı sıra, çoğu zaman parçalanmayı ve ayrışmayı da beraberinde getirir. Bizlere düşen en önemli görev, siyasal yaşamımıza ilişkin geniş bir bakış açısı oluşturmak olmalıdır. Kimliğimizin sınırlarını ve gücünü düşünce yapımızla destekleyip, birlik ve beraberlik içinde olmak, ulusal birliği sağlamanın önemli koşullarından biridir.
Yüksek ulusal bir bilinçle, Kürt halkının genel bir bütünlük oluşturma yolunu sağlayacak ve sağlıklı diyalog, ahlaklı egemenlik ve ahlaklı muhalefet ile ulusal barışın ve istikrarın dilini oluşturabiliriz. Kürtlerin birbirlerine karşı kullanılma sürecinin aşılması zorunludur. İran ve Türkiye devletleri Kürdler birlik olmasın diye içte ve dışta çok ciddi yatırımlar yapmakta ve önlemler almaktalar. Bunu Kürd partileri zaman, zaman birbirlerine karşı kullandıkları tehditvari ve küçümseyici dil ve agresif açıklamalar sömürgecilere hizmet etmektedir. Kürd Aydın İnisiyatifi’nin bu konuda düşünsel anlamda müdahil alması tarihsel bir sorumluluktur.
Siyasal ve toplumsal koşullar artık hiçbir gücün Kürtleri girdiği bu özgürleşme yolundan alıkoyamayacağını gösterse de, sömürgecilerin jeopolitik konumlarını ve devlet olma avantajlarını Kürdleri zihinsel ve fiziksel anlamda parçalı tutmak için çabalarını yoğunlaşacağı kesindir. Partili, militan yazarlar çoğu zaman, partisinin amaçlarını da aşarak, o ya da bu Kürdistani parti düşmanlığı geliştirmeleri bir tesadüf olamaz. Halkın canı ve malı pahasına elde edilen medya olanaklarının bu doğrultuda kullanılmasına ve bunun kime hizmet ettiğine dikkat çekmek ve bunları deşifre etmek gerçek aydın sorumluluklarındandır; bu durum toplumsal aydınlanmanın önemli ve başlıca bir unsurudur. Kürdistan davasına dair aydınların nötr bir bakış açısı ile yaratılmak istenen çelişki ve olası çatışmaya müdahil olmaları ve halkı bu konuda duyarlı kılmak bir zorunluluktur. Çünkü, Kürdistani güçlerin stratejik hata yapmaları özgürlüğe giden yolu daha da uzatabilir ve bu yakalanan fırsatların kaçırılması ve tarihsel acıların devam etmesi demektir. Kürtler birlik olup güçlendikçe, müttefikleri artacak ve özgürleşme yolundaki risklerde doğal olarak azalacaktır.
“Bırakuji”, hafızalardan rahat atılacak bir husus değildir. Bunun sömürgecilerin Kürtleri yok etmede kullandığı genel plânın bir parçası olduğu biliniyor. Zorlandıklarında, İslamî-faşist çevrelerin eliyle dindar Kürtleri “Müslüman kardeş” yalanlarını kullanıyorlar. Alevi Kürtleri CHP aracılığıyla devlete yakın tutmaları ve benzeri manipülasyonlara karşı toplumsal aydınlanmanın sürdürülmesi salt partilerin değil aydınlarında önemli bir sorumluluğudur. Zira tüm bunlar yaşanıyorsa Kürd uluslaşmasının henüz tamamlanmadığını ve bu trendinin sürdüğü anlamına gelmekte.
Sömürgeci koşullardan ötürü yoksulluk ve esaret toplumu acılara boğan vebadır. Yoksulluğun ve esaretin olduğu yerde hayat can pazarıdır, onur ayaklar altındadır ve böylesi coğrafyalarda hiçbir üretim ilişkisi de sağlıklı gelişemez. Siyasal başarıyla özgüven geliştikçe dış müdahaleler ve manüpülasyonlar geri tepecek ve yüksek bilince giden yol daha da açılacaktır. Kürtlerin birlik içinde güçlenmeleri Ortadoğu’da yaratacağı güç dengeleri halklar arası önyargılar, kıyımlar ve aşağılamaların azalması kaçınılmazdır. Bu anlamda toplumsal aydınlanmaya katkı sunacak aydınların rolü çok büyüktür. Farklı parçalardaki partilerimiz kendi parçalarının sosyolojik birer gerçeğidir. Toplumsal bir gerçeği olan partilerimizin egemen güç yaklaşımıyla aydınları korkulu rüya olarak görebilirler. Çünkü partiler için parti çıkarları çoğu zaman toplumsal çıkarların üstünde tutulabilir. Elbette aydınların varsa yapıcı nesnel eleştirilerini dikkate alınmalı, aydınlar da partilerin gerçeğine sırt çevirmemelidir. Oysa aydınlığa çıkarılması gereken ulusal birlik, ulusal bilin, ulusal kimlik ve dile kolay 17 bin faili meçhul cinayet var ve üstüne üstlük sömürgecilerin kıyımları ve Kürd kentlerinin harabelere dönüştürme projeleri dehşet biçimiyle sürüyor. Diğer yandan Enfal toplu kıyımları önemli ölçüde açığa çıkması ve devletleşme çabaları tarihsel anlamda çok önemli ve bu süreç desteklenmelidir. Rojava Kürdistan’ı önemli bir gelişme olarak Türk sömürgeciliğin projelerini dumura uğratmış ve Kuzey’de ki gelişmelerin de adeta buradaki başarıya bağlı olduğunu yadsıyamayız. Türkiye’nin içine girdiği panik etrafının Kürdistan ile çevrilmesi korkusudur. Oysa bu proje Türkiye’yi içine girdiği kör ve yıkıcı bir savaştan ve sömürge olmaktan kurtaracak bir gelişmedir. Bu anlamda Kürd aydınlarının birlik içinde cesurca bu davaya müdahil olmaları tarihsel bir zorunluktur.
Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, o dönemin yazarları, düşünürleri ve aydınları devletiyle büyük birlik içindeydi fakat edebiyat, sanat ve düşünsel perspektifleri ile kendilerince toplumsal aydınlanmaya önemli bir katkı da sundular. Tekçi, ırkçı ve şoven olmalarına rağmen. Elbette yanlışlara eleştirel yaklaşmak büyük önem taşımakta, ancak yapıcılık esas alındıkça... Yine dünya tarihinin sayfalarına baktığımızda yazarlar salt fildişi kulelerinde oturup fantezileriyle mi uğraştılar? Balzac monarşistti, Tolstoy mistik bir anarşist, Lamartin muhafazakardı ve aktif siyasette önemli bir rol oynadı, Baudelaire sosyalizme inandı, yaşamı boyunca mücadele etti fakat hepsi de ülkelerinin bağımsızlığı ve özgürlüğünden yanaydı.
Ezilen ulusların aydınları, halkı partilerinin dışında yol gösterici, aydınlatıcı bir rol oynadılar. Fransız aydın ve yazarlarından Sartre, Boris Vian, Faucault, İlya Ehrenburg ve daha niceleri yaşadıkları toplumun gerçekliğine sırt çevirmedikleri gibi toplumun avukatları ve vicdanları oldular. Türkiye’nin en büyük yanılgısı, PKK gerçeğini ve onun siyasal gücünü ve etkisini kabul etmemesi ve çözümden yana akılcı politikalar üretmemesi büyük yıkımların nedenselliklerinden olurken bizlerinde çoğulculuğu dışarda değil içerde aramanın, hatta yaratmanın zorunluluğu açığa çıkmakta.
Türkiye\'nin Kürdistan\'a yönelik çılgınlıklarının asıl nedeni, Kürdistan parçalarının birleşmesini engellemektir. O halde buna karşı çabalarımız birliktenliği pekiştirmek olmalıdır.
Sürdürülen mücadele sayesinde Kürtlerin tanındığını ve küresel güçlerle müttefik olabileceğini G.Kürdistan ve Rojava örneklerinde gördük.
Doğu Kürdistan\'da insanlık ayaklar altında ve mevcut çalışmaların özgürleşmek için yeterli olmadığını fakat zamanla diğer parçalardaki gelişmelerin orayada yansıyacağından kuşku duymuyorum. Çünkü her dört parçanın herhangi bir parçasında yaşanacak gelişmeler diğer parçaları etkileyecektir.
Kürt sorunu şüphesiz Türkiye\'nin stratejik bir sorunu, dolaysı ile sömürgecilik Türk sistemi için bir yapısallık arz ediyor. AKP hükümeti, Kürt halkına karşı politikasını değiştirmeyip, Kürtlerin varlığını yasal bir çerçevede kabul etmezse, derinleşecek kaosta Kürdler büyük bir zarar görse de sonuç olarak Türkiye kaybedecektir. Çünkü tüm gelişmeler Kürdlerin lehinedir. Birinci ve İkinci dünya savaşları gölgesinde yaptıkları katliamların benzerini yapsalar bile kendilerine çok pahalıya mal olup, Kürdlerin ayrılık sürecini hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Tüm bu gelişmeler yaşanırken Kürd aydın sorumluluğu çok önemli bir misyon ile karşı karşıyadır. Özünde partilerin de böylesi insiyatiflere ihtiyaç duyması ve yararlanması gerekir. Demokratik ülkelerde iktidar partilerini kontrol eden güçler vardır. Bir iktidar partisi her istediğini yaptığında AKP ve Baas tipi diktatörlükler olarak ortaya çıkar. Medya, aydınlar, hükümet dışı sivil toplum örgütleri, yargı, iktidarlar üstünde birer kontrol mekanizmalarıdır. Bu açıdan basın, düşünce ve ifade özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmazlarındandır. Toplumsal aydınlanma için bu özgürlüklere Kürd halkının herkesten çok daha ihtiyacı vardır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.