Geçen yıl Zagreb belediyesi Kürt sorunu ve Ortadoğu üzerine bir seminer vermem için beni davet etmişti. Basının ilgisi sayesinde bu sefer iki ayrı üniversite beni davet etti. Zagreb'deyim, ortalık güllük gülistanlık. Bilmem özgürlüğü nasıl anlatsam, mutluluk insanların yüzlerinden okunuyor. Zagreb halkı yani Hırvatlar bağımsızlığın tadını çıkarıyor adeta. Dört milyonluk bu halk bağımsızlık sayesinde ekonomik ve sosyal açıdan refah içindeler. Bağımsızlık Hırvat halkına güven içinde bir yaşam sunuyor.
Beni davet edenler sağ olsunlar bu pazar beni gezdirdiler... Gezi programı içerisinde mezarlıklarda vardı. Bir halkın kültür ve erdem düzeyini, onun değerlerine, geçmişine ve geleceğine vereceği önemi mezarlarına ve ölülerine verdiği değerden de anlamak mümkün. Mezar taşlarının anlam yüklü estetiksel işlenmesi ve çiçekli bakımı bir botanik bahçeyi andırıyordu; her şey muhteşemdi. Her bir mezar kendi başına bir sanat eseriydi...
Bu bağımsız ülkede ölüler huzur içinde uyurken bizde mezarlıklar bile bombalanıyor ve devletsizliğin enkazı altında sersemler gibi debelenip, çırpınıp duruyoruz. Çünkü Birleşmiş Milletler'in “Halkların Kendi Kaderini Tayın Hakkı”na da ters düşüyoruz.
Geziden sonra bir terasta kahve içerken garsondan şarjı bitmiş telefonum için şarj istiyorum. Bana "Nema" diyor. Yani kalmadı. Kürtçede de "nema" kalmadı demektir.
Dr. Boris Havel ile konuşuyorum Hırvatistan'ın bağımsızlık sürecini anlatıyor... Halkın ezici çoğunluğu bağımsızlıktan yanaydı diyordu. Bağımsızlıktan yana olmayan tek birisi varmış, küçük bir lider konumunda, onu da işbirlikçi vatan haini diye kurşuna dizdik diyordu.
60 yıllık sosyalist rejime rağmen Hırvat halkı hala çok dindar, fakat hiçbir şeyi ulusal değerlerinin üstünde tutmazlar. Çünkü onları var eden değerlerin bu olduğunu çok iyi biliyorlar. Bağımsızlıktan sonra eski rejim sosyalizmi çöpe atıp demokrasiye sarılmışlar ve herkes özgürlüğünü demokraside bulmuş.
Dünyada gezdiğim tüm ülkelerde hiçbir halkın dinsel, mezhepsel ya da ideolojik bir takım ıvır zıvırlarını ulusal değerlerinin üstünde tuttuklarını asla görmedim. Bunları sosyolojik neden ve sonuç ilişkileri ile inceleyip yazdım. Çünkü ulusları ulus yapan onların binlerce yıllık ulusal değerleridir; bu ulusal değerleri çevreleyen tarihi, sosyolojik, folklorik ve antropolojik değerler silsilesi var. Bu değerler silsilesi binlerce yıl içerisinde oluşuyor. Bu değerler aynı zamanda insanlığın da ortak değerleri olduğundan ve bir çok bilim dalını içerdiği için insanlık bu değerlere varoluşsal bilim alanları olarak önem veriyor. Dinini, mezhebini ve ideolojisini ise her an için değiştirebilirsin, hatta hemen şimdi bir söz ile fakat kimliğini değiştirdiğin zaman soysuzlaşırsın...!
Ziya Gökalp Kürd ilken, anadili bile yasaklanırken O Türklüğün esaslarını yazdı, sonra bunalıma girip birkaç başarısız girişimden sonra başarılı bir intihar ile yaşamına son verdi. Yaptıklarının farkındalığını yaşayarak bunalıma girdiğine göre demek bir asalet varmış.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.