Saygıdeğer temsilciler ve diplomatlar, bundan 25 yıl önce 16 Mart 1988 yılında Saddam rejiminin savaş uçakları Halepçe’nin üzerine sarı tozlar serptiler, her tarafı kimyasallarla ilaçladıktan sonra Bağdat’a döndüler. Toz bulutları çeşitli renklere dönüşürken tarihin en büyük kimyasal jenosidi yaşanıyordu. Ve Halepçe ölüm uykusuna daldı. Bağlarında bahçelerinde evlerinin içinde ve eşiğinde, kimileri ağız üstü, sırt üstü, yanüstü, yaşlısı, genci, kadını erkeğiyle birbirine sarılarak öldüler. Sadece insanlar mı, hiç bir canlı kurtulamadı, kuşlar bile...
O gün Baas faşizminin Kürdlere yaşattığı kıyamaet günüydü; toplam 6 bin 357 ölü, 16 bin ağır yaralı 61 bin kişi de sakat kaldı.
Kimyasal gazlardan kurtulabilenlerin derileri döküldü, yandılar, kanlar kustular, yollarda düşüp kimileri yollarda öldüler.
Uçakların zehir atamadığı yerlere de korku dalga dalga yayıldı, yüz binlerce insan feryad û figan içinde dağlara kaçtı ezilip bükülerek. Dağlardan vadilere, oradan Kuzey Kürdistan sınırına dayandılar çamur deryası içinde aç ve perişan... İnsanlar ağıtlarını bile yakamadı, ölülerini bile gömemedi, yaralarını bile saramadılar. Tarih böyle bir göçe böyle bir kitlesel ölüm korkusuna henüz tanıklık etmedi. Ve ne yazık ki o denem Irak devletinin Saddam faşizmine hiç bir dünya devleti ses çıkarmadığı gibi Birleşmiş Milletler’de kayıtsız kalmıştı.
Enfal Operasyonu kara harekâtları, havadan bombalamalar, yerleşkelerin sistematik bir şekilde yıkılması, toplu zorunlu göçler, idam mangaları ve kimyasal silah kullanımı içermiştir ki operasyonun baş ismi el-Mecid buradan hareketle daha sonra \"Kimyasal Ali\" olarak anılmıştır. Operasyon ayrıca bugünkü DAİŞ islamcı faşizmi gibi Süryanileri ve suni olmayan Irak Türkmenlerini de hedef almıştır. Bu kitlesel kıyımlar İslam ve Arap milliyetçiliği ideolojisi ile yapılıyordu.
26 yıl önce,1986 ve 1989 yılları arasında bir dizi katliam gerçekleştirilmiştir. Enfal adıyla yaşanan insanlık trajedisi için bağımsız kaynaklar 200 bin’den fazla Kürd insanının katledildiği tespitinde bulundular. Operasyon doğası ve içerdiği çeşitli özellikler gereği birçok soykırımsal diye nitelendirildi. Human Rights Watch (Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü)\'e göre bu nitelemenin sebeplerinden birisi de eli silah tutabilecek yaştaki erkeklerin operasyon boyunca ana hedef teşkil etmesine işaret ediyordu.
Askeri operasyonlarla tutuklananlar guruplar halinde çöllere götürülüp buldozerlerin kazdığı çukurlara topluca gömüldü ve sonraları yüzlerce toplu mezar bulundu.
Ama Enfal tek başına kıyım değildi. Bunun yanısıra kurbanların köleleştirilip satılması, cariye olarak kullanılması da Enfal’ın bir parçasıydı. Sanırım bu size bugün ki DAİŞ faşizmini anımsatıyordur. asırlardır bu vahşi gelenek bugüne dek sürüp geldi ve nihayet Gerilla ve Peşmerge’nin yani Kürdistan halkının direnişi karşısında ezilecek ve tarih bu barbarlığın Kürtler tarafından sonlandırıldığını yazacaktır. Ve bugün Kürtlerin Gerilla ve Peşmerge güçleri İslamcı DAİŞ faşimine karşı savaşan başat güç olurlarken bölgede ki farklı halklardan ve farklı dini inançtan azınlıklarında korumaları insanlık adına çok şey ifade ediyor olmalıdır.
Bundan 16-17 yıl önce, Güney Kürdistan’da, Enfal kurbanı genç kız, kadın ve çocukların Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan şeyhlerine satıldıkları ve hediye edildikleri belgelendi.
El Enfal aynı zamanda Kur’an’da bir sürenin adıdır. İslam adına insanların en küçüğünden en büyüğüne kadar, tüm ganimetleri kadınlar dahil savaşa katılan Müslümanlar arasında paylaştığı anlatılıyor. Bu ahlaksızlık ve barbarizmin Tanrı ile bir alakası olabilir mi? 25 yıl önce bugün, Irak diktatörü Saddam Hüseyin’in Kürt özgürlük ayaklanmasını bastırmak için başlattığı “Enfal” adı verilen harekat kapsamında bu jenosid gerçekleşti, bu jenosid belgeleri ve detaylarıyla onlarca uluslararası bağımsız kuruluşlar tarafından teyid edildi ve kurbanlar kimlikleriyle belgelendi. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.