Selahattin Demirtaş: \"Tehditlere pabuç bırakacak bir halk değiliz\" diyor. Evet geçici yenilgiler, düşüp kalkmalar olabilir ama bu dava yenilmez, çünkü Ortadoğu\'nun en büyük uluslarından biridir Kürdler. Fakat yenilgilerin, yaşanmış tahribatların bir özeleştirisi olmalıdır. Son altı ayda Kürdistan’da yaşanan dehşet bir katliam ve yıkım yaşanıyor. Elbette bu yıkımları Türk ordusu yaptı fakat ‘’Savaşıyoruz, direniyoruz hendek savaşımız kazanacak’’ diyen ve bunu zemheri ortasında başlatan organize eden bir güç var. Bu güç, bu süreci başlattı ise halka sonuçlarının hesabını mertçe verebilmelidir; Şayet veremez ise ciddi bir itibar ve güven kaybına uğrar, bizden söylemesi. Devletler, örgütler ve organizasiyonlar prensiplerine ve hukuklarına göre değer görürler. Prensiplerin ve uyguladığın hukukun kadar tarihte yer alır toplumda değer görürsün.
Çetin Çeko’da yazdı, ben de daha önceleri Kürd hareketine pozitif anlamda uyarı olsun diye yazmıştım. Son yıllarda ulusal hak talep eden bir halkı, kan ile bastırma, yakıp-yıkma modeline \"Sri Lanka model\"i denmektedir. 2009, Birleşmiş Milletler raporlarında Sri Lanka, Tamil Kaplanları’na karşı verdiği savaşta sivil halktan 42 bin Tamil hayatını kaybetti. Türk Devleti’nin Sri Lanka modelini uygulayacağını yazmıştık.
PKK, Tamil Kaplanları ile ideolojik, politik ve uluslararası destekten yoksun konumları, sömürgecileri ile kandırmacaya dayanan sahte çözüm süreçleri ve lider kültlüğü bakımından benzerlik arz ediyor. Tamiller Sri Lanka’ya karşı klasik tarzda direndi, toprak bile kazandı, fakat Sri Lanka\'nın ekonomisine, can damarına dokunmadı, önemli ölçüde toprak özgürleştirme avantajına sahip olmasına rağmen uluslararası dayanaktan yoksundu. Küba destek veriyordu ancak o\'da geri çekildi.
Sri Lanka, Tamilleri büyük devletlerin siyasi desteğini alarak ezebildi. Şimdi de Türkiye aynı modeli uygulayarak birçok kasabayı yerle bir etti. Çünkü, Türkiye, Sri Lanka gibi uluslararası destek görüyor. PKK gerilla hareketi olarak askeri açıdan aslında güçlü; düzenli bir ordu gibi olmak zorunda değil, fakat uluslararası destekten yoksun. Bunun elbette ideolojik, politik ve jeopolitik açıdan önemli nedensellikleri var. Sonuç olarak, PKK\'nin Tamil Kaplanları ile benzerliği olsa da, Kürdistan davası nitel açıdan Tamil\'den farklıdır ve dört parçalı olması ve benzeri konjoktürel nedensellikler O’nu asla Tamil’in konumuna düşürmez. Türkiye sadece zaman kazanıyor. Çünkü, Türkiye uygarlıksal ve demokratik değerler yaratamadığı için İngiltere ve İspanya gibi politik-uzlaşma ve çözüm yöntemlerinden yoksundur. Maalesef, bu durum her iki tarafa da iyileşmesi zor yaralanmalara yol açıyor. Oysa, Türk devleti eninde sonunda Kürd halkı ile anlaşmak zorunda. Yirmi milyonluk bir halk potansiyeli varken yeni jenerasyon gerekirse Kandil\'e de rest çeker ve beterin beteri de olabilir. Elbette istenen bunlar değil, uygarca uzlaşma ve demokratik çözüm yöntemleri varken şiddet ve ölüm kimseye kazandırmaz.
Yaşam olacaksa özgür olmalı ya da hiç olmamalı. Doğada, bitkiler dahil hiç bir canlı esareti kabul etmiyor. Uygar insan için birisi yanı başında acı çekiyor ve özgür değilse senin özgür olmanın da bir anlamı olamaz diyenlerdenim. Fakat maalesef bu henüz Ortadoğu için geçerli değil. Bu anlamda, bir işkenceci ile kurbanı arasındaki ilişkide, kurban hesap sormak ve özgürleşmek anlamında işkencecisine ses çıkarmıyorsa ikisinin birbirinden farkı kalmıyor. Haksızlığa karşı geldiğin zaman değerlisin, yoksa değersizsin. Fakat karşı geliş bir kazanma trendini esas alıyorsa kazanma şansı var, yoksa kaybetmek kaçınılmazdır.
Albert Camus\'un dedeği gibi \"Tekbaşına mutluluk mutluluk değildir.\" Kürdler özgür olmadan Türkler ve komşu halklar da özgür olamaz. Gönül isterdi ki bölge halkları Avrupa Birliği gibi her halk kendi kimlikleri ve ulusal değerleriyle, aralarındaki sınırları kaldırarak eşit koşullarda yaşayabilseydi. Fakat burası Ortadoğu, maalesef henüz bilinç ve zihinsel evrim koşulları bu durumu mümkün kılmıyor. Çünkü bu coğrafya feodalitenin etkisinden kurtulamamış, demokrasi bilinci oluşamamış ve en önemlisi de Batı\'da ki Rönesans gibi, bilim ve sanat alanında yeniden doğuş sürecini gerçekleştirememiş.
Ortadoğu’daki aydınlanma süreci uzun yılları alacağı kesindir. Kürdlerin bunu bekleme lüksleri olamaz. Çünkü özgür olamayan devletsiz halklar kartopu gibi yerinde durdukça erir. Ve zaten Kürdler oldukça barışçıl bir toplum; Güney ve Rojava bu tehlikeden kurtuldu fakat Kuzey, özgürlüğü için elini çabuk tutmaz ise asimilasyona uğrar. Çünkü yerleşik, yani endijen toplumlar saldırgan değil, konukseverdir ve çoğu zaman işgale uğrarlar. Coğrafyamızda insanlığın, demokrasi bilincinin gelişmesi isteyen her kesin halklar arası eşitliği savunması, komşu halklar neye sahip ise onu Kürdler için de istemeliler. Bu kulağa hoş gelse de bir idealist görüştür, yani temenni ve fantazi; fakat gerçeklik ile idealizm arasında bir denge kurulmaz ise başarı mümkün olamaz.
Kürdlere karşı en dehşet katliamları yapan Türk, Arap ve İran sömürgecileri, her fırsatta Kürdlere “terörist” diyorlar. “Terörist” kavramı Latin kökenlidir. Bu kavram; sivil halka yönelik korkutma, öldürme ve dehşet saçmak demektir. Oysa terörizmi bu devletler uyguluyor. Kürd hareketi, ABD ve Batı Avrupa\'yı karşısından çıkarmadığı sürece terörist listelerinden çıkamayacağı gibi siyasal manevralar kazanması da maalesef mümkün değildir. Bunu en son Cizre ve Sur’da dehşet dolu katliam ve yıkımlarda da gördük. Batı, tüm bunlara ses çıkarmadı, çünkü Kürd hareketini kendilerine dost göremiyorlar. Oysa Rojava\'da Kürdleri IŞİD\'e karşı kendilerine dost gördükleri için, destek sundular ve Kürdler başardı. Aynı durum Güney için geçerli, Batı, Güney\'i korumasaydı Peşmerge’nin ve Kürd halkının muazzam direnişine rağmen İran, Türkiye ve Arap dünyası orada asla bir Kürdistan\'a izin vermezdi ve hâlâ devletleşmemesi için tüm oyunlar devrede. Güney Kürdistan’nın devletleşmesi tüm parçalar için çok ama çok önemlidir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.