Kürtler ve Devlet Olgusu

Kürdistan coğrafyası gerçek anlamda modern çağın bir felsefecisini dahi çıkaramamıştır. Kendimize karşı bir özgüven içinde olmalıyız. Egemenlerin solcularına karşı aşağılık komplekslerinden kurtulmalı, Kürdistan eksenli düşünmeli ve kurtuluşumuzu burada görmeliyiz. Bizi sömürgeleştiren ülkelerin demokratikleşmesi bizi kurtaramaz, bizim kurtuluşumuz sömürgecileri sömürge olmaktan, yani köleci olmaktan kurtarabilir. Zira biz kurtulmadan bu ülkeler zaten demokratikleşemez.

Aydın Dere

19.07.2015, Paz | 13:39

Kürtler ve Devlet Olgusu
Makaleyi Paylaş
Yıllardır Cenevre Birleşmiş Milletler teşkilatına gazeteci olarak gidiyorum. Bazen de alt komisyonlarda ONG’ların daveti üzerine konuşmacı olarak katılıyorum. BM’nin önünde her devlet üyeye ait sıra sıra bayrakları dalgalanırken gördüğümde aralarında nüfusu birkaç on bin olan devletlerin bayrakları bile varken, BM’de temsilcilikleri varken 40 milyonu aşkın Kürdlerin bayrağı ve temsilciliklerinin olmayışı beni derinden etkiler. Bu vesile ile onlarca makale ve devlet olgusunu işlediğim bir yazı dizim bir çok gazete ve sitelerde yayınlanmıştı. Devlet her halk için yaşamsal bir tüzel kurumlaşma olduğu gibi siyasal ve hukuksal yaptırım gücüne sahip bir toplumsal sözleşmedir de. Dünyada uluslara dayalı iki yüz yirmiye yakın devlet var Birleşmiş Milletlere üye. Bunlar teritoryal bütünlüğüne sahip, siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel kurumsallaşmalardır.

Bir halk için yaşamsal önemde olan devleti dokunulmaz kılanda sosyal düzenleme ve hukuktur. 40 milyonu aşkın Kürd halkının devlet sahibi olmaması ölümün eşiğinde, asimilasyon yoluyla yok olmaya doğru gitmesi anlamına gelir. Çünkü devletsizlik, işkal, sömürü, kıyım aşırı baskı yoluyla onursuzlaştırılma ve yok oluştur. Bu gün Kürdistan topraklarına dört bir yandan saldırış, yaşanan kıyım, göç ve kadınların pazarlarda satılmasının kaynağında da devletsizlik vardır. Ve tarih boyunca devlet olamamış halklar, ölmüş halklar mezarlıklarına atılmışken devletleşmiş halkların büyük bir kısmı her açıdan devletinin güvencesi altındadır. Bir halkın devlet sahibi olması ve o devletin demokratik olması tarihsel, güncel bin yıllardan kalma sosyolojik ve antropolojik değerlerini koruma ve geliştirmenin yanı sıra halkına güven içinde bir hayat sunması demektir. Devlet, belirli bir toprağı olan, kanunlara göre bir hükümet idaresinde teşkilatlanmış, bağımsız topluluklara denir. Dışarıya karşı halkın menfaatini korumak, içeride refahını sağlamak, güvenliği korumak devletin vazifesidir. Devletin üç ana elemanı, halk, ülke ve egemenliktir. Devletler anayasasına göre merkeziyetçi ve bileşik olmak üzere ikiye ayrılır. Bileşik devletler de birleşmiş devletler, konfederasyonlar ve federasyonlar şeklindedir. Bunların başka biçimleri; devletler egemenlik haklarının kullanılması şekline göre de hükümdarlık (monarşi) ve halk idaresi (cumhuriyet) olmak üzere ikiye ayrılır. Eğer bir hükümdarlıkta hükümdarın iradesi bir meclis vasıtasıyla sınırlanmışsa buna «meşruti hükümdarlık» denir. Meclis yoksa devlet şekli, «mutlak hükümdarlık» sınıfına girer. Merkeziyetçi devletler Türkiye tipi tek ulusal,tek dile ve tek kültüre dayalıyken Çin, Rusya, İngiltere, İsviçre, Kanada ve Amerika gibi devletler ise geniş federal yada konfederal devlet sistemleriyle yönetilirler.

Devlet olgusu, neden ve sonuç ilişkileriyle insanlığın tarihiyle yaşıttır. Geçen yüzyıllar boyunca bu olgu gittikçe genişlemiş, üzerinde işlenmiş, modernleşmiş ve bugünkü halini almıştır. Fakat bunların demokratik olanı, demokratikleşme yolunda ciddi performlaşmalar gösterenler ve bir de özellikle Ortadoğu ve Afrika’da tamamen diktatörlüklerle yöneltilen devletler var. Her şeye karşın bir halk için en kötü devlete sahibi olmak, devletsizlikten çok daha iyidir. Devlet, ferdi tabii ve siyasi unsurdan oluşur. Bu unsurlar sırayla nüfus, toprak ve egemenliktir. Nüfus ve toprak devletin, birinci ve gerçek unsurlarıdır. Halkı olmayan bir devlet düşünülemez. Bir devletin var olması için nüfusun az veya çok olmasının önemi yoktur. Nüfusu Çin ve Hindistan gibi milyarı aşkın devletler olduğu gibi birkaç yüz binlik devletler de var, hatta İsviçre’ye sınır Liştayn (Liechlenstein) gibi 40 bin nüfusu olan devletler de vardır. Nüfusun çeşitli nedenlerle ve zamanla yok olması halinde devlet ya yıkılır veya o bölgedeki insanların yerine başkaları geçerek başka bir devlet olarak devam eder. Devlet topraklarının küçük veya büyük olması, toplu ya da ayrı parçalardan meydana gelmesi de önemli değildir. Önemli olan ülkenin belli ve stabl olmasıdır. Zira belli ve stabl bir ülke olmadıkça devlet hakimiyetini tam olarak kullanamaz.

Devleti var eden diğer bir unsur, egemenliktir. Egemenlik, hem teritoryal hem de belli bir toplumsal hukuka dayalı, düzenli ve istikrarlı bir teşkilat kurmadıkça devletin varlığından söz edilemez. Bu açıdan egemenlik, bir toplumun kendisini bizzat idare etmesi, toplumsal düzen için kanunlar koyması ve uygulaması hem kendi içinde hem de dışarıya karşı kendisinin ve halkının güvenliğini sağlama alması demektir. Devlet bir aile sorumlusu gibi borç ve kredi alma ilişkilerinde bulunur. Toprağı ve yeraltı-yerüstü zenginlikleri halkın hizmetine sunar. Halkına sosyal yaşam ve bir hukuk devletinde güven içinde bir yaşam sunar. O’na onurlu ve özgür bir vatandaşlık imkanı ve hakkını sunar. Devlet vatandaşına içerde ve dışarda özgür seyahat etme, anadilinde eğitim olanakları ve özgürce uluslarrası ticaret etme imkanı sunar. Devlet halkının çıkarlarına uygun farklı devletlerle askeri-siyasi ittifaklar ve ticari ilişkiler geliştirmesi, halkının çıkarlarına uygun yapılmayıp suistimal edilmesi ise devlet yapısının bozukluğunu gösterir. Bozuk devlet runove edilip düzelebilir ama devletin yoksa yok olmaktan kurtulamazsın.

TARİHTE DEVLET OLGUSU

Tarihin ilk şafaklarından beri kullanılmış olan \"polis, civitas, imperium, statum\" gibi kelimeler hep devlet kavramını ifade etmiştir. Çincedeki kuo sözü devlet demek, bunun Türkçe karşılığı ise il’dir. Devlet anlayışı, devletin kaynağı ve nitelikleri çağlar boyunca değişmiştir. Ayrı ideolojilere göre farklı devlet anlayışları belirmiştir. Aristoteles’ten günümüze kadar hemen bütün filozoflar devlet kavramı ile ilgilenmişlerdir. Hıristiyanlık ve Müslümanlık’ta kendi prensipleri açısından devleti varoluşsal bir kurum olarak görmüştür. Devletin siyasi olarak açıklanmasını ilk defa Hegel ve Pufendorf ele almıştır. Özellikle 16 ve 17. yüzyıllarda Avrupa’da egemen olan kilise bozulmuş, dini kudrete karşı siyasi otoriteyi güçlendirme çabaları devletin bugünkü kavramsal anlamıyla ortaya çıkmasını sağlamıştır. Böylece dini kurallara uygun teokratik devlet biçimi, yerini siyasi devlet biçimine bıraktı. Bu arada Marksist anlayış, siyasi örgütlenmeyi ifade eden devlet anlayışına karşı çıkarak devleti egemen sınıfın imtiyazını koruyan kollayan bir hukuki yöntem olarak nitelendirdi ve sınıfsız bir toplumda devlete gerek olmayacağı görüşünü öne sürdü. Ancak, Marksizmin uygulandığı ülkelerde bu düşüncenin tam tersi, işçi sınıfı adına küçük bir grubun bütün devlete hakim olduğu ve kendi hak ve imtiyazlarını korumak, artırmak, devam ettirmek için her türlü baskı ve şiddete baş vurmalarını sağladı ve bu sistemler diktatörleştiler ve ömürleri uzun da sürmedi. Şimdi bu ülkeler demokrasiyi geliştirme yoluyla kurtulmaya, özgürleşmeye, sosyalizasyonlarını gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Marksist idealizim çok kötü bir sınav verdi. Buna itiraz edenlerin itirazı; İŞİD’in vahşetlerine ya da din adına yapılan sapkınlıklara “Aslında din böyle değil” gerekçelendirmelerini anıştırıyor. Bu anlamda Marks’ın bu görüşü tozlu raflarda kaldı. Bu nedenle siyaset felsefesinin devlet ve hukukuna ilişkin temel yaklaşımlar incelenmeden insan hak ve özgürlükleri hakkında somut bir veriye varmak mümkün değildir.

Platon, devleti doğal bir organizma olarak görürken Aristoteles, bir kurumlar ve hizmetler sistemi olarak görmektedir. Bu sistemin yegane amacı toplumsal düzen, toplumsal refah ve toplumsal güvenin yanı sıra etik olan değerlerin korunması ve savunulmasıdır. Rousseau, Hobes ve Lucke’a göre devlet kaosu önlemek için kurulmuş bir toplumsal düzendir derlerken Maks Weber’de devlet tanımı konusunda Karl Marks’a karşıydı ve tarih Weber’i haklı çıkardı. Tüm zamanların en büyük filozoflarından estetik kuramın babası olarak bilinen ve Marks’ın da büyük hayranlık duyduğu Hegel, devlet özgürlük metafiziğinde ifadesini bulmakta olduğunu ve daha çok önemsemek için teolojik bir vurguyla devleti Tanrı’nın kendisini yeryüzüne yansıtmasının bir ifadesi olarak kabul edilmekte olduğunu ifade ediyor. Modernite çağının küresel çaptaki sorunlarının bir kısmı gulobolleşse de, Avrupa Birliği gibi geniş devlet birlikleri kurulsa da devletlerin teritoryal ve siyasal egemenliği devam ediyor ve devam edecektir. Devletler çeşitli şekillerde doğar; fetihler, paylaşmalar, yabancı devletin boyunduruğundan kurtulma, bir sömürgenin bağımsızlığa kavuşması gibi. Yeni bir devletin hukuki bakımdan var olabilmesi için tanınması, yani öteki devletlerin meydana getirdiği milletlerarası topluluğu kabul etmesi gerekir.

Dünyamızda neredeyse yüzyılda bir sınırlar değişti ve her seferinde yeni devletler doğdu. Bunların çoğu bölgesel ve kıtasal savaşlar sonrasıydı. Kürdler 1. ve 2. Dünya savaşlarında çeşitli nedenlerden ötürü devlet olabilme imkanlarını kullanamadıkları için Ortadoğu’nun en zulüm gören halkı haline geldi. İŞİD’in neden olduğu savaş bölgesel bir kaostur ve bu ortam bir Kürd devletinin doğuşuna muazzam bir imkan sunuyor. TARİHSEL SORUMLULUĞUMUZ YPG,YPJ, KCK, KDP, YNK, Goran, İŞİD\'e karşı özgür Kürdistan için savaşan Kürdistani güçler aynı zamanda birer AHLAK hareketleridir. Canımıza, onurumuza ve vatanımıza saldıran bu canilere karşı savaşanlara minnet borçluyuz. Savaşan ve mücadele eden Kürd örgütleri, parti, lider ve savaşçıların hepsi saygıdeğerdir. Hepsinin insan ve örgüt olmaktan kaynaklı bir takım zaafları yetmezlikleri olabilir, fakat bize düşen görev partiler arası çelişkileri derinleştireceğimize muhakkak ama muhakkak birliği esas almalıyız. Parçalanmışlıktan ve sömürge koşullarından ötürü her parçanın sömürgecisine uygun farklı sosyolojik karakteristikleri oluşmuşsa da her parçanın diğer parçaya, her partinin diğer partiye verebileceği çok şey var.

Unutulmasın ki partiler Kürdistan’ın özgürlüğü için birer araştır amaç değildir. ”Kuzey Irak Kürdleri devletleşmek istiyor ne düşünüyorsunuz?” sorusuna Selahattin Demirtaş: ”Bize düşen görev desteklemektir\" anlayışı makul ve soylucadır. O ya da bu parti mevziisinden diğer Kürd mevziisine sözlü yada yazılı ateş etmek, entelektüel, aydın olmak yada yurtseverlik değildir. Partiler davalarının yanı sıra örgüt ve partilerinin çıkarlarını savunmak zorundalar. Birlik anlayışını Kürdistan’ın özgürlüğü için bir sinerjiye dönüştürme yeteneğini göstermeliyiz. Müttefiklerimizin adını anmaktan ve değer vermekten çekinmemeliyiz. 1970’li yıllar sol tandanslı paradigmalar duvarların yıkılmasından sonra yerle bir oldu. Güçler dengesi ve paradigmalar değişmiştir. Çağımız devletleşemeyen ulusalar için ulusal kurtuluş çağı, devletleşmiş uluslar için demokrasi, çoğulculuk ve insan hakları çağıdır. Değişen çağı ve O’nun değerler silsilesini ve sunduğu fırsatları iyi görmeli ve iyi okumalıyız. Türk, Acem ve Arap dünyası ğunesansını gerçekleştirememiş, modern çağ karşısında derin siyasal ve ahlaki buhranlar içindeler. Asırlardır filozoflar ahlak konusunu yaşam ve yönetim sisteminin mihenk taşı görmeleri boşuna değildir. Bundan ötürü bu coğrafya gerçek anlamda modern çağın bir felsefecisini dahi çıkaramamıştır. Kendimize karşı bir özgüven içinde olmalıyız. Egemenlerin solcularına karşı aşağılık komplekslerinden kurtulmalı, Kürdistan eksenli düşünmeli ve kurtuluşumuzu burada görmeliyiz. Bizi sömürgeleştiren ülkelerin demokratikleşmesi bizi kurtaramaz, bizim kurtuluşumuz sömürgecileri sömürge olmaktan, yani köleci olmaktan kurtarabilir. Zira biz kurtulmadan bu ülkeler zaten demokratikleşemez.

((Aydın DERE)) [email protected]

-Kaynak: J.Keane “London and New York Versa, J.J:Rousseau “İtiraflarım” Webber “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu”

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

13400 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:15:47:44

Aydın Dere

Yazarın Önceki Yazıları

2021’DE ASİL RUHA ULAŞMAK Nasıl bir ulusal tavır? Kürdler ve Uluslararası İlişkiler ZİMAN MİROV Û HEBUN - DİL İNSAN VE VAROLUŞ Medeniyetler Çatışması ve Kürdler CORONA 19 SAVAŞÇILARI (1) Ezidiler’in çığlığı Kürdistan Davası Yeniden Doğuş Süreci ve Rojava Kürtler ve İdealizm Diriliş Ulus nedir ve Kürdlerin Uluslaşması Devletsizliğin Bitmez Azabı Ne olacak bu sefil ahvalimiz? Duh, îro gringî û pîrozîya Newroz'ê Sizlerden özür diliyorum Efrinli çocuklar Hollanda ve Kürdler Efrin ve uluslararası ilişkiler Efrin ya Kazanacak, ya Kazanacak! Londra’yı Gezerken... Dayan… Güneş Doğacak Üstüne! Kerkük ve Bağımsızlık! Yasaklı Dilin Yazarı Mehmed Uzun Eski Aydınlıkçı Ahmet Nesin Kime Çalışıyor? Ne Yapmak İstiyor? Hırvatistan Bağımsızlığın Mutluluğunu Yaşıyor İlk kez Birleşmiş Milletler'de Alevilik Tarih Lanetleyecek Hepimizi! Kutlu Doğum Haftası! Halepçe, El Enfal ve Devletleşmek Sağlıklı Bir Ulus Olmak İstiyorsak Düşünce Sistemin Bozuksa... Kürdler Neden Tuhaflaştı? 21. Yüzyılın 'Kürdistan yüzyılı' olacağı noktasında ortak bir düşünce var. Anadilin Ölümü Bir Halkın da Ölümüdür Sur'da Suriyeliler Seçmen Oldu, KCK Nerede? Çılgın Bir Plan Bir Kayıp Feryadı Türk Parlamentosu'ndan Ayrılma Zamanı Gelmedi mi? Kolombiya'da Savaş ve Barış Ahmet Altan ile Bir Anı Bir Röpörtaj... Kurtuluş Darbe ve Kürdler Günahkarız Yazıtlar Tapınağında Gerçekler Neden Acıdır? Biz Kürdler Aptal ve Türklerin Başına Belamıyız? AKP'de ki çatlaklar Kürdleri sevindirmesin Ulusal Birlik Ve Aydın Sorumluluğu Türkler Neden Rojava'ya Düşman? Sahi Dost ve Düşman Kimdir? Çanlar Kimin İçin Çalıyor PKK Neden Dünyanın Gazabına Uğramış Kürdler ve Devletleşmek İsmail Beşikci Lozan’daydı Dayanışma 'Akıl Vermek' Değildir Cenevre Görüşmelerinin Arka Planı Cenevre 3 Konferansı Hal û Ahvalimiz HDP Çaresizlik İçinde Hayatta Dair Notlar Devletsizlik, Kar Altında Bir Mezarlıktır Kalleşlik ve Yiğitlik Aziz Sancar Nobel’i Geri Verecek Tanrıça Ağlıyordu Türkiye İntihara Koşuyor Tahir Elçi Neden Katledildi? Nitelikli yada Niteliksiz Olmak Korku ve Yılgınlığa Kapılmadan Seçimin Düşündürdükleri Aydınlanma ve Kürdler Kürdler ulusal bilincin neresinde? Dehşet Bir Sömürgecilik! Bir Eylem Planı Öneriyorum Kadınlar Erteledi Ölümümü Her Yanımız Puşt Zulası İsyan ve Özgürlük Varoluş Ya Da Yok Oluş Prof. Dr. İsmet Şerif Vanlı İle Hayatı Ve Vasiyetine Dair Bir Söyleyişi Gece Yarısı Notlarım Lozan Antlaşması Tarihin Çöplüğünde Kimsiniz Yahu Kimsiniz? Türkiye'nin Kürd Düşmanlığı Kürdistan Devrimi Batı'da Demokrasi, Doğu'da Kürdistan Kazanacak Yeniden Doğuş Öyküsü Azerbaycan örnek olmalı Kürtlere - 2 Azerbaycan örnek olmalı Kürtlere - 1 Kürdistan'da Kutlu Doğum ve HÜDA-PAR Kürdlerin Seçim Heyecanı BM Halepçe ve Enfal’i Jenosid olarak kabul etmelidir Adaylığımı Geri Çekerken... Kadınlar ve Devletsizliğimiz Ey Yurdum.... IŞİD, Kobanê, İslam ve Uygarlık Kürtler ve İslam Kaosu Kerkük'ten Akdeniz'e Kürdistan Pazarı Kürdistan Bir Hayal Değil Kürd Ulusal Hareketi KCK'ye Önerimdir PKK Paradigma Değişikliğine Gidecek mi?
x