İnsanlık tarihinin önemli noktalarından biri, birbirine muarız (karşıt) düşünce de olanların birbirlerini karşılıklı olarak toplum nezdinde itibarsızlaştırma düşünce ve eylemine yönelmeleridir. İnsanlık tarihinde karşıtını itibarsızlaştırmak için kullanılan temel aygıt karşıtına yönelik algı operasyonuna başvurmak olmuştur. Bu operasyonların her zaman dönemin toplumsal değer yargıları üzerinden gerçekleştirilmeye çalışıldığı görülür. Ki Toplumsal değer yargılarının dönemsel algıların etkisinde olduğu unutulmamalıdır. Thomas Kuhn bilimsel devrimleri açıklarken bunu pradigma kavramıyla açıklar. Ki sosyal yaşam alanında da paradigmalara dayanan algısal değişimlerin olduğu kesindir.
Toplumsal değer yargılarını, konjonktürel koşulların etkisiyle lehine çeviren düşünce ve eylemler diğer düşünce ve eylemleri toplum nezdinde lanetli ilan etme derdine olurlar. Lanetli ilan edilen düşünce ve eylemler her ne kadar daha önce toplumsal anlamda kabul görmüşlerse de yeni konjonktürel durum onların geçerlilik değerlerini yitirdiğini topluma benimsetmeye çalışır. Toplum içerisinde bu nedenle paradigma değişimleri oluşur. Daha önce geçerli olan sosyal değer skalaları süreç içerisinde paradigmal değişime yenik düşerek tarih sayfalarında lanetlenmiş düşünceler olarak yerini alır.
Örneğin, Hz isa’nın doğum ve peygamberlik dönemlerinde Roma lejyonerlerini arkalarına alan Ferisiler, İseviliğe şiddetle karşı çıkarak onun taban bulmasına engel oldular. Ancak üç yüz yıl sonra İsevilik Roma’nın resmi dini haline gelince bu sefer yıllarca yakılan Hristiyanlar Hristiyanlığı Roma devlet dini olarak kabul ettirdikten sonra Hristiyanlıktan ayrılan Manici mezhep mensuplarını yakarak öldürmeleri gibi. Bu şunu göstermektedir konjonktür ve toplumsal değerleri arkasına alanlar ötekine yönelik şiddet ve itibarsızlaştırmanın en alasını uygulayabilmektedirler.
Topluma lanetli olarak lanse edilen düşünce ve eylemler öncelikle kendilerini savunma psikolojisi içinde hissederek debelenmek zorunda kalırlar. Dolayısıyla taşıdıkları doğruluk değeri üzerinden (ki varsa) kendilerini ifade etme koşul ve imkânlarını kolay kolay elde edemezler. Bu durum ise muarızının işini kolaylaştıran veriler üretir. Bu verilerden hareketle daha çok karşıtının üzerine gitmeye çalışır. Böylece toplumda oluşturmak istediği algının hem yayılmasını hem de benimsenmesini sağlamış olur.
Sosyal yaşam alanında karşıtını itibarsız kılmanın temelinde düşünsel, algısal, eylemsel ve bakışsal farklılığın olduğu dikkate alındığında algısal operasyonlarla öteki yaratmanın kolay gerçekleşeceği inancı yerleşir. Bu inancı ve konjonktürel koşulları arkasına alanlar ötekine yönelerek ilgili ilgisiz tüm olumsuzların müsebbibini tespit ettiklerini ve toplumun kendilerine yardımcı olması halinde tüm olumsuzlukların ortadan kaldırılacağını ileri sürerler.
Bunun için de toplumsal desteğin koşulsuz sağlanması gerektiğini ileri sürmek durumunda kalırlar. Doğal olarak toplumsal tabanda da süreç ve konjonktür etkisiyle akli düşünme ve değerlendirme yapma zamanı olmadığı hissine kapılan kitleler tarafından sunulan destekle istenilen amaca ulaşılır. Ki bu kitleler söz konusu ortamda William Perry’nin yetişkinlerde zihinsel gelişim konusunda ileri sürdüğü dört aşamanın birincisine takılıp kaldıkları için artık her şeyi siyah ve beyaz kategorisinde değerlendiren aşamaya takılıp kalırlar. Bu nedenle diğer üç üst aşamaya geçme imkânı bulmadıklarından söylenen her şeyi mutlak doğru veya mutlak yanlış olarak algılarlar. Farklı doğruların olabileceğine yönelik zihinsel gelişim yetisini yitirmiş bu kesimler sosyal değerler anlamında paradigmal değişime yol açarlar.
Bu desteği arkasına alan kesim ise bundan sonra toplumdaki her olumsuzluğun yükleneceği adresi elde etmiştir. Bundan sonrası lanetli düşüncenin itibarsızlaştırılarak tarihin düşünce çöplüğüne atılmasına sıra gelir. Şimdi dönelim ve tarihe bakalım. Hem Kuran’ın bildirdiği hem de tarihsel verilerde binlerce örnek kullanılabilir. Bunlara yönelik detaylara gerek yoktur. Sadece İslam tarihinde Hz Ali ile Muaviye arasındaki sorun üzerine Muaviye’nin üstün gelmesiyle başlayan algısal değişimi görmek yeterlidir.
Toplumsal destek elde eden kesim, kendisine destek sunulmasıyla olup bitenlerin altında o lanetli düşünceyi benimseyenlerin olduğu inancını topluma yerleştirme çabasını gerçekleştirmiş olurlar. Bu çaba ile muarızlarını toplum nezdinde hem itibarsızlaştırmak hem de varsa doğru yönlerinin olumsuzlanmasını ve kendi yanlışlarının da olumlanmasını sağlarlar.
Somutlaştıralım:
Şimdi yukarıda teorik olarak ele alınan konuyu biraz da örnekler üzerinden ifade etmeye çalışalım.
Son Kırk yıllık süreç dikkate alındığında devlet ile Kürdler arasında meydana gelen olayları ele alın ve toplumun tepki biçimlerini inceleyin. Her iki kesim açısından da öteki ve ötekine yönelik itibarsızlaştırma eyleminin her türlüsüne başvurulduğu görülmektedir. Ancak şahsi kanaatimi de ifade etmekten çekinmeyerek devletin bir örgüt gibi davranarak hukuku çiğnemesi hiçbir şekilde kabul edilebilir değildir. Her iki kesimden de birkaç aklıselim insan dışında olup bitene doğru tavır koyanın olmaması yukarıda ifade edilen teorik açıklamayı doğrulamaktadır.
Toplum olup bitenin altında yatan sebeplere odaklanmak yerine günlük veriler üzerinden tarafgirliğini yaptığı yapıyı olumlarken diğerini de her koşulda olumsuzlamaya başlamıştır. Oluşan ortam sağduyulu tüm yaklaşımların itibarsızlaştırılması için uygun koşullar ürettiği için sadece tarafgirlik üzerinden okumalar yapılmaktadır. Tarafgirler sağduyulu bir durum ile karşılaştıkların ilk tepkileri o sağduyulu yaklaşımı mahkûm eden itibarsızlaştırmaya yönelmektedirler.
Konuyu iktidar ve Fetullahçı yapılanma açısından ele aldığımızda da farklı bir durumla karşılaşamıyoruz. 15 Temmuz darbe girişimine kadar ki süreç dikkate alındığında AKP ile Cemaatin el ele oldukları herkesin malumudur. Ancak içeride yaşanan çelişkiler (çelişkinin net biçimde ne olduğu hala kesinleşmemiştir. Bazıları bunu doymak bilmeyen ortak tutumuna bağlamaktadırlar) iki tarafın birbirine muarız olmasına yol açmıştır. Kitleler oluşan ortam nedeniyle aklıselim davranmayı bir tarafa bırakarak konjonktürün etkisiyle olup biteni değerlendirmeye başlamışlardır.
Bu konudaki paradigma değişimleri Sosyal bilimler için tez konusu niteliğindedir. Örneğin daha üç yıl öncesinde Fetullahçı yapılanmanın Dünya ülkelerindeki okulları vasıtasıyla geleceğin dünyasına Türk damgası vurulacağını iddia edenler bugün aynı yapıyı ve elemanlarının küresel güçlerin taşeronu olan bir terör örgütü olarak tanımlayıp değerlendirmektedirler. Bu yapılırken de temel argüment itibarsızlaştırma ve bunun üzerinden geliştirilen değer yargılarıdır.
Sonuç:
Konumuzun yukarıdaki teorik kısmını biraz da son kırk yılda Kürdistan’a damgasını vuran PKK üzerinden somutlaştırmaya çalışalım. Ortaya çıkış döneminde ileri sürdüğü Bağımsız Birleşik Kürdistan söylemi dönemsel olarak o gün sahada toplumsal destekle var olan tüm Kürd gruplarına göre daha üst düzey bir istemdir. Bunu toplumsal bir değere dönüştürmenin yolu olarak o gün muhtariyet veya Federasyon isteyenlerin bu söylemle itibarsızlaştırılması amaçlandı. Kısmen de bunda başarılı olundu. Ancak süreç konjonktür onun istediği sonuçları üretmediği gibi bilakis sahadaki diğer gruplar için avantajlar üretti. Bu durum onları söylem ve eylemlerinde değişimlere yönlendirerek PKK’ye göre bir adım öne geçmelerine yol açtı.
İşte tam da bu süreç örgüt içerisinde kafa karışıklığının ayuka çıkmasına neden oldu. Bundan kullanılan argümanların içeriksel olarak işlevsizleştirilmesi ve diğer Kürd gruplarının işlevsel söylemlerinin itbarsızlaştırılması temel amaç edinildi. Gelinen nokta Kürdler arasında hem zihinsel hem de duygusal kopmaların oluşmasına ve zihinlerde ötekinin yaratılmasına etki etti. Son olarak KDP-İ için Murat Karayılan’ın “İran rejimine yönelik silahlı mücadelenin Türkiye ve Suudi Arabistan’ın çıkarlarına hizmet edeceğini” ileri sürmesi bu anlayışın ne kadar pekiştiğini göstermektedir. Ki bu aynı zamanda kendileri tarafından siviller gözetilmeksizin sürdürülen bombalama eylemlerine meşruluk arama endişesini de barındırmaktadır.
Son Kırk yılda geliştirilen Kürdler arası bir birini itibarsızlaştırma eylemine buradan baktığımızda aslında her şeyin net fotoğrafı görünür olmaktadır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.