Toplumların/milletlerin varlıklarını sürdürebilmelerinin temel koşulu üzerinde yaşadıkları toprak parçasında kendi egemenliklerini oluşturmalarıyla mümkündür. Yaşadığı toprak parçası üzerinde egemenlik oluşturabilme kabiliyetine sahip olamayanlar doğal olarak başkasının egemenliğini zımmende olsa kabule zorlanırlar. Bu durum ise zamanla onların kendi varlıklarını kaybetmelerine yol açar. Bir toplumun toprakları üzerinde kendi egemenliğini oluşturma becerisi ise doğrudan doğruya iç barışını sağlamasıyla ile mümkün olabilir.
Kürdistan toplumunun/milletinin temel problemi kendi toprakları üzerinde egemenliklerini oluşturamamalardır. Ne yazık ki bu egemenlik başkaları tarafından Kürd halkı üzerinde kullanılırken, Kürdlerin bu duruma son vermenin çare ve yollarını aramaları gerekir. Ancak buna yöneleme yerine intisap ettikleri ideolojik takıntılarının egemenliğini kaim kılmaya yöneltmektedirler. Ne yazık ki her örgüt veya cemaat kendi ideolojik düşüncelerini benimsemeyen Kürdleri hain, işbirlikçi, kâfir, zındık vb. yaftalarla toplumda itibarsızlaştırmaya çalışmayı birinci öncelikleri olarak görmektedir.
Kuzey Kürdistan’da özgürlük mücadelecisi olarak ortaya çıkan ve bu çıkışıyla halk tabanında da gerekli desteği bulan PKK çizgisi katı ideolojik tutumundan vaz geçmeyi bir türlü başaramadığı için kitleselleşmede gerekli olan başarıyı sağlayamadı. Buna karşın İslami değerler üzerinden ortaya çıkan Hizbullah çizgisi de hem mütedeyyin insanlarla hem de PKK çizgisiyle girdiği çatışma nedeniyle toplumda kendisi için gerekli kitle desteğini elde etmekte başarısız kaldı.
Oysa siyasi akıl hedeflerini gerçekleştirmek için her zaman kitle desteğini temel veri olarak görmek zorundadır. Bu nedenle hedeflediğine ulaşmak amacıyla toplumun hassasiyetlerine dokunarak çalışmalarını yürütmek zorundadır. Bugün yaşananlara bakıldığında hem PKK çizgisi hem de Hizbullah çizgisi halk kitlelerinin hassasiyetlerinden çok kendi düşünsel/ideolojik bakışları çerçevesinde kemikleşmiş kesimleri dikkate aldıkları görülmektedir. Siyasi akıl toplumda bu anlayışla hareket ettiğinde kamplaşmanın kaçınılmaz olacağını bilmek zorundadır. Ki Ortadoğu coğrafyasında egemenlik oluşturan güçlerin toplumdaki bu kamplaşmaları kaçırılmaz fırsat olarak beklediklerini de unutmamak gerekir. Kürdler arasındaki bu kamplaşmadan medet umman çevrelerin bugün ellerini ovuşturmakta olduğu tüm Kürdler tarafından iyi bilinmelidir.
Kobanide gerçekleştirilen vahşet karşısında Kürdlerin kardeşlerine destek amacıyla sivil itaatsizliğe başvurmaları normaldir. Ki günümüz Dünyasında suhulet ve sükünet içerisinde gerçekleştirilen her sivil itaatsizliğin hak olarak kabul görmektedir. Ancak vandalizmi yansıtan mantık çerçevesinde gerçekleştirilen her eylemin sonunda o eylemi gerçekleştirenlere ayak bağı olacağı da unutulmamalıdır. Bu çerçevede Kürdler özellikle Kuzey Kürdistan topraklarında yaşadıkları şehirlerde vandalist mantığı yansıtacak her türlü eylemlerden kaçınarak sivil itaatsizliği devreye sokmalıdırlar. Ki ideolojik saplantı içerisinde olan grup ve yapılar en küçük kıvılcımı kendilerine yöneltilmiş saldırı olarak algılamakta ve buna göre tepki geliştirmektedirler.
Bu gerekçeye sığınarak ne PKK çizgisinin nede Hizbullah çizgisinin Kürd halkına kan davasına dönüşen vandalist kördüğümü dayatma hakları yoktur. Kürd halkının sağduyusu böyle bir dayatmayı da kabul etmemektedir. Siyasi Akıl tutulmasına uğramış iki kesimin kendi katı ideolojik tutumlarından vazgeçerek bir an önce taraflarını sağduyuya çağırmaları zorunludur. Taraftarlarına sükünet ve suhulet tavsiyesinde bulunmaları gerekmektedir. Ancak arkasına sığındıkları kirli siyaset anlayışının günlük vaziyeti kurtardığı ama geleceği kararttığı dikkatten kaçırılmamalıdır.
PKK çizgisi örgütsel mantığı aşamadığı için kendisine verilen kitle desteğine rağmen Kuzey Kürdistan’da iktidar olmayı başaramadı. Aynı şekilde Hizbullah çizgisi de cemaat reflekslerin kurtulamadığı için kitleselleşen bir partileşmeyi başaramadı. Dolayısıyla her iki kesimin de egemen sistemce kendilerine ve mensubu oldukları Kürd halkının varlığına yöneltilmiş tehlikeye yönelmek yerine birbirine çelme takmayı öncelikleri olarak algıladıkları görülmektedir.
Sonuç:
Kürdistan farklılıkların vatanıdır. Ancak bugün farklı renkleri giymiş Kürdlerin birbirine tahammülsüzlüğü Kürdistanın ateş çemberine atıldığını görmeleri gerekir. İçine atıldığımız bu ateş çemberi bizleri endişeye gark etmektedir. Dolayısıyla Kürdlerin siyasi akılları birbirine karşı bırakujiyi haram kılmalıdırlar. Bu meyanda HDP ile Huda Par arasındaki gerginlik toplumu endişeye sürüklemektedir.
Kobaide yaşanalar nedeniyle topraklarını terk etmek zorunda kalan Kürdler bizlere devletsizliğin ne anlama geldiğini ayan beyan ortaya koymaktadırlar. Kobani de yaşananlar bunu ayan beyan ortaya çıkartmışken, bu vesile ile Kürdlerin aralarında iç barışı sağlayacaklarını uman geniş halk kesimi bulunmaktadır. Ancak sivil itaatsizlikle iç barışa sıkılan kurşunlar umudun suya düşeceği endişesini yaşatmaktadır.
Oysa devleti olmayanın rejim kavgasına girmesi kadar ahmakça başka ne tür bir eylem olabilir. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.