Ahlaksal -etik- anlamda erdem, iyiye yönelmek ve iyi olanı yaşam pratiğine aktarmaktır. Pratik yaşam içerisindeki davranışların sonucu olarak görünür hale gelen erdem veya erdemlilik toplumsal hayatı dizayn etme açısından da önemli bir işleve sahiptir. Toplumsal anlamda mutluluğun anahtarı bireylerin erdemli davranışlar sergileyip sergilememelerine bağlıdır. İnsanlık adına, insani bir miras oluşturmak isteyen bireylerin temel ereği -amacı- dünya hayatını erdemli bir yaşamla süslemektir.
İnsanlık tarihinde içinde yaşadıkları toplumun erdemli bireylerden oluşması için yaşamını feda etmiş nice insanlar gelip geçmiştir. Ki bundan sonrası için de olmaya devam edeceklerdir. Her toplumun veya milletin bu anlamda yetiştirdiği ve insanlık adına değer timsali olan insanlar vardır. Tahir Elçi bu manada Kürd halkının son dönemde yetiştirdiği ender kişilerden biridir.
O yaşamıyla düşüncesi ve bakışıyla son dönemlerde Kürd halkı nezdinde iz bırakabildi. Erdemli tutum ve davranıştan taviz vermeden evladı olduğu milletin de o değerlere sahip olması için eğip bükmeden doğru gördüğüne doğru, yanlış gördüğüne de yanlış diyebilme cesaretini yaşamı pahasına da olsa gösterdi.
O Kürdlerin Sokrates’iydi. Kendisine gelen ölüm tehditleri karşısında “ sözlerimiz nedeniyle öldürme biçimiyle birlikte tehdit edenler; sizden korkan sizin gibi alçak olsun” deme cesaretini göstermişti. Tıpkı Socrates’e düşüncelerinden vazgeçtiğini beyan etmesi karşılığında af edilip idamdan kurtulabileceği tezine karşı hiçbir geri adım atmaması gibi. Hata öğrencilerinin kendisini kaçırma tekliflerine karşılık erdemli bir şekilde yaşamaktansa erdemli bir ölüm daha evladır cevabını vermişti. Tahir Elçi’de yaşamı pahasına da olsa olması gerekeni ortaya koymaktan geri durmadı.
Eğip bükmeden doğruya doğru yanlışa yanlış diye haykıran bu sedanın duyulmasını engelleme derdinde olanlar onu susturmanın en kestirme yolunu seçtiler. Gösterdiği erdemli tutumun sonucu olarak katledilen Tahir Elçi bizlere tünelin ucunu görebilme adına bir mum yaktı. Bu mum ışığının peşine düşenlerin olması hem onu bahtiyar kılacağı gibi aynı zamanda insanlığında bahtiyar olmasını sağlayacaktır. Kürdler onun çizdiği rotayı görerek gelecek perspektifine yönelik rotalarını ona göre çizmeleri halinde Ortadoğu cehennemini hem kendileri adına hem de insanlık adına cennete çevirebilme imkânı bulurlar.
Tahir Elçi son erdemli eyleminde dört ayaklı minare önünde görüldü. Peki, neden orası? Kürdler bunu anladıklarında karşı karşıya kaldıkları problemin önemli bir kısmını çözmüş olurlar. Tahir Elçi bu eylemiyle bir millet için tarihsel köke işaret ederek, Kürdlerin tarih bilincinden yoksun kalmaması gerektiğini belirtiyordu. Tarihsel geçmişi ile bağlarını kopartan bir milletin karşı karşıya kalacağı tehlikeyi ifade ediyordu. Ayaklarından vurulmuş dört ayaklı minareyi dört parçaya bölünmüş Kürdistan’a teşmil etmiş ve tarihsel köklerini kısır bir zaman dilimine indirgeyen Kürdlere seslenerek tarihlerinin kendilerine ezberletilmek istenilenden ibaret olmadığını haykırıyordu.
Bu gün gelinen noktada devam eden çatışmalı sürecin Kürdleri ayaklarından vurmakta olduğunu ileri sürerek bu halin devamının sakatlanmayla sonuçlanacağını dillendiriyordu. Onun için iki tarafa da seslenerek şehirlerimizden çekin o barut kokan ellerinizi ki çocuklarımız için yaşanabilir alanlar oluşsun. Türkiye halkının gözünün içine bakarak “PKK bir terör örgütü değildir” derken, aslında ortaya çıkan durumun Kürd halkının iki yüzyıllık haklı davasının bir sonucu olduğunu ifade ediyordu. Ama çatışmaların durması için de yaralı minare önünde konuşurken Kürd halkının 7 Haziran ve 1 Kasım’da onlara verdiği desteğin yanlış kullanılmakta olduğunu da haykırıyordu. Gelin bu yanlıştan vaz geçin ve halkın beklentilerine uygun bir mantıkla konuyu ele alın diyordu.
Bir taraftan devlete yüzyıllık uygulamalarının yanlışlığını ifade etmek için PKK terör örgütü değil diyerek, haklı bir davanın dışa yansıyan zorunlu bir sonucu olduğunu ilan ediyordu. Devlete bunu gör ve buna göre davran diyordu. Diğer taraftan da PKK’ye halkı adına ortaya çıkan bir yapının kendi halkına yaşamı ve yaşam alanlarını zehir etmemesi gerektiğini belirtiyordu. Şehirlere çekilen çatışmaların ve Özyönetim safsatasının Kürd halkına yıkımdan başka bir şey getirmeyeceğini ilan ediyordu.
Yani erdemli bir filozof tavrıyla ‘olanın’ yanlışlığını görüyor, ‘olması gerekeni’ her iki tarafın önüne koymaya çalışıyordu. Onu ölüme götüren sebepte bu idi. Çünkü her iki tarafta halka doğruyu eğip bükmeden söyleyeni hazmetmiyordu. Toplumun aklıselim insanlardan etkilenerek olması gerekeni göreceklerinden korkuyorlardı. Kendileri gibi konuşmayanın, düşünmeyenin ve bakmayanın yaşam hakkı olmadığını Tahir Elçi’yi öldürerek açıkça beyan ediyorlardı. Bu aynı zamanda topluma verilen bir mesajdı. Oturun oturduğunuz yerde biz sizin için neyi uygun görüyorsak onu benimseyin diyorlardı. Açıkça söyleyelim. Tahir Elçi Senkronize bir suikaste kurban edildi. Ancak bunun en üst noktalardan planlanarak –her iki taraf açısından da- yapıldığını ileri sürmek te mümkün değil.
Kendi aidiyet mahallesinde de olsa yapılan yanlışlığı göremeyen/görmek istemeyen hiç kimse ne insanlığa ne de kendi milletine derman olamaz. Oysa Tahir Elçi derman olmak derdiyle ortaya yaşamını koymuştu. Doğması gereken güneşin müjdecisi olmayı amaçlamıştı. Ama o güneşi balçıkla sıvama derdinde olanlar onun yaşamasını tehlikeli ad ederek onu katletmenin çaresine baktılar. Bu nedenle Kürdler ne zaman vicdanen doğruya doğru yanlışa yanlış diyebilme cesaretini göstermeye başlayabilirlerse işte o gün doğacak güneşin gelişini birbirlerine müjdeleyebilirler.
Sonuç:
Tahir Elçinin cenaze töreninde acılı eşinin onun arkasından gönderdiği mektup tüm olup bitenleri açıkça ortaya koymaktadır. Yazıyı o mektuptan pasajlarla bitirelim.
“Onu faili meçhuller ordusu karşılayacak. Kendini her zamanki gibi nezaketle tanıtmaya çalışırken onlar da ‘seni bütün faili meçhuller bütün âlem tanır. Senin bize bir ömür hakkın geçti. Biz seni buradan izledik, bizim gibi faili meçhullere bir ömür adadın’ diyecekler. Ona soracaklar ‘sen geldin kaldı mı senin gibi kınalı güvercinler.’ Tahir Elçi’nin o zaman gülümseyen yüzüne bir akşam inecek ‘valla ne diyeyim geldiğim yerde epi topu bir avuç güvercin vardı. Kartallar, şahinler leş kargalara kol geziyordu’ diyecek. Ona diyecekler ‘sen bizi savundun ya seni kim savunacak.’ ‘Arkamda eşim var, benim gibi düşünen arkadaşlarım var’
Ruhun şad mekânın Cenneti Ala olsun Kurdistan\'ın mümtaz evladı.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.