Tarih toplumların uluslaşma aşamalarında gösterdikleri gayreti veya sefaleti kaydeden imtihan sahasıdır. Tarihin tekerrüründen bas edilse de aslında tekerrür değil toplumsal yapılanma aşamalarının sağlıklı biçimde atlatılıp atlatılmadığını kayıtlara düşmektedir. Kayıtların zaman zaman toplumun yüreğini sızlatan veriler serd ettiği de görülmektedir. Bu veriler toplumun öz bünyesine ait olanların yanlış hamleye oynamalarından veya bünyeye ait olanların toplum yerine kendilerini öncelemelerinden kaynaklandığını görmekteyiz.
Güney Kürdistan Referandumu dikkate alındığında uluslaşma aşamasının son basamağını geçmek üzere olan Kürd toplumunun imtihan safhalarını sağlıklı biçimde geçtiğini görüyorduk. Ancak Referandum öncesinde, sırasında ve sonrasında bünyeye ait olanlarca sergilenen sefalet göstergeleri umudun yeniden dip yapmasında etkili oldu. Bundan cesaret alan sömürgeci egemenlerimiz birbiriyle kol kola girdi ve bünyeye ait olan sefillerin oynadığı rol ile toplumun kazanımlarını yok etmede önemli bir viraj oluşturdular.
Viraja girildi. Ancak virajın olumsuz etkileri yanında şoför ve yolcularında silkelenmesinde de önemli etkiler oluşturduğu bir gerçekliktir. Öncelikle yolcular açısından virajın önemi, direksiyonun kime emanet edilip edilmeyeceği konusunda kafalarda var olan istifhamların yerini netliğe doğru giden verilere dönüştürdüğünü görmeye başladık. Yolcuların/milletin kaderi söz konusuysa her önünüze çıkana direksiyonu teslim edemeyeceğinizin verilerini gösterdi. Dolayısıyla toplum ve kendisi arasında tercih söz konusu olduğunda kendisini öne çıkaran sefillerin toplumun sırtında birer asalak olduklarının tescillenmesinde önemli rol oynadı.
Milletinin kaderini çizmek için canhıraş biçimde eliyle birlikte bedenini de taşın altına koyanların oluşturdukları kazanımlar bünyedeki asalaklar eliyle yok edilmek istendiği aşikardı. Ancak toplum bu asalakların en azından tarihsel onur üzerinden böyle bir eyleme girişmeyeceklerini düşünüyordu. Oysa tarihsel onuru bile kendi gelecek beklentilerine feda edeceklerini görmek elbette toplumda şok etkisi yaratacaktı ve yarattı. Lakin şokun uzun sürmeyeceğinin ilk göstergesini Kerküklü bir gencin başlattığı hamle ile devam edeceğini görmek toplumsal silkelenmeyi daha da ileriye taşıttı.
Toplumun gençleri belki de ilk kez medya önünde tüm parti ve örgütleri Kürdistan’a kurban edeceğiz haykırışını dillendiriyorlardı. Bu dillendirmeyle toplumsal dip dalganın artık varlığını hissettirmeye başlayacağı görüntüsünü net biçimde vermektedir. Kürd toplumunun varlığını bugünlere kadar koruyarak devam ettiren “alansal koruma” anlayışının yerine yavaş yavaş “ulusal koruma” anlayışının geçeceğini net biçimde ortaya koymaktadır.
Toplumların kaderinde bazen hiç önemsenmeyen birisinin yaktığı o ilk kıvılcım kartopu misali gibi günden güne büyüyerek geleceğin şekillenmesinde önemli rol oynayacağına tarih kayıtları şahittir. Kerküklü gencimiz ki henüz on dördünde bir çocuk ama bir topluma açık biçimde tarihin ve zamanın değiştiğini gösterdi. Alan koruma üzerinden bir toplumun gelecek beklentisinin karşılanamayacağını açık biçimde ortaya koydu. Ve toplumuna haykırdı. “Direksiyonu teslim ettikleriniz zamanın ruhunu okuyamıyorlar dedi. Ulusal koruma olmadan geleceğinizi kuramazsınız, o nedenle ulusal sembolleriniz ve değerleriniz her şeyden önemli algılanmadıkça asalaklar tarafından ısırılmaya devam edileceksiniz. Uyanın dedi.”
Kürdler dünya egemenleri tarafından yüzyılı aşkındır ülkelerini aralarında paylaşan Türk, Arap ve Farslara karşı sopa olarak kullanıldı. Kürdlerin ülkelerini paylaşanlar ise içeriden buldukları asalak aracılarla Kürd uluslaşmasına karşı sopa işlevinde kullandılar. Kerküklü genç bize bu oyunu tekrar tekrar gösterdi ve dedi ki artık aynı sahneleri seyretmekten bıkmadınız mı? Eminim Kürdler bıktılar bundan.
Referandum sürecini ve gerçekleştirilmesine katkı sunan herkesin bu gencin ruhunda payı olduğunu unutmadan ulusal korumaya geçilmesi gerektiğini bilerek ve asalakların da toplum içerisinde teşhir edeceği günler dileğiyle.
Ey Çocuk sana minnettarız.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.