Musallat bir ahlak ıslahatçısı olan üstad Sokrates “sorguladığı kimselerin bildiklerini sandıkları konularda hiç bir şey bilmediklerini kanıtlayarak onlara bilmediğini bil, kendini tanı mesajını verir.
Bu açıdan o insanların en bilgesi olduğunu söyler. Çünkü hiçbir şey bilmediğinin bilincindedir. Benim saygınlığım, ne denli az bildiğimi bilmekten kaynaklanmaktadır” der.
Hıdır Yalçın, bir sitede yayınlanan kendileri ile ilgili yapılan aslında haberde olmayan bir habere sinirlendiğini tahmin ettiğini düşündüğüm nedenle bir karşı yazı yazmış. Bence isabetli olmamış.
Aksine sevinmeliydi. Bazı bozuk cümleleri düzeltme yoluna gitmiş olsaydı bence daha isabetli olurdu. Bozuk bir Türk filmi senaryosunu düzeltmek hiçte kolay değildir.
Stratejik araştırma merkezli siteler yalan haberler zaten yayınlayamazlar. Onların görevi içinde bulunan durumun geleceği önünü, arkasını ve çıkış yollarını tahlil etmektir. Kaldı ki yazılanlarda hainliklerini ortaya koyacak bir belirti bile yok ? Aksine Kürdistan sevdasına kendilerini adadıkları algısı daha güçlüdür.
Alındığı söylenilen 1 milyon dolarında yarısını Heviya sora hibe etseler bence mesele çözülürdü. Artık şu kurdukları TV’nin frekanslarını söyleselerde bende dama çıkıp çanakla oynamaktan bir gün kayıp düşeceğim o zaman “hain” oldukları tartışma konusu olabilir.
Şimdi “hainlik” meselesine gelelim.
Toprağından mı, havasından mı yoksa coğrafyasındanımdır bilinmez ama “hainlik” bizde mantar gibi üremektedir.
Dünyanın her bölgesinde hainliğin bir tanımlaması olmasına karşın bizde bir tanımı yoktur.
Hani AKP hükümeti torba yasaları çıkarıyor ya, bizde de öyle. Herkesi bir torbanın içine atıyoruz hain diye. Torbayı ayıklamaya çalıştıkça bakmışsın sende hain oluvermişsin.
Toprağımızın bereketi kaçmasın diye her yere “hain” tohumu ekmişiz. Halbuki çiftçi bile bazen tarlayı nadasa bırakır. Kimin ne zaman ve neden “hain” olduğuna dairde çokça rivayet bulunmaktadır.
Bizde “hainlik” ani oluverdiğinden, “hainlik” olan kişide farkına varamıyor. Etkili ve yetkili bir konumdayken aniden düşüyorsun. Bu düşüş öyle ani oluveriyor ki, nerden düştün, neden düştüğünü anlamaya çalışırken birde “hain” olduğunu öğreniveriyorsun.
Sana o düşüş sonrası “hain” diyenler bakıyorsun bir sonraki gün hain saflarında onlarda yerlerini almışlar. Bir gün önce kahraman bir gün sonra hain olan insanlar galiba yalnızca bizim topraklarda çıkıyor.
Toprağın verimliliğinden kaynaklanıyor galiba. Eskiden kemalizmin etkisinde kalmış diye suru ile hain çıkarırdık. Ağ nerde o günler
Artık bu suç degil.
Eskiden Kurdistan’ı istememek büyük suçtu. Şimdi değil.
Eskiden içeri düşünce direnmemek suçtu. Artık suç olmaktan çıktı galiba.
Eskiden Diyarbakır Zindanı bize çokça kahraman çıkarmıştı. Onların direnişleriyle propaganda yapardık, övünürdük. Sonra anladık ki yanılmışız. Çokça hain çıkmıştı da biz gaflete düşmüştük.
Bizde yaşayarak kahraman olunmazdı. Bu nedenle de bizde babayiğitler, gerilla komutanları, Giyaplar çıkmadı. Oysa çok kahramanlar vardı ilk kuruluş yıllarından bu güne kadar.
Bütün yaşamı boyunca savaş ortamında kalıpta şehit olmayanlardan şüphelenir olduk. Nizamettin Tas, Hıdır Yalçın, Halil Atç, Numan Uçar, Nesimi Kılıç, Ahmet Yavuz, Hıdır Sarıkaya, daha yüzlerce isim sayabileceğim bir türlü ölmeyen “hain Cenah” var.
Burda bir alıntıyla devam etmek istiyorum :
“Botan ve ekibi tarafından siyasi ve askeri eğitimler alan Peşmerge güçlerinin Rojava’ya gönderilerek ENKS içerisine yerleştirildikleri, kitlelere yönelik siyasi faaliyetler yürüttüğü, bunun yanında ise YPG’ye alternatif bir askeri gücün oluşturulmak istendiği, bununla birlikte PYD’nin tasfiyesinin planlandığı, Botan ve ekibinin de bu yönlü KDP’ye söz verdiği öğrenildi.”
Şimdi gelelim, Botan’ın “hainlikle” suçlayan bu habere.
Hainlik Botan’a niye sen Peşmegelere eğitim veriyorsun sormak değil mi?
Hainlik, bir Gerilla komutanına kürt güçlerine eğitim vermeyi hainlik olarak görmekte değilmi sizce?.
Böyle yiğit ve fedakâr insanlar, dostlarının da düşmanlarının da saygısını kazanırlar.
Bütün bu olaya baktığınızda “İhaneti” nerede görüyorsunuz gerçekten siz; bunları yazanlarda mı, yoksa Peşmergeye eğitim veren eski Gerilla komutanlarından mı görüyorsunuz?
Evet ortada bir hainlik varsa, bu hainlikte yararlanan birileri de vardır.
Her ilkenin, her duruşun, her algının kayganlaştığı, somut gerçeklerin hep kenara itildiği, uydurma senaryolarının baş tacı yapıldığı bir dönemden geçiyoruz.
“Hainlik” belirsizliğinin içinde rengini kaybediyor.
Partiden ayrılanlara geri dönün çağrıları yapıldı, Bugünkü yönetim tarafından.
Üstelik defalarca sözü edildi.
Ama kendi söylediklerini, kendi çağrılarını kendileri hemen tekzip ediyorlar.
Bu çağrıların hangi samimiyetle yapıldığını, ne kadar güvenilebileceği tam olarak bilinemiyor.
Suç hep hırsızda mı ev sahibinin hiç mi suçu yok, bu hiç sorgulanmıyor. Bizim “hainlerden” bir ordu kurulur.
Şengal dağında bizim “hain” Hüseyin Kaytan’ı görünce, bu “hain” kutsal bir mekanda ne arıyor üstelik silahıyla. İşte bizde “hainler” böyledir. Ülkeleri ve halkı için ölüme gidiyorlar hiç tereddüt etmeden. Sizce bu “hainler” sevilmez mi ?
Hainliğin ve çağrıların tarifi yapılamıyor.
Merak ediyorum, bizde çıkan hainler nasıl oluyor da başka bir kürt örgütünde kahraman oluyorlar. Sizce bu nasıl oluyor?
Hainliğin net tanımını yapamadığımızda, somut gerçeklerden korktuğunuz anlaşılır.
Niye korkuyoruz?
Neden bütün gerçeklerin görülmesini istemiyoruz?
Bu belirsizlikten çıkarlarımız ne?
Hainlikte olduğu gibi “çağrı” konusunda da müthiş kafa karıştırıcı bir tutumumuz var.
Her hangi bir sebepten dolayı ayrılanlara yönelik yapılan bu umutlandıran çağrılar yapıldıktan hemen sonra çağrıların aslında “imkânsız” olduğunu, kimsenin geri gelmesini istemediklerini gösteren bir başka emarenin gerçeği olarak görülüyor.
Şimdi gerçek hangisi?
Parti geri dönüşleri istiyor mu istemiyor mu?
Bugün birçok devletin bile sahip olmadığı sınırsız bir iktidara ve güce sahip olan PKK neden hala küçük bir örgütmüş gibi davranmakta ısrar ediyor.
Çağrılarında güven vermeyen bir dönüşe “hainler” biz geri dönelim diyebilir mi?
Benim görebildiğim tek bir açıklaması var.
Parti yöneticileri “hainlerin” yakın bir zamanda dönmelerini istemiyorlar.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.