Amerikan ordusuda Vietnam’ı harabeye çevirmişti ama sonunda yenildiler ve onurları kırılmış olarak terk ettiler Vietnam’ı. Dün Şırnak’ta kalkan sokağa çıkma yasağı ardında, Şırnak’ın son durumunu gösteren resimler paylaşıldı. Bu resim kareleri 2016 Türkiye’sinde devletin, iktidarın, muhalefetin, sivil toplum kuruluşlarının ve de her bireyin aynasıdır. İçlerine işlemiş Kürt düşmanlığıyla, evrensel değerlere sırt dönüşleriyle, korkaklıklarıyla ve tavana vurmuş duyarsızlıklarıyla, devlet kadar bireyin de genetik kodlarına işlemiş şoven Türk milliyetçiliğinin ilkelliği ve gaddarlığıyla, Şırnak’a yaşatılanların boy aynasında her kes kendisini seyrederse, orada beğeneceği, övüneceği bir yansıma göremeyecektir.
Şırnak’taki bu fotoğraf karelerini çizenler gün gelecek bu konuda da geri adım atacaklar. Er veya geç, şu veya bu biçimde masaya oturulacak. Çözüme yönelik diyalog, müzakere, anlaşma süreci başlayacak. Her yerde böyle olmuş. Son Colombiya örneği buna örnektir, bizde de böyle olacak. Peki bu topraklarda yakın dönemde eşi benzeri görülmemiş bu yıkma, yakma ve yıkımın faturasını kim ödeyecek, günahını kim üstlenecek sahi? Defalarca paçayı kurtarmak için tükürdüğünü yalayan, içerde horozlanırken dışarda süklüm püklüm özür dileyen sorumlular, Kürt halkına reva gördükleri, bunca ölümün, bunca yıkımın ve artık onarılmayacak tahribatın hesabını nasıl verecekler sahi?
Her suçun cezası vardır, ödenir ve ödetilir.
Vietnam pratiği bize bunu çok açık bir şekilde gösteren yakın tarihin en iyi örneğidir.
Amerika ile Vietnam arasındaki savaş, teknolojisi ile örgütlü ve direnişçi insan gücü arasında gerçekleşen bir savaştır. Bu kanlı savaşı modern silahlar değil, direnen insanlar kazanmıştır.
Amerika\'da savaş karşıtı gençler 1964\'lerde askere gitmemeye başladılar. \"Gitmeyeceğiz\" sözü bir slogan olarak dalga dalga yayıldı ülkenin dört bir tarafına. Türkiye’de askere gidip Kürt öldürmek isteyen gençler ve tam tersi sloganlar vardır.
2 Kasım 1965\'de Washington\'da Pentagon\'un önünde Norman Morison adındaki otuz iki yaşında üç çocuk babası bir barış yanlısı, savaşı protesto etmek için üzerine gaz döküp kendini ateşe verdi ve yaşamını yitirdi. Aynı yıl yine Detroit\'te Alice Herz adında seksen iki yaşındaki bir kadın savaşa karşı kendini yaktı. Türkiyede çocuğu Kürtlerle olan savaşta ‘şehit’ oldu diye Allah katında cennetlik olduklarını düşünen aileler ve Allah devlete millete zeval vermesin diye bağırarak çocuğunun ölümünü bir lütuf olarak gören aileler var…
1965 yılı ortalarında Amerikalı zenci öğrenciler Vietnam\'da bir sınıf arkadaşlarının öldürülmesi üzerine şu el ilânını dağıttılar: \"Zenci çocuklar zorunlu askerlik işlemlerini onurlandırmayacaklardır. Anneler çocuklarını askere gitmeye özendirmeyeceklerdir. Kimsenin bizden yaşamlarımızı tehlikeye atarak, beyaz Amerikalıların daha da zenginleşmeleri için Vietnam\'daki diğer bir renkli ırkı yok etmememizi istemeye hakkı yoktur.\" Türkiye ordusunda binlerce Kürt genci, kendi kardeşine karşı savaştırılıyor…
Ulusun büyük sporcularından biri olan zenci boksör Muhammed Ali Clay, \"Beyaz adamın savaşı\" diyerek askere gitmeyi reddetti. Peki Türkiye’de böylesi unlu biri var mı savaşa direk cephe alan?
Beyaz Saray\'da yapılacak özel bir törene davet edilen şair Robert Lowel törene katılmayı reddetti. Artur Miller Beyaz Saray\'a çektiği telgrafta, \"Silahların patladığı yerde sanat ölür\" diyerek savaşı kınadı. Türkiye’de en ünlüler bu savaşın komutanının sofrasında oturabilmek için nelerinden vaz geçiyorlar bir bilseniz…
1967 sonbaharında İkinci Dünya Savaşı gazisi Peder Philip Berrigon kendisine katılan artist Tom Lewis ve arkadaşları David Eberhardt ve James Mengel\'le birlikte askerlik şubesine giderek celp kayıtlarını kana buladılar ve oturup tutuklanmayı beklediler. Mahkemeye çıkarıldılar ve iki ile altı yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldılar. Onlar gibi daha binlerce insan askerliğe ve savaşa karşı çıktıkları için ağır hapis cezalarıyla cezalandırıldılar. Bütün baskılara rağmen protesto bayrağı yere inmedi. Peki Türkiye’de artistler, sanatçılar ne yapıyor? Dizilerde bir rol kapmak için devlet erkanıyla camilerde görünmek için, rekatları birbirine karıştırmadan, farzı sünnete bulaştırmadan, her iki omuzlarındaki melekleri selamsız bırakmadan, namazlarda saf tutuyorlar...
1968 başlarında savaşın acımasızlığı birçok Amerikalının vicdanını sızlatmaya başlatmıştı. O tarihte 500 binden fazla Amerikalı askerin bulunduğu Güney Vietnam\'da 40 bin Amerikalı asker ölmüş, 250 bin asker yaralanmıştı.
1965\'de Boston çayırında savaşı protesto edenler sadece yüz kişiyken, bu sayı 15 Ekim 1969\'da 2 milyon kişiyi geçti. Türkiye’de 40 yılda 40 kişi anca çıktı…
Savaşı cinnetini Kennedy\'den devralan Amerikan Başkanı Johnson\'un halk arasındaki saygınlığı en düşük seviyedeydi. Halkın önüne çıkıp da kendisine ve savaşa karşı bir gösterinin yapılmadığı gün yoktu. Ülkede bir baştan bir başa, \"Johnson, Johnson, bugün kaç çocuğun canına kıydın?\" sloganı eşliğinde gösteriler yapılıyordu. Amerikan halkının bu savaş karşıtı tepkisi karşısında Johnson 1968 baharında başkanlık için aday olmayacağını ilân etmek zorunda kaldı. Savaş karşıtı Amerikan kamuoyu savaşta inat eden başkanını böylece cezalandırmış oluyordu. Türkiye’de hükümetin basın-yayını günlük kelle sayısı vererek okuyucusunu, izleyicisini tatmin ederken, sayı verilmediği günlerde hani bugün neden öldürmediniz diye öfkeleniyor ulema…
1969 yılında Brown Üniversitesi\'nin diploma töreninde mezun olan öğrenciler Dışişleri Bakanı Henry Kissinger konuşma yaparken ona arkalarını döndüler. Kissinger arkalarını dönen öğrencilere şaşırarak bakarken yüzü sararmıştı. Sesi titremiş, sözcükler boğazına düğümlenmişti.
1970 yılının sonunda Gallup\'un yaptığı bir ankette, Amerikan kamuoyunun yüzde altmış beşi savaşa karşı çıkıyordu. Yoksul beyazlar ve siyahların durumu hakkında araştırma yapan Lewis Lipsits, \"Yoksula yardım etmenin tek yolu Vietnam\'daki savaştan çıkmaktır, savaş ekonomiyi yağmalıyor\" diyordu. Bu savaş binler, yüz binler halinde katledilen Vietnamlıların yanında, Amerikalı gençlerin de ölmesi ve Amerikan ekonomisinin savaşta israf edilmesi demekti. Türkiye kamuoyunun yüzde 65 savaş devam etsin diyor…
Boston Üniversitesi\'nde bin kadar öğrenci gece gündüz nöbet tutarak üniversitenin küçük kilisesine sığınan on sekiz yaşındaki asker kaçağı Ray Kroll\'u desteklediler. Bir Pazar sabahı devlet güçleri baskın yaparak Kroll\'u zorla alıp götürdüler. Kroll şu notu gönderdi arkadaşlarına: ‘Öldürmeyeceğim, öldürmek benim inançlarıma terstir’. Türkiye’de Kürdü öldürmek dinin bir farzı olarak algılanır, uygulanır ve bu uğurda ölenlere şehitlik, sakat kalanları da gazilik mertebesine yükseltilir …
Nisan 1971\'de binden fazla Amerikalı Vietnam gazisi Kongre binasını çevreleyen tel örgünün önüne giderek Vietnam\'da kazandıkları madalyaları telin öbür tarafına attılar. Gazilerin zincirleme olarak süren savaş karşıtı protestoları Amerika\'da deprem etkisi yaratmıştı. Türkiye’de bu madalyalar salonların en gözde yerlerine asılır, boyunlara asılarak bolca resim çekilir bir abide misali, dilden dile mitolojik bir havaya dönüştürülür…
1972 yılı Nisan ayında Phu Bai\'de askerler, \"Bu bizim savaşımız değil!\" diye bağırarak nöbete çıkmayı reddettiler.
Jüriler ve yerel hâkimler protestocuları yargılamakta isteksiz davranmaya başlamışlardı. 1971\'de Washington\'da hâkimler protestoculara karşı açılan davaları reddediyorlardı. Protestocular hakkında beraat kararı veren jürinin on bir yılını orduda geçiren üyelerinden Samuel Barithmaite savaş karşıtı protestoculara şöyle dedi: \"… Sizlere aferin, iyi yaptınız diyorum. Kendilerini yönetmeleri için insanların seçtiği bu hasta ve sorumsuz yöneticileri iyileştirmeye çalıştığınız için aferin size. Bu yöneticiler şanssız bir ülkenin üzerine ölüm ve yıkım yağdırarak insanların umutlarını boşa çıkardılar… Kardeşleriniz fildişi kulelerde oturup etraflarını seyrederken, sizler ortaya çıkıp üzerinize düşeni yaptınız.\" Türkiye’de kimse bu ‘vatan hainliğini’ yapmayı aklından bile geçirmez, vatan perverlik postunu deldirmez…
26 Eylül 1969 tarihinde ABD Başkanı Nixon basın toplantısında savaş karşıtı hareketleri vatana ihanet diye suçlarken ne olursa olsun hiçbir koşul altında bu protestoların kendisini etkilemeyeceğini söylüyordu. Fakat dokuz yıl sonra yayınladığı anılarında, kamuoyu önünde savaş karşıtlarını umursamaz gibi göründüğünü, oysa gerçek durumun bu olmadığını itiraf etti. \"Savaş karşıtı hareket, savaşın yoğunlaştırılması konusunda kurduğum bütün plânları bozdu\" diyerek gerçeği açıklamıştı. Peki Amerika\'da bunlar olurken Vietnam\'da durum neydi?
1960\'da Güney Vietnam\'daki gerilla savaşı Ulusal Kurtuluş Cephesi öncülüğünde yürütülüyordu.
Savaşın yükü sadece gerillaların omuzlarında değildi, sivil halk gerillaların önünde kalkan olup, Amerikan birliklerinin gerillalara ulaşmasını zorlaştırıyordu.
1963 Haziran\'ında bir rahip Vietnam\'ın Saygon kentindeki bir meydanda kendisini yakarak Amerikan işbirlikçisi Diem rejimini protesto etti.
Ulusal Kurtuluş Cephesi\'nin işbirlikçi yönetimin denetimindeki şehirlere kolayca sızabilme başarısının nedeni halkın devlete muhbirlik yapmamasıydı. Savaş bittiğinde Vietnam, Laos ve Kamboçya üzerine 7 milyon ton bomba atılmıştı. Bu rakam İkinci Dünya Savaşı\'nda Avrupa ve Asya\'ya atılan bombaların iki katından fazlaydı. Bu gün bize atılanlarda az değildir.
Vietnamlılar 1973\'de 1,5 milyon insanını savaşta kaybederek Amerikan halkının da desteğiyle kendi ülkelerini işgalden kurtardılar. Savaş karşıtı Amerikan kamuoyu ülkesinin bu haksız ve ekonomiyi felç eden savaşı kendi gelecekleri için devletlerinin bu savaşı kaybetmesinde önemli bir rol oynamıştı.
Amerikan birlikleri harabeye çevirdikleri Vietnam’ı yenilmiş ve onurları kırılmış olarak terk ettiler. Türk ordusuda bu tarihin bir tekerrürünü yaşayacağından hiç şüpheniz olmasın.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.