1972\'de dünyanın gözünü Vietnam Savaşı\'na çeviren ve üstte görülen fotoğrafı çeken fotoğrafçının adı Nick Ut.
Kendisine Pulitzer ödülünü getirecek olan kareyi çektiğinde, atılan bombanın etkisiyle şoka girdiği için çığlık çığlığa yollarda koşan çıplak kızın adının Kim Phuc olduğunu bilmiyordu. Bizde de böylesi kareler oldukça çok artık. Karaya vuran Alan Kurdi, Cizrede buzdolabında cesedi saklanan Cemile, devlet güçlerince kafalarına sıkılan kurşunlarla, tanklarla yapılan atışlarla, cansız bedenleri günlerce evlerde tutulan bebekler, dünya basınına şimdilik yansımasa da vicdanlarda yerini almışlardır…
1982\'de bir Hollandalı gazeteci \"Resimdeki Kızın\" peşine düşmeye karar verdi.
Gazeteci, bütün vücudu yandığı için Saigon\'daki bir hastanede 14 ay yatmış, yanık derisi bedenininden temizlenirken her seferinde acıdan bayılan kızın adının Kim Phuc olduğunu ortaya çıkarmıştı.
Savaşın simgesi olan kızı bulduğunda ise artık 34 yaşında, evli ve bir çocuk annesi bir kadın olduğunu öğrendi.
Kim, kendisini avutan şu sözleri söylemişti; \"Ne talihliymişim ki yüzümde en küçük bir leke bile yok, yalnızca yüreğimde derin yara var!\"
Kasım 1996 senesinde Washington\'da Vietnam Savaşı\'nı anmak için bir törende konuşan Kim Phuc, adeta insanlık dersi veriyordu o anda tüm dünyaya.
\"O bombaları atan pilotla karşılaşsam, ona geçmişi değiştiremeyiz...\" derdim. \"Ama bugün, yarın ve hatta sonsuza dek barışa hizmet etmek için elimizden geleni yapabiliriz!\"
Konuşmasını bitirip kürsüden ayrılan Kim\'in eline bir kağıt sıkıştırıldı. Gönderen kişi işaret edilerek.
Kim Phuc\'ın eline sıkıştırılan kağıtta \"Kim, o adam benim!\" yazıyordu. Kim, işaret edilen adama baktı. Adam orada öylece durmuş, eli ayağı titreyerek Kim Phuc\'a bakıyordu.
Kendisine bakan adam 8 Haziran 1972 günü, Vietnam\'daki o küçük dünyasına Napalm Bombası atan uçağın pilotu John Plummer\'di.
Kim, Plummer\'e doğru hızlı adımlarla ilerleyerek ellerini sıktı ve pişmanmısın diye sordu, Plummer en en içten duygularımla evet dedi.
Plummer öylesine psikolojisi bozulmuş bir şekilde yaşıyordu ki, savaştan sonra yıllarca kendine gelememiş, ne yapacağını bilememiş, din adamı olmuş, \"o küçük kızın\" resmini gazeteden kesip cüzdanında taşımıştı. Kürt şehirlerine uygulanan dehşetten dolayı, Kürtlere psikolojik rehabitalasyon uygulayacaklarını söylüyen devlet yöneticileri, Plummer’in mı, yoksa Kim isimli bayanın mı psikolojisi bozulduğuna baksınlar. 40 yıldır süren bu savaşta binlerce asker ve polis sivil halka uyguladıkları vahşet sonucu, akıl sağlıklarını kaybettiler. Yani savaş akıllarını, onlar kendilerini vurdular. Peki rehabilatasyon kime uygulanmalı sizce?
Mohammed Ali, Dustin Hoffman ve Martin Luther King, ama vatan haini ilan edilmediler…
Peki Türklerden varmı böyle tanınmış birileri, ben Kürtlere karşı savaşmam diyen? En aydını bile, ‘Kürt kardeşlerini’ kenarda durdukları, seslerini çıkartmadıkları, verilene razı oldukları sürece seviyor sadece? Peki kim aydın kim karanlık. Kürtler mi yoksa ölümlerine seyircı kalanlar mı? Kendilerince klişeleşmiş önyargıları, herkese haddini bildirmeyi vazife edinmiş büyüklenmeci tavırları, hep galip gelmeye alıştırdıkları kibirleri ne yazık ki vicdanlarına kapı aralamıyor?
Hani bodrumdaki yaralılar için isyan ettiğimizde, kahrolduğumuzda yüzümüze şaşkın şaşkın bakıyorlar ya, bütün günü kurşun ve bomba sesleriyle geçirenlerin sıkıntısını iliklerimizde hissettiğimiz, gencinden yaşlısına ölen herkesin yasını tuttuğumuz için tuhaf bakışlarını üzerimize dikiyorlar ya, belki Kürt ananın o yürek burkucu ağıdına kulak verseler, Kürdün acısıyla bir dakikalığına tanışırlar belki...
İnsan, vicdanına benzer.
Sahi sizin vicdanınız nerenizde duyuyor?
Başbakanları bile Mardin’de, Kürtlere İdris\'i Bitlisi\'lik öneriyor; Sultan Selimin Ordu\'sunda İdris\'i Bitlisi olmaktan öte bir gelecek tanımayan bir egemenlik aklının tezahürü olarak şekilleniyor ‘Akademisyen Başbakan’larının ön görüsünde, yarabbi ne vicdan ne akıl…
Vietnam tarihinde gezinerek, Vietnam savaşını özetlemek sanırım en doğrusu olacak.
Viet Minh\'in Kuruluşu:
Çinhindi, İngiliz ve Fransız sömürgesiydi. III. Napolyon döneminde Fransızlar Annam, Kamboç, Koşen ve öteki bazı bölgeleri ellerine geçirmişler ve bu arada Hindistan ve Birmanya yoluyla Çinhindi\'ne giren İngilizlerle Mekong\'da çatışmışlar ve sonunda bu akarsuyu sınır yapmışlardır.
II. Dünya Savaşı\'nda Çinhindi, Japonya\'nın eline geçti. Bu devlet, 1945 yılında yenileceğini anlayınca buradaki milliyetçi duyguları körüklemiş ve bölge halkını silahlandırmıştır. Çinhindi\'nde üç bağımsız devletinVietnam, Laos ve Kamboçya kurulduğunu ilan ederek Vietnam\'ı İmparator Bao Dai\'nin yönetimine bırakmıştır.
1945 yılında Fransız Çinhindi\'ne gelen ilk birlikler İngiltere\'ninkilerdi. Bunlar Saygon\'a geldiklerinde durumu karışık buldular. Çünkü, bağımsızlık isteyen gruplar savaş sonu düzensizliğinden yararlanarak denetim kurmak için çaba gösterirken,1946 yılının sonuna gelindiğinde \"Hür Fransa\"ya bağlı birlikler de bölgedeki Fransızların hayatını korumak için mücadeleye başlamışlardı.
Truman ve Vietnam
Truman domino teorisi uyarınca Vietnam\'da komünist bir iktidarın çevre bölgelere sıçrayacağını düşünerek bunu engellemek istemiştir. Truman\'ın başkan olduğu dönemde, Fransızlar Vietnam\'da hakim durumdaydı ve Ho Chi Minh liderliğindeki gerillalara karşı savaş vermekteydiler. ABD ise Fransa\'ya cephane yardımında bulunuyordu.
Vietnam\'ın 20. yüzyıl tarihinin otuz yılında savaş hüküm sürdü. Komünist Partinin Fransız koloni kuvvetlerine karşı 1945\'te başlattıkları mücadele, Saygon ve ülkenin tamamının kontrolünün 1975\'te ellerine geçmesine dek sona ermedi. Kuzeyde mevzilenmiş komünist güçler, komünist lider Ho Şi Minh liderliğinde 1954 yılında Fransızları bozguna uğrattılar. Ülke, yapılan anlaşmalarla komünist kuzey ve Amerikan yanlısı güney olmak üzere ikiye bölündü, arada askerden arındırılmış bir bölge vardı. Kalıcı bir çözüm için ülke çapında seçim sözü verildi ama bu asla gerçekleşmedi. Beş yıl içinde komünistler, güneyde gerilla savaşı başlattılar.
1964 Brinks Hotel bombalı saldırısı sonrası ABD başkanına bombalama seçeneği sunulsa da başkan bunu reddetti, fakat 1965 yılında Kuzey Vietnam devriye botlarınınTonkin Körfezi\'nde seyretmekte olan Amerikan savaş gemisi \'Maddox\'a ateş açmış olmaları gerekçe gösterilerek Amerika da Kuzey\'i bombalamaya başladı. Bu saldırı sadece Kuzey\'i bombalamak gibi bir avantaj sağlamakla kalmadı, ABD Kongresi\'nin, Başkan\'a yeni yetkiler veren \'Tonkin Körfezi Kararnamesi\'ni onaylamasını da sağladı. Buna göre, Amerikan başkanı saldırganları püskürtecek ve yayılmasını engelleyecek her türlü yetkiyle donatılmış bulunuyordu. Amerika\'nın Vietnam Savaşındaki komploları bundan ibaret değildi.
Kasım 1963\'te Güney Vietnam devlet başkanı Diem askeri bir darbe sırasında öldürüldü. Bu cinayetin ABD istihbarat örgütü CIA tarafından işlendiği iddia edildi.
Vietnamlarla savaşmak üzere bölgeye yüz binlerce Amerikan askeri gönderildi. Bu, nihayetinde pahalı ve başarısız olacak, sivil huzursuzluğa ve uluslararası şaşkınlığa yol açacak bir süreçti. Amerika Birleşik Devletleri bilhassa domino teorisine dayanarak komünizmin yayılacağı yönündeki Soğuk Savaş kaygısıyla hareket etmişti.
Vietnam savaşı çok çetin geçtiği kadar iki tarafın da birbirine acımadığı bir savaş olarak akıllara kazınmıştır. Vietkonglar akla gelebilecek her türlü işkenceyi ele geçirdikleri Amerikan askerlerine yapmaktan geri kalmamış, keza Amerikan askerleri de yakaladıkları Vietkonglar\'ı diri diri helikopterle alçaktan ölümleri geç ve can çekişerek olsun diye atmışlardır. Toplu halde yapılan işkenceler, insanları canlı canlı yakmalar, biyolojik saldırılar, napalm bombaları, köy baskınları, toplu cinayetler ve yağmalar sıradan hale gelmişti.
ABD\'den 19.000 km uzakta cereyan eden savaş, televizyon sayesinde Amerikalıların oturma odalarına taşınmıştır. Savaş görüntüleri olarak ölen, yaralanan, acı çeken asker görüntüleri, savaş sırasında mağdur olan sivil halkın durumu, özetle kan ve gözyaşı, insanları savaştan soğutmuş ve böylece ABD kamuoyunun savaşa olan desteği her geçen gün azalmıştır. Zaten, 1960\'lardan itibaren Vietnam Savaşı yaygın halk muhalefetini ortaya çıkartmış ve Amerikalı gençler arasında haksız bir savaşa karşı bir duruş ortaya çıkmıştı. 1970’lere gelindiğinde ise nüfusun %60\'ı savaş karşıtı olmuştur.
Ülkenin dağlık orta bölgelerinde bir kasaba olan Buon Ma Thuot\'nın ele geçirilişiyle savaşın kaderi değişmiş ve Kuzey Vietnam güçleri iyice güçlenmiş, moral kazanmış ve nihayet iki ay sonra 30 Nisan 1975 tarihinde Güney\'in başkenti olan, o zamanki adıyla Saygon\'a girmiştir. (Saygon artık Vietnam\'ının kurucusu Ho Şi Min\'in adını taşımaktadır).
Vietnam Savaşı uzun ve kanlı bir savaş oldu. Hanoi hükümeti, 21 yıl süren çatışmalarda Kuzey ve Güney\'de toplam dört milyon sivil ile bir milyondan fazla gerillan hayatını kaybetmiştir. ABD\'nin verilerine göre ise, 220 ile 320 bin Güney Vietnamlı asker ile 60 bin Amerikan askeri öldü ya da kayboldu.
Ho Şi Min anılarında savaş yıllarını ve sonuçlarını şu şekilde anlatır: \"Tüfeği olanlar tüfekleri, kılıçları olanlar kılıçları, kılıçları olmayanlar küçük çapa ya da sopalarıyla savaştı. Her mezra ve cadde birer kale, her insan bir savaşçı, her parti hücresi bir kurmay heyeti gibiydi. Zafer, çok büyük bedellerle, 13 milyon şehit, binlerce kayıp, yüzbinlerce yaralı ve sakatla (83 bin sakat, 8 bin felç, 30 bin kör, 10 bin sağır) kazanıldı.
Vietnam 1,5 milyon yurttaşını zehirlenme sonucu, topraklarının 3\'te birini kaybetmesine rağmen savaştan galip çıktı. Amerikalılar ise bölgede 58 bin ölü bırakırken, savaş sonrası Vietnam\'dan ülkelerine dönen askerlerin önemli bir kısmı da intihar ederek yaşamlarına düşman kurşunlarıyla değil de kendi elleri ile son verdiler. Amerika ayrıca savaş boyunca, çoğunluğu uçaksavar ateşiyle düşürülen 10 bine yakın hava aracını yitirdi. Buna karşılık Kuzey Vietnam\'ın kaybı 200 civarındaydı. Vietnam Savaşının başlangıcında Çin-Sovyet ilişkilerinin düzeleceği varsayılıyordu. Fakat algı farklılıkları ilişkilerin daha da bozulmasına sebep olmuştur. Sovyet-Çin farklılıklarının derinleşmesi, çok kutupluluğu güçlendirerek yumuşama sürecinin hızlanmasına sebep olmuştur. Böylece, ABD\'nin Vietnam\'ı bölme planı suya düşerken, Kuzey Vietnam ve Güney Vietnam 1975 yılında birleştiler
Amerika Vietnam’da neden yenildi?
20 yıl süren Vietnam savaşında 58,175 Amerikan askeri öldü. Kuzey ve Güney Vietnam’da ise 2 milyondan fazla asker ve sivil hayatını kaybetti. Amerika’nın gerilla birliklerin gizlenmesini önlemek için ormanlar ve tarım alanlarına yaprak dökücü zehirli ilaçlar püskürtmesi on binlerce kişinin hastalanmasına ve yüz binlerce hektar alanın kullanılamaz haline gelmesine sebep oldu. Şimdi olduğu gibi Amerika o zamanlar da Dünya’nın en güçlü askeri ülkesiydi.
Savaş boyunca Amerikan savaş uçakları Vietnam, Kamboçya ve Laos’da, 113,716 yere toplam 6,727,084 ton bomba attı. Yanlış okumadınız. 6 milyon 727 bin küsur ton. İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefik ülkelerin Avrupa ülkelerine yağdırdığı toplam bomba miktarı ise 2,700,00 ton. Dünyanın en güçlü ülkesi, yoksul ve Fransa’yla savaştan daha yeni çıkmış, ekonomisi tarıma dayalı küçücük bir ülkeyi nasıl oldu da yenemedi? Amerikan ordusu Vietnam’da çok sayıda helikopter kullandığından, savaş, askeri çevrelerde “helikopter savaşı” diye de bilinir
Günlerden 8 Haziran 1972…Vietnam Savaşı’nın tam ortası. Saygon şehrinin kuzeyinde Trang Bang adında küçük bir köye bir Amerikan uçağından 4 tane Napalm bombası atılması sonucu, bir tapınağa sığınan bir sürü insan hayatını kaybeder, ki bunların bir çoğu çocuktur.
Associated Press muhabiri Nick Ut tarafından çekilen bu gördüğünüz yukardaki fotoğraf 1973’de Pulitzer Ödülü aldı. Vücudu Napalm’dan yanmış 9 yaşındaki çırılçıplak kız çocuğunun acılar içinde koşması ve resimdeki o çığlığı dünyada büyük yankı uyandırdı. Resim hemen hemen dünyanın tüm gazetelerinde basıldı. Ortada Kim, sol tarafta kardeşleri, sağında kuzenleri.
Sağ kalabilenleri, yarı yanmış kıyafetleri, saçları ve vücutlarıyla acı içinde koşarken bir kareye sığdıran fotoğrafçı şu sözleri diyecekti yıllar sonra:
“Kim çok kötü görünüyordu, öleceğini düşündüm. O gün, pek çok fotoğraf çekmiştim ve kasabadan ayrılmak üzereydim. Tam o sırada iki uçak gördüm. Her iki uçak da dörder tane Napalm bombası attı. Beş dakika sonra yardım çığlıkları atan insanlar koşmaya, kaçmaya başladılar. Kim beni gördüğü anda, vietnamca, bana su verin, yanıyorum, kavruluyorum diye bağırmaya başladı. Ona biraz su verdim ve yardım edeceğimi söyledim. Arabama yaklaşık 15 kilometre ötedeki hastaneye götürdüm. Hastane ölen ya da ölmek üzere olan Vietnamlılarla, askerlerle doluydu. Kimse çocuklarla ilgilenmiyordu. Gazeteci olduğumu söyledim. Kim’in ölmesini istemediğimi haykırdım. Yardım ettiler.”
Adı “Altın Mutluluk” anlamına gelen Kim Phuc savaştan sonra pekte mutlu bir dönemden geçmez. 14 ay kadar Saygon’da bir hastanede yatar. Kim’in derisinin %30’u tamamen yandığı için cildi nefes alma yetisini kaybetmiş ve vücudunda yıllar boyu hiç kapanmayan yaralar ortaya çıkmıştır. Dayanılmaz acılar çeken Kim çeşitli doktorların yoğun çabasının ardından mucizevi şekilde kurtulur, fakat savaştan arta kalan ağır migren nöbetleri, astımı, şeker hastalığı ve travmalar onu hayatı boyunca terketmez.
Kim şu an hala evlidir ve iki çocuğu ve eşi ile birlikte Kanada’nın Toronto şehrinde yaşamaktadır. 1977’de Chicago’da, daha sonra Kanada’da kurulan Kim Vakfı, çocuk savaş kurbanlarını iyileştirmek için hizmet vermektedir. 1994’ten bu yana UNESCO iyi niyet elçisidir. Hayatını kurtaran fotoğrafçı Nick Ut ile hala görüşmekte ve birçok davetlere katılmaktadır.
Vietnam Savaşı’nın bilançosu: Vietnamlı 1 milyon asker ve 4 milyon sivilin ölümü, 2 milyon yaralı ve artı atılan kimyasal bombalar sonucunda zehirlenen 2 milyon insan. Amerika Vietnam’a 7.5 milyon ton bomba atarak ülkeyi adeta cehenneme çevirdi. Bu rakam 2. Dünya Savaşı’nda Avrupa’ya atılan toplam bomba sayısının 4 katı!!
Meşhur aktör Dustin Hoffman Vietnam Savaşı için “Bu savaş kocaman bir yalanla başladı. Kuzey Vietnam Tonking Körfezi’ndeki Amerikan gemimimize saldırdı gerekçesiyle bu savaş başlatıldı. Fakat bu saldırı hiç olmadı. Bu kocaman bir yalandı! Bu sadece bu iğrenç savaşı başlatmak için yapılan bir propagandaydı. Bazen tarih tekrarlanıyor…” diyecekti yıllar sonra…
Ayrıca Vietnam Savaşı doğaya çok zarar verilerek gerçekleştirildi. Amerika sadece tehlikeli Napalm bombaları değil, aynı zamanda “Agent orange”olarak adlandırdıkları tehlikeli gaz bombaları atarak, Vietnam’ı hala bugüne kadar süren bir faciaya sürüklediler. Bu bomba kas ve vücut bozukluklarına, kansere ve sinirsel hastalıklara, hatta birçok bebeğin doğuştan sakat doğmasına ve yetişkinlerin ölmesine neden olmuştur ve hala oluyor.
Amerikalılar bölgede 58 bin 220 ölü bırakırken, savaş sonrası Vietnam’dan ülkelerine dönen askerlerin çoğu, yaklaşık 60 bini travma sonucu intihar ederek yaşamlarına düşman kurşunlarıyla değil de kendi elleriyle son verdiler.
Savaşa gönderilen ve yaş ortalamaları 19 olan bu gençlerin %80’i alt tabakadan oluşan, Afro-Amerikalıydı.
Yani savaşın diğer ironisi ise Afrika kökenli vatandaşlarına yaptığı ayrımcılıkta ısrar eden Amerika, aynı vatandaşlarını savaşa göndermekten nedense çekinmiyordu. İşte bu ikiyüzlü anlayış, en fazla tepki toplayan unsur olarak halkı sokaklara dökmeye ve 68’li kuşağın, Hippie’lerin oluşumuna sebep oldu.
Bu ortamda Muhammed Ali ve Martin Luther King gibi sembol isimler de kitlelerin sesi olmuşlardı.
Vietnam Savaşı karşıtları!
Barış Nobel Ödüllü Martin Luther King, sadece ırkçılığa değil, o yıllarda Amerika’nın Vietnam Savaşı’ndaki rolüne karşı da cephe almıştı. 4 Nisan 1967’de New York’ta Riverside kilisesinde yaptığı meşhur konuşmada Amerika’yı bu savaş nedeniyle şiddetle eleştirdi. Vietnam’ı bir sömürge haline getirmeye çalışmakla suçladı. Amerika’yı dünyanın en büyük şiddet uygulayıcısı olarak niteledi. Vietnam halkını Napalm bombaları ile yakmanın, nice Amerikan ailelerini evlatsız bırakmanın ve insanlara kin ne nefret aşılamanın bir vahşet olduğunu ve burada adalet, sevgi ve bilgelik olamayacağını dile getirdi. Ayrıca bir devletin savaş için harcadığı paraların, kendi ülkesinin sosyal kalkınma için harcamalarını geçiyorsa, bu devletin sonunun geldiğinin altını çizdi. Evet, barış için hayatını riske atan ve Nobel Barış Ödülüne de layık görülen (tarihte en genç) bu adam bir yıl sonra, 3 Nisan 1968’de öldürüldü.
1967’de, Vietnam Savaşı’nın en kanlı döneminde Amerika’ya kafa tutan ve askere gitmek istemeyen diğer isim ise meşhur boksör Mohammed Ali’ydi. Muayeneden geçen Ali, yemin etmeyi reddeti ve şu sözlerle Vietnam’a gitmek istemediğini açıkladı: “Vietkonglular (Kuzey Vietnamlılar) bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım. Bu benim değil, sizin savaşınız” diyerek tarihi sözünü söyledi.
Türk devleti de Kürtlere karşı sürdürdüğü bu acımasız savaşı eninde sonunda kaybedecektir. Şimdiye kadar yüzlerce askeri polisi bu savaşta akıl sağlığını yitirdi ve intihar etti. Bu gün Cizre, Silopi, Silvan, Kerboran, Sur vb şehirlerimizde vahşet karaleri yaratanlar yarın kafalarına silahı dayayıp kendilerini vuracaklarını hepimiz bilmeliyiz tıpkı, Vietnamda vahşet yaratan askerler gibi….
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.