Gazetecilik…

Tarafsızım diyen bir gazeteci, tıpkı büyük bir yalancının, ben hiç yalan söylemem deyip söze başlaması gibidir. O gazetecinin hangi haberleri yazdığına değil, hangi haberleri yazmayıp pas geçtiğine bakmak gerekir. Gazetecinin tarafsızlığıda, yayınladıklarından çok, yayınlamadıkları haberlerde saklıdır aslında.

Oktay Yıldız

13.12.2015, Paz | 19:49

Gazetecilik…
Makaleyi Paylaş

Gazetecilik bu dönemde ateşten gömlek gibidir. Giydiğinde yakar insanı. Giymeyince de, vicdanın yakar seni. İki arada bir derede kalırsın. Her iki yanınıza keskin bıçaklar konulmuş, zehirli oklar size yöneltilmiş, buyur yürü deniliyor bu sırat köprüsünde…. .

Gazeteciliğin temel ilkelerinde, hani tarafsızlıktan dem vuruluyor ya, siz o bölümü okumadan atlayın. Namuslu ve vicdanlı bölümünü ise, tümden yırtın, hatta çöpe atın.

Yazıyı sanırım sizi gülümsetecek bir anıyla başlatmak daha iyi olacak. Hemde daha rahat hazmı sağlayacaktır.

80’lı yıllarda, Türk medyası şiddetle tefrikalar dizmekte, PKK’yi karalama yarışının en keskin günlerinde, rahmetli Savaş Ay bir haber patlattı Hürriyet gazetesinde. Savaş Ay bir grup PKK’liyle görüşmüştü ve haber 73 puntoyla gazetenin ilk sayfasını süslüyordu. Haber, PKK’lilere ait olduğu iddia edilen büyükçe bir resimle de süslenmişti. Babıali çalkalanıyordu.

Lakin o güne kadar kimse PKK’lilere ulaşıp bir röpartaj alamamıştı. Haber Müdürümüz acil kodu ile bizi toplantı salonuna çağırdı. Her zaman saygı duydugum Işık Yurçu abi de yazı işleri müdürlerimizden biriydi o dönem.

Haber Müdürümüz adeta köpürüyordu? Ne beceriksizliğimiz kaldı ne başka bir şey. Bak rakip gazeteler neler yapıyor diye hiddetleniyordu. Tez elden bende böyle bir haber isterim dedi. Habere bakıyorum, resimlerdekilerin hiç biri PKK’li değil. Şimdi Kazlı Çesme alanı olarak anılan alan, o dönem dericilerin merkezi idi ve fena kokan bir alandı. Savas Ay o alana yakın sur dibinde yaşayan 5 içkicinin eline tek borulu kırma ve antika bir tüfek tutturmuş, silahı tutanın etrafındaki 4 kişinin saçı sakalı bir birine karışmış, üstlerinde kirli ve parçalanmış, acayip çiçek desenli gömlekler var ve işin en ilginç yanı hepsinin gömleklerinin önleri aşağı kadar açık olması, bağırları yanık bir şekilde duruyorlar gariplerim öylece.

Haber Müdürümüz bunu onur meselesi yapınca, ben atıldım ortaya şövalye gibi. Müdürüm ben yaparım böyle bir haberi dedim. Müdür şöyle bir süzdü beni. Yaparmısın dedi. Evet dedim. İstediğin kadar parayı muhasebeden al ve yola çık dedi. İstediğin foto muhabirinide yanına al dedi. Tesadüf bu ya bende Mardin alanına yeni katılmış 7 kişilik bir grup götürüp arkadaşlara teslim edecektim.

Resimleride ben çekerim dedim. Arkadaşları kaldıkları evlerden alarak çıktım yola. Cehemen Deresine ulaştık sağ salim. Battal ve Çektar arkadaşlarında içinde bulunduğu grubun bolca resimlerini çektim yüzlerini puşu ile kapatarak.

Durumu arkadaşlara anlattığımda çok gülmüşlerdi. O gece orda kaldım, sabah yola çıktım. Diyarbakır’dan uçakla İstanbul. Müdürüme Mardin’de telefon etmiştim, Müdür bana övgüler dizip duruyordu. Haberi patlattık hemde 3 gün peşpeşe. Ortalığı alt üst etmiştik. 5. gün yayın yönetmenimiz, yarın senle yazı işleri müdürünü Savcı DGM’ye çağırıyor dedi. Zaten tahmin etmiştim.

Gittim, Savcı başladı sormaya, nerde, ne zaman kiminle habire soruyor. Bir boşlukta, Sayın Savcım Savaş Ay’da yapmıştı böyle bir haberi, onada dava açıldımı diyerek bir densizlikte bulundum. Savcı hiddetle ‘ulan dedi sende bende biliyoruz ki Savaş Ay, şu aşağdaki içkicilerle şu arkamızda görünen yerde o haberi yapmış, adama ne diye dava açayım bende o şahısları eve gidip gelince görüyorum’ demez mi. Öyle apışıp kaldım. . . . Demek benden başkalarıda biliyormuş diye söylendim. Buda bana kapak olsun deyi verdim. . . . . .

Bir süredir PKK\'nin tasfiyesi dillerden ve medya sayfalarından düşmüyor. Bu haberleri medya, yani gazeteciler üretiyor. Devlette yok ya, öylemiymiş diyerek, şaskınlığını belirtiyor sanırım. 40 yıldır aynı terhane. Gerçekte olmasada, hayalde sanırım PKK’yi bitirmek, Türk basınının kulağına sanırım bayağı hoş geliyor, tatmin oluyorlar garipler. Varsın olu versinler…

Bunun bir senaryo olduğunu bilmelerine rağmen, önce kendileri inanıyor, sonra daha da ötesine geçilerek, kendi senaryolarına dayanarak yorumlar yapmaya başlıyorlar.

İşin en dramatik yanı ise, PKK\'nin bu şekilde tasfiye edileceğine siyasetçiler ve askerlerin inanıyor olmaları. Tam kırk yıldır aynı yöntemleri kullanıyorlar, ama ellerine yüzlerine bulaştırmalarına rağmen, hala bu ısrarı neden sürdürüyorlar bilinmez…

Bugün demokratik ülkelerdeki gazeteler bir ölçüde, devlet baskısından kurtulmayı başarmışlar, ama Türkiye bu gerçeğin çok uzağında.

Gazeteciler için “Devlet çıkarı, Örgüt çıkarı, Parti çıkarı” diye bir kavram yoktur, olamaz deniliyor ya, siz bunuda görmemiş, duymamış olun.

Aslında gazetecilik bir toplumsal işbölümüdür. Bu. Demokratik ülkeler varya, gazeteciliği bunun için keşfetmişlerdir, gizli olanları, saklananları bulup çıkarsınlar, halka anlatsınlar diye. Ama bu çoğu ülkede hükümsüzdür ve luzümsüz olarak görülmektedir.

Yapılan haberlere artık, Devletin çıkarı, Partinin çıkarı, Örgütün çıkarı denilerek bu kesimler tarafından, karar verilmektedir. Sahi bunlar yanlış karar veriyorlarsa, ya kendi çıkarına sandıkları şeylerin aslında, halkın çıkarına hiç değilse? Peki biz gazeteciler olmadan, bunlar yazılmadan bunların doğru olup olmayacağı nasıl anlaşılacaktır?

Gazetecilerin, Parti, Örgüt , Devlet konusunda kendi mesleklerinden uzaklaşıp Devlet görevlisi, Örgut Militanı ve Parti üyesi gibi, davranması, halk için ne büyük tehlike olduğunu biliyormuyuz sahiden?.

Kürtler savaşa başladığı günden bu güne, devletin çıkarı için gerçekleri saklamayı, karalamayı, akla hayala gelmeyen entrika yazı dizilerini, gazetecilik sanan gazetecilerle dolu medya.

Ben bu haberi yazmazdım, çünkü o haber Örgütün, Partinin ve Devletin lehine olmazmış. Sana ne Devletten, Örgütten, Partiden? Sen ne Devlet’den, ne Örgüt’den ne de Partiden sorumlu değilsin, sen sadece halkın ve mesleğine karşı sorumlusun denilebilinir.

Ama kazın ayağı hiçte öyle göründüğü gibi değil? Tarafsızlık ilkesi deniliyor ya, siz siz olun buna sakın inanmıyasınız?

Bu gazeteciliğin başına sarılmış en büyük beladır aslında.

Hem gazeteci olup, hem vicdanını korumak günümüzün en zor işlerinden biridir. Olurmu canım, ben gazeteciliği hep böyle tarafsız yaptım diyecek babayiğit varsada ben tanımıyorum. Varsa da böyle birisi, hemen bulunup büyük bir meydanda büstü yapıla ve onun büstü üzerine, bütün gazeteciler meslek yemini etmelidir.

Tarafsızım diyen bir gazeteci, tıpkı büyük bir yalancının, ben hiç yalan söylemem deyip söze başlaması gibidir. O gazetecinin hangi haberleri yazdığına değil, hangi haberleri yazmayıp pas geçtiğine bakmak gerekir. Gazetecinin tarafsızlığıda, yayınladıklarından çok, yayınlamadıkları haberlerde saklıdır aslında.

Nerden biliyorsun bunları diyeceksiniz haklı olarak. Kendimden biliyorum. Bir haber mi var, üzerinde uzun uzun düşünürüm. Bu haber Kürtlerin lehine mi olacak, yoksa alehine mi? Kürt halkının alehine olabilecek hiç bir habere imza atmam.

Haberden önce gerillanın yaşadıklarını, tanıklık ettiğim şahadetlerin iç yakıcılığını, yaşanan bunca zorlukları, arkadaşlarımı, yakılan köyleri, göç ettirilmiş insanları, Diyarbakir Zindanı’nda yaşanan zorlukları, burda yaratılan kahramanlıkları, gözlerimin önün de defalarca bir filim şeridi halinde geçiririm ve ondan sonra haberi yaparım.

Türk basını da böyledir. Önce devletin bekaası, sonra haber gelir. Bu, Türklerde garip bir duygusal ikilemi yaratmıştir hep. Kürtler de ise, bu duygusallık haberde, sloganlaşmaya bürünmüştür.

Demokratik ülkelerde sıradan bir gazete okuru, habere bakar. Ama bizim gibi bir cografyada yaşıyorsan işin rengi haliyle değişir. Millet ve Vatan aşkı, Din ve Bayrak sevgisini öne çıkaran, övgüler okumaktan bayılır bu gazetecilerin okuyucuları. Devlet’de bunu bildiğinde, sürekli gazetecilere bu imgeleri övün telkininde bulunur. Baktık ki, bazıları kıvırıyor, o zaman da böyle Havuz Medyası kurulur, içine gazeteler dizilir, bunlardan biri, Amiral Gemisi seçilir. Neydi o eskide Sol El konçertosu gibi, her gazeteden farklı bir ses çıkıyordu. Şimdi öyle mi? Artık öyle her gazetenin ayrı ayrı manşet yapmasına bile gerek yok.

Ortak bir haber merkezi kurulmuş ve burda manşetler üretiliyor. Bir kaç gazette dışında, neydi o, Sol El konçertosu gibi ses karmaşası durumu. İyide oldu bence? Eskiden hem zaman gerekirdi, hemde ayrı ayrı gazeteleri almak için para. Ama her şeyin bir hali çaresi varmış demek. Şimdi zaman kaybına gerek yok. Bir gazeteyi okuyunca hepsini okumuş oluyorsunuz, birde yalnız bir gazeteye para verip alıyorsunuz gibi görünse de, aslında 30 gazeteyi alıyorsun bir gazete fiyatına.

Siz hiç şanlı geçmişi olmayan bir ülke gördünüz mü? Zaten yokturda. Bütün devletler dünya’nın en şanlı geçmişine sahip olduklarına inanırlar. Mesala, Osmanlı İmparatorluğu’nun kudretinden hep dem vurulur. Peki Osmanlı, bu kadar kudretliydiyse nasıl oluyor da zar zor Kürtlerin desteğiyle bugünkü Türkiye ellerinde kalabiliyor diye sormayan bir akılsızlıktan söz ediyorum.

Türk devletiyle, PKK arasında 40 yıldır savaş vardır. Türk basınının hepsi, Türklerin haklılığını, Kürtlerin bölücülüğünü ve kendi askerlerinin kahramanlıklarını, PKK’nin her gün nasıl yok edildiğinin yalan hikayelerini yazdılar, yazıyorlar ve daha da yazacaklar.

Size kendi yaşadığım bir örneği anlatayım.

Türk basını, sürekli PKK’yi ‘terör’ örgütü gösterdi, kendi askerinin kahramanlık hikayelerini, aksiyonlar eşliğinde okuyucusuna aktardığı, bizimde, hayatımız boyunca savaşacağımıza endekslendiğimiz, 1993 yılında yapılan ateskes ilanında, bizde, Türk basını da, okuyucularına ateşkesin yararını anlatmakta ne denli çok zorlandığımızı, nasıl kıvrandığımızı bilemesiniz. Bu şartlanmışlık gazeteciliği önlüyordu çünkü.

Gazetecinin sadece Devlet’den, Örgut’ten, Parti’den değil, okuyucunun şartlanmışlığından da, kendisini arındırması gerekir deniliyor ya, siz onuda okumayıp geçin.

Değişmek istemeyen okuyucu, bazen gerçeklerden rahatsız oluyor ve kahramanlık tefrikalarını, okuma alışkanlığından dolayı bir türlü değişmek istemiyor. Aslında bizim pompaladıklarımızla bu hale gelmiş olan okuyucuda, yazdıklarımız bağımlılık yaratmış tıpkı bizim kendimizde yarattığımız alışkanlıklar gibi.

Burda basit bir soru sorayım:

Guernica\'daki yıkımı ilk bilen The Times için çalışan ve İspanyol İç Savaşı\'na dair haberleri ülke içinden bildiren George Steer mi, yoksa ilk yayınlayan mıydı? İlk bilen değil, ilk yayınlayan gazetecidir. Eğer Steer, gazetecilik dürtüleriyle hareket etmemiş olsaydı ve bunu gizlemiş olsaydı, bu gün o muazam taplo ortaya çıkmamış olacaktı.

Böyle önemli vakalarda bilgi, genellikle tek gazetecide olmaz, ama cesaret çoğunlukla böyle tek bir gazetecide olur.

Örneğin, Hersh’ün haberleri, Amerikan halkının Vietnam savaşıyla ilgili algısının değişiminde büyük bir pay sahibidir.

Barzani- Öcalan haberini yaptığımda da, devlet bunu zamanı geldiğinde bize karşı kullanacaktır duygusundaydım. Ama, Kürt aydınları ve entelektüelleri bu haberi bile birbirine karşı silah olarak kullanmaya başladılar. Kendi duygularını yansıtmanın, Kürtlerin çıkarlarıyla aynı olduğunu söyleyen bir anlayış bu.

Bir Kürt Liderin, bir Kürt lideriyle görusmesinin neyi yanlış doğrusu anlamakta zorlanıyor insan. Sayın Barzani İmralı’ya gidip, Sayın Öcalan’la görüşmesi veya ayrı bir mekanda görüşmesinin hiç bir önemi yok. Sayın Öcalan, esir bir lider. Çatışmaların son bulmasi için elinde geleni yapmaktadır. Bu çıkar dünyasında herkes kendi menfatini düşünerek hareket eder.

Türk devleti hiç bir zaman, Kürtlerin yararına bir adım atmayacağını, sağır sultan bile biliyor. Ama onlarda sıkışmış ve bu sıkışıklığı bu tür yöntemlerle belli ki aşmak istiyorlar. Burda hem Sayın Barzani’nin ve hemde Sayın Ocalan’ın nerde görüştükleri değil, bu görüşmenin sonuçlarına bakılması gerekir. Yani her iki lider ne yaptıklarını bilmiyor da, biz mi biliyoruz diye bağırmanın çokta mantığı yok.

Kendimizi tatmin etmek için veya birilerine küfürler savurmak için, bunları neden yapmanın bir tutarlılığı da yok.

Bu gün Kürtlerin geçmekte olduğu bu hayati dönemeçte, hassas olmak, durumdan vazife çıkarmamak büyük bir önem taşıyor.
Kürt halkının demokrasi ve fikir özgürlüğünün, eleştiri kültürünün gelişmesinin kapısı, Kürt gazeteciliğidir. Bu alan boğulursa eleştiri ve fikir söyleme özgürlüğünün önünde büyük surlar örülmeye başlamıştır demektir.

Biz Kürtlerde, Türk toplumu gibi, yüzlerce yıl yeni fikirlerden korkmuş, yeni icat çıkarma lafını bir gelenek haline getirmiş, düşünmekten ödü kopan, korkak bir toplum olmamalıyız.
Her gün bir kaç kadını, bıçakla keserek öldürmekten korkmayan, arabanın deposundaki gazın kaçak yapıp yapmadığını çakmakla kontrol eden, dere yatağına ev yapan, çimento kullanmadan 10 katlı bina diken, bu halkın bireyleri, devletini kızdıracak yeni bir fikir söylemekten ödü patlayan bir toplum tavrını göstermemeliyiz.

Kürt gazeteciliği de ağır bir baskı sürecinde geçiyor, onlarcası hapishanelere konulmuş, yüzlercesine davalar açılmış, hergün başlarına silahlar dayanıp ölümle tehdit edilmektedirler.

Türkiye’de bugün en büyük sorun, gazeteciliği bilinçli bir şekilde altüst ettiler. Yıllardır gazetecilik yapan ve son yıllarda önemli bir değişim gösteren, kalemleri güçlü gazetecileri, gazetelerin kapılarının dışına atarak işsiz bıraktılar, kalanları da ipe sapa gelmez suçlarla, suçlarken, gazetecilik geçmişlerinin kimse tarafinda bilinmiyen ve hatta okuma-yazma sahibi olduklarından şüphe duyulan, insanları yönetici koltuklarına ve köşe sutunlarına yerleştirerek onları medyanın önemli insanları yapmaya uğraşıyorlar.

Bu Kürtlere de ister istemez bulaşmıştır. Çokça Kürt gazetecisi vardır. Bir kalıp içine giremedikleri için, Kürt basını dışında tutuluyorlar. Yazılarına anbargo konulmakta, halkla fazla temasları yazımsal olarak olması istenmemektedir.

Peki neden bu yapılıyor. Kürtler de de, Türklerin yaptıklarının gölgesi yansıyor adeta. Onlarca TV kanalı olan Kürtler, düşmanlarıyla mücadele edeceklerine, birbirleriyle karşı Don Kişot tarzını esas alıyorlar ne yazık ki.

Bizde Devlet yerine, Partiler olduğunda bu süreç daha keskin sürüyor. Partiler birbirini eleştirmekten zaman bulamadıklarından, düşmanlarına yönelemiyorlar. Ne zaman ki yönelmeye kalktıklarında da takatları kalmamış oluyor. Habercilik yerine, kafa kol ilişkilerine dayalı personnel alıyorlar. Habercilik yerine kendi bildirilerini okumalarının halk açısında yararlı olduğuna inanmaktadırlar. Sanırım onlarda, gazeteciliğin zararlı bir şey olduğuna inanmaktadırlar.

Bazen bir haberin, bir programın, yüz eylemin yapamayacağı etkiyi yapacağına olan inançları yoktur. Basının gücüne inanmamaktadırlar. Bazen sanırım bu belayı kim başımıza açmıştır diye dert yanmaktadırlar.

TV ve gazeteleri kendi propaganda araçları olarak kullanmanın da dozojani ayarlayamadıklarında olmalı ki, bazen kendi ayaklarına da sıkma durumları yaşıyorlar? Onlarca Kürt TV ve Gazetesi bulunmaktadır. Bunlardan birinin reklam alarak kendi giderlerini karşıladiğını gördünüz, duydunuz veya biliyormusunuz ? Üç kıtaya yayın yapan TV’lerin neden Cola, MacDonald, Pepsi veya binlerce büyük şirketten birinden reklam almadıklarını hiç düşündünüz mü?

Oysa TV kanalları ve Gazeteler sahiplerine para kazandıran kurumlardır. Reklam gelirin yoksa, Patoz gibidirler, ha bire içine para atarak kollarını yorar, cebini boşaltırsın.

Peki neden alamıyorlar?

Çünkü bunun normları, kuralları, ilişkileri, prefeyonel yöneticileri, haberciliğin kuralları ve uluslararası habercilikte ki saygınlık normları vardır. Bunlar öyle küçük paralar değildir sandığınız gibi. Milyonlardan bahsediyorum.

Size bir başka somut örnek vereyim. MED-TV geleneğinde devam eden TV yayıncılığını örnek göstereyim, yanlış anlaşılmasın, başka kanalları da örnek gösterebilirim, ama bildiğim için ve en büyüğü ve en fazla kitlelere ulaşan olduğu için en iyi örnektir.

KCK yönetiminden, Murat Karayılan’la röportaj yaptıkların da ve bunu yayınladıkların da, kaç haber ajansı veya kaç TV kanalı alıntı yaparak veriyor. Karayılan’ın söyledikleri elbetteki çok önemlidir. Burda sorun o değil. Ve ya herhangi bir TV kanalı arıyarak, sizin bu haberinizde alıntı yapabilirmiyiz diye soruyor mu? Yabancı TV kanalları ararlar ama, Karayılan’la görüşmek için sadece. İşte püf noktası da burası.

Neden peki ? Çünkü siz sorularınızla, o kanalların sorularına cevap aramamışsınız? Sadece bir militan olarak rutini tekrarlamışsınız ve hem Karayılan’ı tekrara zorlamışsınız, hemde uluslarrası TV’lerin aradıkları can alıcı soruları sormamış ve sormadığınız içinde cevaplarını alamamışsınız? Size göre iyi olmuştur. Ama amaç PKK’nin düşüncelerini dünyaya taşımaksa amaç, o becerilmemiştir.

Burda soru şu :

Yabancı TV kanallarının, Karayılan’la yaptığı görüşmemi çok etki yaratıyor, yoksa Kürt Tv kanalının mı? Oysa tersi olmalı.

Peki neden? Yabancı TV kanalının çalışanı profesyoneldir. Kendi konusunda uzmandır. En önemlisi de gazetecidir. O röpartaji yaparken, hem kendi seyircisinin merak ettiklerini, hemde kanalının böylesi önemli bir röpartajla rayting kazanacağını ve birçok TV ve haber ajansının bunu kendilerinden alıp abonelerine geçeceğini bildiğinden, donanımını ve yeteneklerini kullanmaktadır ve gazetecidir.

Sorularını sorarken herkesin değil, kimsenin aklına gelmeyeni, herkesin bildiklerini değil, herkesin merak ettiklerini sorar. Karayılan’ın sözünü keserken, ayıp olur diye düşünmez, meseleyi daha da açmasını istediğindedir. Bu Karayılan’ı da aslında rahatlatmaktadır ve kendisine geniş bir görüş sunma alanı da açmaktadır.

Bir gün önemli bir manşetlik haber yakalamıştım. Haberi, haber müdürüne tam 5 defa götürmüştüm, her defasında olmamış deyip beni geri yollamıştı. Bende 6 kez yayın yönetmenin odasının yolununu tuttum. Gittiğimde rahmetli Birand’da odadaydı. Yayın Yönetmeni şöyle bir habere baktı, olmamış dedi. Moralim hayli bozuldu. Birand’da ver bakalım diyerek habere bir baktı, olmamış dedi. Alnımda boncuk boncuk terler akıyor. Kısık bir sesle neden diyebildim sadece. Birand :’Haber güzel ama en önemli şeyi atlamışsın dedi. Karşı tarafin görüşü yok’. Bende haber konusu şirket cevap vermez dedim. Dönüp bana, ’sen şirket yöneticisinin evine mi gidersin, bürusuna mı gidersin, hatta kapısında mı yatarsın adamla görüşürsün, adam ben cevap vermem derse bile, aslında sen cevabı almışsındır ve onu haberinde yazarsın, ben sordum o böyle dedi dersin’ demişti.

Demek ki, Kürt basınında da bir şeyler eksik.

Sahi Kürt gazetecileri birbirine karşı haber yapacaklarına, birbirine karşı hakaretler yapacak ‘şahsiyetleri’ ekranlarına taşıyacaklarına, Kürtlerin durumunu dünya ya anlatsalar sizce de daha iyi olmaz mı?

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
15741 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:20:52:04

Yazarın Önceki Yazıları

İyimser olunacak hiçbir şey kalmamış … Darbe gecesi pazarlığı... Şırnak’da bu fotoğraf karelerini çizenler… Sözün bittiği yerde miyiz? Büyük Amaçlar Uğruna Ölmek… Musul Operasyonu ve PKK Paşam: Kış tatbikatını Kandil'de yapalım HDP'li vekillerin renk kodları Devletin PKK ile Rafineri Pazarlığı II. Cezayir anlaşması ve Ergenekon'un dönüşü Ankara Kuzey Suriye söylemine hazırlanıyor Uluslararası Koalisyonda PKK’de var CHP ve Babayiğitlik… Bir Kulüp ve Bir Halk Nasıl Diktatör Olunur? Savaşlarda Önce Gerçekler Öldürülüyor Oslo'dan Paris'e - II - (Son terörist kim?) Oslo'dan Paris'e - 1 Kim bu Reza ‘BEY’ Sevgili Yaşar Abi Göçmenler Kürt illerine yerleştirilecek İşte TAK Gerçeği! Vietnam’da Savaşmayı Reddettiler… Amed Spor, FC Barcelona ve Bilbao ‘Vur Kurtul, Sür Kurtul’ uygarlığı… Kalemin Vicdanı, Kürdün ateşinde… Çöktürme Planı Gerçekten haberiniz varmı? Düşmanını hem ağlatan, hemde göbek attıran Komutan: Delil Doğan Uğurlar Olsun Yüreklerin Elçi'si Yürekler param parça… ‘Terbiye’ ederek masaya oturtmak Silvan da bizim Guernica’mız Kaçıncı dünya savaşındayız… Nerede Hata Yapılıyor-2 PKK değişmek ve yeni kararlar almak zorundadır Savaş akıllarını, onlar kendilerini vuruyor… Bark (Yüklenmek) Suriye’de Türkiye masa dışı kaldı Dersim'de ne oldu? Beren Saat’in suçu ne…? Kefenli liderin kefenli askeri olmak Yalan ve Savaş Kırılan Umutlar ve Yıkılan Hayaller Örgütü zor günler bekliyor Ateşkesler bitti: FARC’tan Farkımız olmalı... Ve MIT TIR’ları duble yollara çıktı…. IŞİD Kobane’ye nerden sokuldu….. Biz aydınlar ve Barış MIT TIR’larının hikayesi HDP’ye Bombalı saldırılar….. Katırları da vurdular Türk Liderleri neden Cahil oluyorlar... Bizde de Reha Muhtarlar olmalı mı? Dörtyüz dediysek dörtyüz …… Kendi yalanına inanmak Asker için çözüm süreci bitmiştir… Hükümet HDP’ye büyük bir tuzak kurma hazırlığında Bu Newroz Yalçın Akdoğan Mesaj verecek Barışı ip üzerinde cambazlık sanıyorlar... Fidan neden U dönüşü yaptı? Nutuk Provası Öcalan’ın Mektupları… Mihail Timofeyeviç 'Yoldaş'ın Yarım Kalmış Sevdası Aydınlık Yol ve PKK Meğer Ne Belalar Sarmışım Başımıza - II Hoca'nın Elleri de Elma Toplamıyor… Meğer Ne Belalar Sarmışım Başımıza - I Kobanê Hainlik Mucizeler hep devam ediyor..... Savaş iyidir, hem itibarımızı arttırır hem de tanıtımımızı yaptırır
x